Açılışın Heyecanıyla

Döndüm baktım soL portalın arşivine... Kemal Özer, 1 Mart'ta, ölümünden dört ay önce yazmış Nâzım Hikmet Akademisi hakkında.

Başlık: “NHA Tanıtım Toplantısının Heyecanıyla.”

Kemal ağabey devam ediyor olsaydı yazmaya, hiç kuşkum yok, şimdi yukarıdaki başlığın da altını dolduruverirdi soL'da veya Akademinin sitesinde. 22 Şubat'ta yaptığımız tanıtım toplantısını hatırlıyorum da, 4 Ekim'e kadar kat ettiğimiz mesafeyi fark edebiliyorum. Ne yazık ki, heyecanı yansıtmak söz konusu olduğunda Kemal ağabeyle yarışabilecek kimsemiz yok.

Dolayısıyla Kemal Özer'in yokluğunun zorunlu kıldığı ama onun boşluğunu doldurma fikrinden bütünüyle uzak bir yazı aşağıdaki. Ve madem öyle şu yansıtma işinden kaçıp kuru kuruya devam edeceğim. Herşeyi kapsamaya çalışmadan ve yapılanlarla övünmekten uzak durarak.

Övünmek... Zaten birinci söyleyeceğim de bu. NHA hazırlık evresini tamamlayıp ortaya çıkmış durumda. Huyumuz kurusun, biz bizzat kendi attığımız adımları hep gelecekteki adımlar uğruna “satarız.” Yetinmemek ve daha fazlasını istemek iyi bir şeydir ve bu kez de öyle yapmakta yarar vardır.

İki: NHA gerçek ve cidden büyük bir heyecanla başladı. Gözlerinin içi parlayan öğrenciler ve hocalarla dolu “Anarad Hıgutyun Ana ve İlk Mektebi”nin koridorları. İlk iş, bu heyecanın sürekli kılınması olsa gerek. Hazırdan yiyerek olmaz bu. NHA hep tetikte yaşayan, kendini yenileyen, eleştiren, tartışan bir yer olduğu ölçüde ilk günlerin coşkusunu hak eder ve süreklileştirir.

Üç: Daha hazırlıkları sürdürürken söylediklerimizden kimileri ilkesel önemdeydi. Örneğin “çok disiplinlilik”, “bütünlük”, alanlar arasında “geçişkenlik.” Aşağı yukarı aynı boyuta işaret eden bu gereksinim saptaması şimdi ilkeler listesindeki yerinden hayata taşınmalıdır. Ders programları insan aklının bütünlüğünü yeniden kurmaya yönelik iddiamıza olsa olsa işaret eder. Sonrası NHA'da herkesin birbirine ve ortak işe aktaracağı emektedir. Henüz bunu da bilmiyoruz.

Dört: NHA benzersizdir. Nitelikli de olsa piyasa işi çalışmaları geçersek, asla küçümsemediğimiz başka sol veya marksist denemeler “seminer dizileri” üretmiştir. NHA kendi aralarında bağlantıları olan dört müfredat içeriyor. Ancak ne denli temel başlıklara odaklanmış olursa olsun dört müfredat da yetmeyecektir. Daha doğrusu “yetmemelidir”, eksiklik açığa çıkmalıdır ve mevcut programlar hemen ikinci dönemden başlayarak geliştirilmeli, zenginleşmeli, yeni alanlara yayılmalıdır. Bütün bunların yapılabilmesi burada sıralanan “sorunlar”ın giderilmesine bağlıdır.

Beş: NHA'nın bir iddiası da kalitedir. Kalite dersin zorluğuyla veya soyutlamanın yüksekliğiyle değil, sonuçla, yani ileri taşıyıcılığıyla ölçülür. Yani kalitenin yalnızca bir bölümü, birikimli ve iyi hocaların cebinde saklı. Bu kısmı olmalıdır olmasına ama asıl gereken, öğrencisiyle hocasıyla bütün bir topluluğun samimi ilerleme isteği ve katılımı olsa gerek.

Altı: Yani uyumun olmadığı yerde, kalite kimilerimizin kendine özgü bir vasfı olarak kalır. Uyumun temel unsurlarından biri ise alternatif bir eğitim kurumu olarak dokularımıza yerleştirmemiz gereken dayanışmacılık olmalıdır. Burada herkes yeteneğine ve olanaklarına göre birbiriyle ve ortak üretimimizle bir dayanışma ilişkisi içine girecek.

Yedi: Az değiliz. Kısmi katkılar için NHA çatısı altına girecek olan hocaları da katarsak ortaya hayli yüksek sayılar çıkıyor. Az değilsek, gerçekçi olmasını da bilmeliyiz. Kuşkusuz arzulanan hedeflere bütün öğrenci ve hoca kadromuz, tastamam ortalamaya denk düşüp uyamayacaklardır. Gerçekçilik ise, zamanla eksileceğimiz biçiminde soğuk ve kaderci bir öngörüye değil, NHA'nın sürekli yeni araçlar, yeni düzlemler üretmesi anlamına yorulmalıdır. Bir örnek: NHA'ya üç yüzü aşkın başvurudan yüzün az üstünde öğrenci kabul edilebildi. İnsan kurutan eleme mekanizmalarını doğal veya kaçınılmaz saymak bizim değil, piyasanın ve piyasacıların adeti. Demek ki, bizim ister NHA bünyesinde ister başka kanallardan, eleme değil farklı üretim, paylaşım, öğrenme düzlemleri tasarlamamız da gerekiyor. Şimdilik sadece egzersiz yaptığımızı söyleyebiliriz.

Sekiz: Ders vermek ve dinlemek değil, birlikte çalışmak dedik. Bu da bir ilke. Belki somut karşılıklarını hemen yaratamayacak ve biraz zamana ihtiyaç duyacağız. Ama bu zamanı kısaltmak için acele edeceğiz.

Dokuz: Şimdiye dek mesafe katettik demiştim. Her merhale bir testtir. Benim ufukta görebildiğim, yani biçimi kestirilemeyen ve soyut bir düşünce değil, görülebilen, tarif edilebilen somutluktaki testin sorusu şudur: NHA dünyaya belirli bir ortak bilimsel ve estetik konumdan bakan ve ortaklaşa üreten yeni kadro kuşakları üretebilecek midir? Veya, ne kadar zamanda üretebilecektir? Burada değinilen veya lafı edilmeyen, sıradan veya karmaşık bir dizi boyut birlikte düşünüldüğünde, NHA Türkiye'de yeni bir aydın damarı anlamına gelecek midir? Hedefimiz herhalde böyle özetlenebilir.