AKP diyalektiği

Türkiye kapitalizminin özelleştirme serüveni uzun süre mahkeme kapılarına çarpmış, alıcılar soyup kaçmayı seçmiş, özelleştirmecilik kâh umut vermiş, kâh kamuculuk geri dönüp yağmacıları zor duruma düşürmüştür. AKP'li yıllarda ise karşımızda kapsamlı bir tasfiye görüyoruz. Türkiye ekonomisi en önemli sınai işletmelerinin, bankacılık sisteminin önemli bir bölümünün mülkiyetini elden çıkarmış ve bu anlamda akıl almaz bir hızla güçsüzleşmiş, kırılganlaşmıştır. Klasik akıl yürütme, egemenlik alanını yönlendirme yeteneğinden arınmış bir egemen sınıfın ve onun sisteminin başına bela aldığını söyleyecektir. Oysa görüyoruz ki, burjuvazi tam da bunu yaptığı için kollanmış ve büyük krizi olabilecek en az yarayla aşmışa benziyor. Ekonomisini satıp savan bir siyaset güçlenmiştir!

AKP hükümeti Türkiye Cumhuriyeti devletini çözülüşe zorlamış, bir dizi kurum çalışamadığı gibi, geleneksel olarak övünülen devlet aklı yitirilmeye yüz tutmuştur. Türkiye'nin inandırıcı karar üretme, uygulama, belli bir tutarlılık sergileme ehliyeti, özellikle 2007 seçimlerine yaklaşan süreçte neredeyse ortadan kalkmıştı. Bu durumun, mutlak bir güçsüzleşme anlamına gelmesi gerekirken devletin, tam da bu sayede yeniden konsolide olduğunu gördük. AKP çözülüşün faturasını ödemek yerine, çözülüşün çöküşe dönüşmemesi için tutulacak son halka olmasını, istikrar sloganıyla yutturabildi ve güçlendi...

Emperyalizm tarafından AB yolunda itilip kakılan, söz Ortadoğu'ya geldiğinde ise kafasına çuval geçirilen bir Türkiye vardı. Aynı Türkiye, Irak'taki, Filistin'deki yangın sürerken, büyük kısmının demagojik olduğunu bildiğimiz bir bölgesel güç imajını edinebildi.

AKP Kürt sorunu cephesinde de elle tutulur herhangi bir “çözüm” adımı atmamıştır. En basiti, Öcalan'ın hapiste tutulduğu 12 yılı aşkın sürenin 9 yıla yakını AKP iktidarında geçmiştir! Üstelik bu dönemin belli bir uğrağından sonrası son derece kanlı mücadelelere sahne olmuş, bu kez Türkiye toplumunu oluşturan iki önemli birim olarak Türkler ve Kürtlerin birbirlerinden çözülmeleri, uzaklaşmaları yaşanmıştır... Tüm bunlara karşın AKP Kürt sorununu çözüme götürecek özne görüntüsünü halen korumakta, yeni Anayasa bu açıdan umut sayılabilmektedir. Birlikte yaşamak için nedeni neredeyse kalmayan, asimilasyon ve baskı politikası sonuçsuz kalan, kardeşlikleri ise silikleşen iki halk, bu başlıkta da AKP'ye fatura kesmek yerine, daha büyük felaketlere karşı iktidara tutunmaktadır.

Bu gidişin “ölümü gösterip sıtmaya razı etmek” deyimini çağrıştırdığı doğrudur. Gerçekten de Türkiye'nin ve halkın sorunları o denli ağırdır ki, bu sorunların sorumlusu sayılması gerekenlere tepki değil, aynı zamanda göreli olarak en güçlü sayıldığından hareketle “iktidara tutunma” tutumu öne çıkmaktadır.

Ancak iş orada kalmıyor ve tutunanları ihya eden bir mekanizma gerçekten de çalışıyor! Türkiye kapitalizmi, ekonomide, siyasette, dış ilişkilerde, ideolojide kırılganlaşmadan rant çıkarmayı başaran bir performansa sahiptir.

Bu mekanizma bir muamma sayılmamalıdır. AKP'nin bu becerilerinin arka planında ABD ile uyumu veya kendi deyimleriyle “stratejik ittifakı” ön plandaki faktör. Emperyalizme uyum ve bağımlılık olmadan bu sürecin yaşanmasının olanaksız olduğunu bilmeliyiz.

Aynı AKP'nin buraya bir “diyalektik” yerleştirmeyi tasarladığını da biliyoruz. Emperyalizme bağımlılık o denli kurumsallaşmış ve derinleşmiştir ve
bu anlamda AKP Türkiye'si emperyalizme o denli güven vermektedir ki, iş ülkenin feshine vardırılmayacaksa, ortaya belli bir özerklik çıkmaktadır. Kaldı ki, model, bölgede “müslüman Türkiye”nin her tür haçlı savaşı izleniminden daha fonksiyonel olduğunu esas almaktadır. Dolayısıyla bu göstermelik özerkliğin kişiliklilik olarak algılanacak biçimde abartılması ve gerçeğin nerede bitip görüntünün nerede başladığının belirsizleşmesi de işin parçasıdır.

AKP iktidarı, kriz içinde istikrar ve gelişme, mutlak bağımlılık içinde kişilik, yangın yerinde serinlik, bölünme sendromu içinde çözüm, küçülme içinde büyümedir. Özetle karşımızda hayal ve gerçeğin tuhaf, mistik bir bileşimi bulunmaktadır.

Ancak kriz içinde istikrar, istediği kadar büyük servetleri yaratsın ve yeniden paylaştırsın, olsa olsa geçici ve görüntüsel olabilir. Yangın yerinde ne kadar serinleyebilir, üretmeyen ve üretimini de denetleyemeyen bir ülkeye nasıl kişilik kazandırabilirsiniz?

İyi de, bu saçmalık daha ne kadar sürebilir? Ya da bunca zaman çelişkili tablo nasıl etkin olabilmiştir?

AKP'nin diyalektiğinin başarısındaki anahtar o mistik havasında değil, başka yerde gizli. AKP iktidarını Türkiye'de sınıf mücadelelerinin örtülmüş ve solun etkisizleştirilmiş olmasına borçlu. Bu faktörü değiştirdiğimizde, ortaya başka sonuçlar çıkartırız.