“Ah CHP vah CHP”

Cuma günü saat 18.00’e az kala soL portalın son 11 haberinden dördü CHP ile ilgiliydi. Birinde Kılıçdaroğlu kendilerinin de ülkücü olduğunu söylüyordu. Bir diğerinde yine Kılıçdaroğlu memleketin meselesini AKP’nin yönetememesi olarak tarif ediyordu. Üçüncüsünde yönetememe sorunundan vazife çıkartmış olduğunu düşünebileceğimiz bir milletvekili, Mehmet Bekaroğlu Rize’deki Atatürk heykelinin kaldırılması konusunda AKP’yi rahatlatmayı iş edinmiş, bunun bir sorun olmadığını kamuoyuna anlatmaya koyulmuştu. Bir diğerinden Beşiktaş belediye başkanının hakkındaki soruşturmayı uyarı cezasıyla atlattığını öğreniyorduk. İlk on birde olmayan bir başkası hemen aklıma geliyor: CHP’ye göre AKP dış politikada hatalarını telafi etme sürecine girmiş bulunuyor…

Devam etmek mümkündür ve yersizdir. Sonuç olarak bunların hepsini yan yana getirdiğimizde ana muhalefet partisinin işlevi açıklık kazanır: CHP karşı-devrimci dönüşüm karşısında sıkışan ilericiliği idare etmekle görevlendirilmiş bir yedek kuvvettir. 

Ne oluyor? İlerici tabanın bir bölümü gerçekten de uyuşturulup rahatlatılıyor, ama asıl önemli kesimi CHP düzelmeden bir şey yapılamayacağı fikrine angaje oluyor. Ah, vah ve keşke adam gibi muhalefet yapabilen bir CHP olsa!

İkincisi ilki kadar işlevseldir düzen açısından. CHP’yi düzeltme projesi bu uzlaşmacı çizgiye boyun eğmek kadar zararlıdır.

CHP’ye yönelik soldan eleştirinin eksikliği biçiminde tarif edilecek bir sorun yok Türkiye’de. Tersine sol eleştiri son derece kolaydır. Ülkücülük faşizmin kod adıdır; CHP’li ve onun sol eleştirmeni bunu rahatlıkla keşfedebilir ve ülkücü olmayı reddedebilir. Anket yapsanız genel başkana ikna olanlar pek küçük bir azınlık olarak kalacaklardır. Yine tabanın büyük çoğunluğu Rize vakasının şeriatçı medya tarafından nasıl kutlandığını görmüşse hiç de bir sorun olmadığı fikriyle içini rahatlatmayacaktır. “Yahu yönetemiyorlarsa muhalefet partisi olarak biz ne güne duruyoruz” diye tepesi atacak ve genel merkezden daha atak bir politika bekleyecek olanlar da çoğunluktur. Soruşturmalık başkanın 15 Temmuz sonrası meydanda kendi parti üyelerine Recep Tayyip Erdoğan marşı söyletmeye beyhude uğraştığını bir videoda izlemiştim. Anlaşıldığı kadarıyla kimse eşlik etmeye yanaşmıyor, kendine, CHP’liliğine yediremiyordu. Suriye politikasına gelince, ortada düzelme değil dönüş olduğu çıplak gözle görünür durumdadır ve daha önemlisi yine CHP’nin çok büyük bölümü savaş suçlarından dönüş olamayacağına, yetkililerin bu suçlardan yargılanması gerektiğine oyunu verecektir…

Sol eleştirinin geleceği de bugünü de çok parlaktır özetle. Ancak sorun tam da buradadır. CHP’nin reformdan geçirilmesi, iyileştirilmesi umuduyla dile getirilen bir sol eleştiri boşluğa atılmıştır!

Burada mesele Kılıçdaroğlu, Bekaroğlu, Hazinedar veya başkaları değil. Bu ve başka birçok ismin gerici iktidarın tamamlayıcısı bir rol üstlenmeleri nedeniyle belirli bir çizgiyi sürekli ürettiklerini düşünebiliriz. Bunların yerine aklı başında, daha sol fikirlere sahip, dürüst kişilerin gelmesi hayli zordur, ancak teorik olarak da pratik olarak da imkânsız değildir. Neden olmasın?

Olabilir, ama tablo değişmez. CHP’nin -teorik olarak- oluşabilecek bir liderliği faşiste faşist, savaş suçlusuna savaş suçlusu diyebilir. Bu parti faşist bir parti olarak nitelenemeyeceğine göre, Kürt düşmanlığına ortak olmamayı da becerebilir. Bu parti Atatürk düşmanı ve şeriat sempatizanı olmadığına göre düzgün bir liderlik Rize’deki kepazeliği kıyasıya mahkûm edebilir. Yine bu parti AKP’den farklı olarak Fethullahçılıkla birlikte doğup büyümediği için tarikatçıları partiden uzak tutma, içeriye doluşmuş olanları da kapıya koyma basiretini gösterebilir. 

Bütün bu olası iyi gelişmeler CHP’nin Türkiye’de içinde yaşadığımız gerici kâbus karşısında sağlıklı bir yere taşımayacaktır. CHP’yi düzeltmeyi hedefleyen sol eleştiri suya yazılmış yazıdır.

Çünkü hayat sınıfsaldır! CHP de sınıfsaldır.

CHP’nin bugünkü lime lime dökülen haline neden olan sınıfsal karakteri, olası düzeltilmiş halinin de bir o kadar nedeni olacaktır! CHP bir sermaye partisidir. 

Heykel kaldırılıyorsa Türkiye sermaye sınıfı çok zamandır cumhuriyetçiliği sırtına bindirilmiş yük saydığından. Cumhuriyetçilik güç kazanırsa şeriatçılık aynı sermaye sınıfına fazla geldiği için güç kazanır. Savaş kışkırtıcılığı varsa Türkiye sermaye sınıfı emperyalizme öykündüğü için var. Savaşçı politikalardan dönülürse emperyalist olunamadığı için dönülür. 

Çok önemli politik başlıklarda ve kullanılan politik dilde iyileştirmeler mümkündür, lakin sınıf karakterini değiştirmek için partinin bir başka parti haline gelmesi gerekir. Hani Marksizmin ustaları diyorlar ya, burjuva devletini ele geçirmek değildir amaç diye. Sosyalizm mevcut devletin yıkılıp yenisinin kurulmasıdır diye. Bu sert ve kati gerçek, devlet kadar olmasa da sermayenin belli başlı partilerine de pekâlâ uyarlanabilir. 

Kuşkusuz sol, kapitalizmin iktidarını bırakıp muhalefetini yıkmaya uğraşmayacak. Siz yeter ki hakikaten kapitalizmin iktidarını yıkmayı hedefleyin, düzenin muhalefeti bu yönde oluşan birikimden kendine pay çıkartır. 

Özetle ve sonuç olarak; solcular, CHP’ye ah vah etmeyi bırakıp kendi işlerine bakmalıdırlar.