24 Haziran’a bekleriz

Egemen fikirler vardır -isterseniz egemen ideoloji de diyebiliriz- ve onlar iktidardadır.

Bir de, muhalefete egemen olan fikirler vardır. Devrim bir süreçse eğer, önce muhalefette hegemonyasını kurmalıdır. Devrim kavramının hegemonya kurmadığı muhalefetin fikir dünyası egemen ideolojinin bir parçasıdır veya ondan kopamamış demektir.

Çok soyut değil; hiç karmaşık değil. Türkiye için 1 Nisan’da aklı başında yorumcular arasında, “AKP kaybediyor, ama fikirleri iktidara yerleşiyor” diyenler çıktı. Kastedilen esasen dincilikti. Dinci parti seçim kaybederken, muhalefet laikliği terk ediyordu. Dincilik Türkiye siyasetinin ortak paydası ilan edilmişti.

Muhalefetin elinden bir şey gelmediğini, her şeyi iktidardakilerin yaptığını zannetmeyin. Bu son söylediğimi gerçekleştiren, siyasal yapının ortak paydasını dinselleştiren muhalefettir.

Sağ muhalefet zaten dinci. Kürt muhalefeti de çok zamandır Sünni İslam’ı, kimlikleri arasında saygın bir mevkie yerleştirmişti. Kritik olan (sosyal-demokrat) Kemalizm ve sosyalizmdi.

Birincisi bayağı dincileşti bu süreçte. Önemlidir; bu, Kenan Evren’in memlekete soktuğu projeydi: Ayetli miting. Kemalist ve sosyal-demokratlar, 40 yıla yakın süre mesafeyi koruduktan sonra Evren’i solladılar ve mitingin içine ayet serpiştirmenin ötesine geçip dualı başlangıç ve kitle amini standardını(!) denediler. Yeri gelmişken bunun tutmayacağını “kesin bilgi” olarak söyleyebilirim. AKP yapamadı; bunlar hiç yapamaz! Ama sosyalistlerin aynı dincileşmeyi en azından sineye çekmişe benzediklerini eklemek durumundayım...

İşte bu muhalefet alanı egemen güçlerin, egemen fikirlerin, egemen ideolojinin belirlediği alandır. Bu çemberin dışına 2019 Türkiye’sinde komünizm diyoruz. Komünist olmayan bir laiklik elbette genelde tanımlanabilir. Ancak yelpazenin bu parçası artık kapandı. Komünist olmayan laisizm siyasette temsil edilmiyor.

Gemi terimi çok açıklayıcı ve dincilik meselesinin bir dizi tamamlayıcısı olduğunu gösteriyor. Düzen muhalefetinin “birlikte yönetelim işte…” söylemi “aynı gemideyiz” çağrısıdır. Milleti küpeşteden döve döve aşağı atan iktidar bir tarafta, aynı gemideyiz’ci muhalefet diğer tarafta! Bugün muhalefet düzenin gemisini kurtarma hareketidir.

Muhalefet abartıyı, ahlaksızlığı, düşmanlaştırmayı eleştirmekte ve memlekette herkesin yurtsever, -genişletirsek- herkesin iyi yurttaş, iyi insan olduğunu ilan etmektedir.

Bir zamanlar bütün insanların eşit doğduğunu söylemek büyük bir tarihsel ilerleme olmuştu. Zira o zamanlar aristokratlar doğuştan muktedir olduklarını düşünüyorlardı. Toprak mülkiyeti başka türlü nasıl açıklanabilirdi ki? Bir yeryüzü parçasını “çok çalıştım da öyle kazandım” diye açıklamak mümkün müdür? İnsanların eşit ilan edilmeleri bir ileri adımdı, ama yalan olmaya devam ediyordu. Çünkü insanlar sınıflara bölünmüşlerdi ve eşitlik varsayımı bu gerçeğin örtülmesine hizmet edecekti.

2019 Türkiye’sinde herkesin yurttaş, yurtsever ve insan olduğunu ilan eden muhalefet çizgisi koskoca bir yalandır.

Çok ayıplansın diye “koskoca” demedim. Bu yalan muhalefet dünyasına egemendir. Bu yalan egemen düzenin muhalefet alanı üstünde kurduğu hegemonyayı temsil etmektedir. O anlamda kocamandır.

Türkiye’nin emekçiler ve sömürücüler, sömürüyü aklamaya ve gizlemeye ant içenler ve çıkarları sömürüyü ortadan kaldırmakta yatanlar arasında, yurtseverler ve yurtsatanlar, insanlar ve alçaklar arasında bölünmüş olduğudur doğrusu. Bu “komünist doğru” çemberin dışına, başka bir gemiyi inşa etmeye çağırıyor. Devrim budur. Ancak belli ki azız, azınlıktayız.

Önce muhalefet alanına devrim fikri damga vuracak ki, devrimin kendisi mümkün hale gelsin. Yani devrimci denemeler menzile girsin. Komünistler bir halk hareketini kuracak. Henüz sinyaller var sadece. Daha yolun başındayız, denecek kadar azız.

31 Mart’ta oyu çalınan, kazandığı seçim iptal edilen, hakkı yenen “somut taraf” CHP’dir. Bu gasp eylemini meşru hale getiren ise CHP’nin 23 Haziran’da seçimin yenilenmesini kabul etmesidir. Bu kabul olmadan gasp eylemi teşebbüs aşamasında kalırdı. Memleketin ve İstanbul’un yarıdan fazlasının oynamadığı bir oyun oynanamazdı. YSK ne derse desin!

Aynı gemideler. Henüz azız. Devrimden uzak görünüyor ülkemiz. Aynı anlama gelmek üzere, adaletten, laiklikten, insanlıktan uzak düşmüşüz…

Ama 23 Haziran’ın bir başka anlamı olacak. Belki çoğunluk olmayacağız bir çırpıda. Zaten oylamada komünistler olmayacak. Ama ileriye sıçrayacağız. Komünistler insanı, yurttaşı, vicdanı, adaleti, emeği temsil ettikleri koordinatlara yerleştiler ve bir sürpriz olmayıp da seçim yapılırsa, olası bütün sonuçlarda “temsil güçlerini” arttıracaklar. (Aslında seçim olmazsa da aynı şey olacak, ama bu başka konu.)

AKP kazanırsa, düzenin bu en belalı unsurunu durdurmak için komünizmin gemisine binmek gerektiğini görenler çoğalacak: “Böyle olmuyormuş!” Ne yazık ki, haklı çıkacağız.

AKP kaybederse, çok kişi için sıra artık düzenin toptan dincileşmesine, yoksulların ve emekçilerin hiç de eşit ve özgür olmadıkları gerçeğine gelecek: “Madem böyle daha fazlasını hak ediyoruz!” Dincilikte veya işçiyle patronun aynı gemide olduğu tezine bağlanıp kalmayan, oradan sola sıçrayanlar çok olacak.

23 Haziran’ın meşru olmadığını ısrarla anlatmaya devam edeceğiz. Ne kadar iyi, yaygın, güçlü anlatırsak katılmadığımız seçimden o denli güçlü çıkacağız.