Akil insanlar hakkında

Aydemir Güler'in “Akil insanlar hakkında” başlıklı yazısı 8 Nisan 2013 Pazartesi tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Türkiye gerçekten AKP Anayasası’na sığmayacak. Anayasa düzenin ana sözleşmesi Türkiye, İkinci Cumhuriyet’e sığmayacak.

Ülkenin geneli “Akil insanları” makaraya aldı oradan belli.

Geçen gün Dolmabahçe’de Başbakan’a konuk olan kalabalıktan, çözümü kolaylaştıracak bir performans çıkmaz. Bülent Ersoy’un Orhan Gencebay’a ima ettiği bu işlerin boş olduğudur ve bu Türkiye kamuoyunun genel, ortalama kanaatidir.

Bir kere bu topluluğun büyük çoğunluğu AKP’nin kadrolaşma politikasını resmediyor. Çoğunluk milletvekili adayı olma hayaliyle teslim alınmıştır. Bununla yetinmeyecek olanların, örneğin iki kadın akademisyenin, gözü bakanlıkta falan olmalıdır.

Akil olacağı, kimilerinin kulağına, belli ki önceden fısıldanmış: Bir önceki politik “çıkış”ını Ağar’ın yakini olarak yapan Kadir İnanır’ın, bir süredir Yeşilçam ötesi bir resim vermek üzere ortalıkta dolanması rastlantı olamaz.

Akil yelpaze dinci faşistinden Bush tipi neoliberal/ultra muhafazakarına, hapse girip çıkmış solcuya kadar uzanıyor. Bu genişlik toplama güç katmıyor. Çünkü AKP’nin daha önceki benzer açılımlarının suyu çıkmış bulunuyor.

Aydınlardan başlayan bir dizi “açılım buluşması” yapıldı bugüne kadar. Bu buluşmalardan ne çıktı, sorusunun yanıtı boştur. Katılımcıların büyük kısmı, torunlarına anlatacakları “ben de ordaydım” hikayeleri biriktirmiştir.

Soldan gidenlerin bazıları sonradan yanıldıklarını söylediler. Tayyip değişmişti, veya onları aldatmıştı. Oralardan süzülüp yükselen kim var diye düşünürsem, aklıma en fazla Sırrı Süreyya Önder gelir... Ama bu yanlış olur. Sevgili Sırrı’nın “başmüzakereci” olmak için Tayyip’li kahvaltılara katılmaya ihtiyacı yoktu zaten.

Tayyip’in buluşmaları, bir şey çıkmadığından sulandı. Ama Başbakan, bayağı deneyim sahibi oldu.

Bu tecrübeyle, artık sıra oturup vatandaşlara görev yazmaya geldi.

Türkçede hâlâ oturmamış çevirisiyle Çatışma Çözümü, ya da orijinal haliyle Conflict Resolution literatüründe esas olan çok taraflı ve tarafsız bir görünüm oluşturmaktır. Toplumda her kesim, vatandaşın kendisini yakın hissedeceği aracılar eliyle, söz konusu sorunun çözümünde kendisini müdahil hissetmelidir.

Siyasi otorite, yani sorunun doğrudan taraflarından birinin bu aracıları tayin etmesi literatüre ve uygulamaya bir Erdoğan katkısı!

Başbakan “sizi ben belirledim” demiş ve bunu Türkçede tartışılmaya devam eden “Akil insanlara”, ya da orijinal haliyle Wise Men’e tebliğ etmiştir. Siyasi otoritenin oluşumu etkilememesi düşünülemez. Elbette bu “Çatışma Çözümü” ekolü devlet tarafından uygulanacak bir siyaset enstrümanıdır. Ama literatürde ve uygulamada bir başbakanın “seni ben keşfettim” diye övünmesi işin tabiatına aykırıdır.

Literatüre ve uygulamaya ikinci “Türk katkısı” adam’ın insan’a dönüştürülmesi. Türkiye’de kadının sopayla silahla, ilkokulda türbanla baskı altına alınışı birtakım aksesuarlarla örtülmekte ve ortalama akıllı orta sınıflar bu ucuz numarayı yemektedir.

Kimi solcular AKP’nin kadına hak ettiği yeri vermediğini kanıtlama heyecanıyla “yetmez ama evet” dolmuşuna koşturdu. Dün bir sol gazetede başka yerlerde benzeri heyetler oluşturulurken kadının yeri ve Dolmabahçe bileşimi karşılaştırılıyordu!

Kadınlar arasında çalışma oranı tepetaklak düşecek, evlilik yaşı sınırsız ve sapıkça aşağı çekilecek, çocuk talimatı üçten beşe çıkarılacak... ve sonra biz oturup başbakanın atadığı manasız kalabalık içinde kaç kadın var diye tasalanacağız. Solun işi “yetmez” demek olacak, daha fazla kadın ata!

Başka solcular da hemen çıktı ve heyette “bizi” kimin temsil ettiğini işaret etmeye başladı. Yazık. İnsan, bunları yazanların, kendilerini haksızlığa uğramış hisseden potansiyel AKP’liler olduğunu düşünmeden edemiyor.

Akil insanlardan bir cacık çıkmayacak ama biz tartışmaya devam edeceğiz.