22 Ocak sonrası

Türkiye Komünist Partisi 2014’te iç sorunlara gömüldüğünde solda üzüntüsünü bildiren ne çok insan olmuştu! Kuşkusuz büyük kısmı samimi duygularını dile getiriyordu.

Ama işte “solcu solcunun kurdu” olduğunu bir kez daha kanıtlamıştı. Belki de örgüt denen şey insan doğasına aykırıydı. Kariyerizm, benmerkezcilik ve benzeri zaaflar yine masayı deviriyordu. Oysa TKP gençlik yitirildi sanılırken sokaklarda gazete satanlardı; en umutsuz zamanda kâh İskenderun limanına dayanıyor, kâh 1 Mayıslarda göz kamaştıran veya yaşartan kalabalıkları buluşturuyordu. Özelleştirme ihalesinde bir araya gelen patron temsilcilerini ürküttüğü bile olmuştu. “Günde beş vakit namazdan” kalkan direnişçi işçi kendine TKP ile yeni bir yol çizmeyi denemişti… Demek ki bütün bunlar geçici ışıltılardı ve aslolan “Biz adam olmayız”dı.

Likidasyon yalnızca TKP’nin siyasal müktesebatının yok edilmesini denemek değildir. Yukardaki paragraf 22 Ocak 2017’de kapatılan bir kesintiden sonra TKP’yi baskılamaya devam edecektir. TKP bir likidasyonu püskürtmüştür, ama bir de likidasyon yaşamış olması nedeniyle kendisini affettirmek durumundadır.

Üzülenimiz çoktu, ama biliyoruz; TKP’nin özelliği dışardan bakıldığında pek sevilmemesidir. Birbirine sırtları dönük iki düzlemde ele alınması gerekir bu durumun. Her sevmeyiş aynı değildir çünkü.

İlki için elimizden bir şey gelmez. Çünkü nedeni TKP’nin bozmak gereken oyunları bozmasıdır. Türkiye kapitalizmine sol fazla geliyordu ve sol da kendisinin fazlalık olmayabileceğini, tersine pek yararlı olabileceğini göstermek sevdasına kapıldı. Likidasyon çoğunlukla maaşlı ajanların komplosu değil, politik bir basıncın politik sonucudur. İçinde maaşlı ajan bulunmamasının imkansızlığı başka konu...

Türkiye’de sol 12 Eylül sonrası “demokrasiye geçişte” -ama basbayağı özelleştirmeci, AB’ci bir demokrasiye geçişte- rol kapmaya çalıştığı için likidasyon yaşamıştır. Sol, işçi sınıfını temel alan ve sosyalizme yürüyen bir çıkış yolu bulamazsa, Kürt sorununu birinci satıra yazmayıp da ne yapacaktı? Likidasyon kendi gücüne, işçi sınıfının gücüne inancını yitirdiğin anda kaçınılmazdır. Kürt çözümü kâh Amerikan bombaları, kâh AB reformları, kâh egemen güçler bloğundaki yarılmalarla güncel bir olasılık olarak parlayınca, sol da kendine burada yer aramaya kalkmıştır. Sol AB’ye fit olduğu için likidasyon yaşamıştır.

TKP bu tuzağa hiç düşmedi. Sonuç: “AKP’yi istemiyoruz” diyen TKP, yobazlardan önce solun demokrasici likidatörlerinin huzurunu kaçırdı. TKP’siz bir sol ikiye bölünürdü: Bir, en devrimci sloganlarla Ergenekon’da sonuna kadar gidilmesini talep eden bir muhalif sol. İki, AKP operasyonlarında düşünsel ve mümkünse operasyonel rol üstlenen bir ana akım sol. Bu tasnife izin vermeyen TKP’dir. TKP bu ikiliyi aynı kampa ittirmiş ve karşılarına sınıf ve sosyalizm ile çıkmıştır.

Sapma azınlıktır ya; bu geniş anlamıyla likidatörlerin bir “sapmayı” temsil ettiğini düşünmeyin. Tersine likidasyon tezleri solda ana akımdır. Bir dizi iyi niyetli duygulanım devrimci tezlere değil bu ana akıma eklemlenir. “Neden birlik olmuyor?”, “en geniş demokratik güçlerin ittifakını sağlasak”, “sosyalizm değil tabii ama Kürt sorunu çözülse”, “emperyalist tabii ama AB bize göre daha demokratik”…

Bu “sağduyu” büsbütün kopamadığı sosyalizm ülküsünü temsil eden, kitap, vicdan, militanlık ve başka şeyleri kimliğinde buluşturan TKP’nin varlığından hoşnut olmuş, ama kızmıştır da.

Bu sevilmeme düzleminde bir hatamız olmadı. Tersine az bile yaptık! Zaman zaman o tür birlikçilikten anti-komünizmden başka bir şey çıkmayacağını söylemekte çekingen kaldığımız, olmayacak bir dua olmasına karşın “barış gelecekse başımız üstüne” diyerek ortak dil aradığımız olmuştur. Olduğu kadarı bile yanlıştır. TKP’ye ilkelerini eğip bükmediği için kızılacaksa, isteriz ki daha da fazla kızılsın!

İkinci düzlem bu tutumun yalnızlaştırmasına karşı panzehirin ta kendisidir ve birincide ne kadar köşeli davranılırsa, diğerinde o kadar özenli hareket edilmesi gerekir. TKP’nin işi ikna etmektir. TKP “ben yaptım olduculuk”tan uzak durmalıdır. TKP sağlıklı sınıf pozisyonunu tarihe kayıt düşmek için değil, inat olsun diye hiç değil, örgütlenmek için, bu pozisyon ülkenin kaderini etkileyen bir güce dönüşsün diye üretir. “Sağduyu” sola yönlendirilemez değildir. Emek, örgüt, siyasi akıl ve başka şeyler ister. Parti bunların bütünü değil midir?

TKP’nin, deneyimsizlikten mi, donanımsızlıktan mı, yorgunluktan mı, her neyse, solda likidasyona karşı bayrağı kaldırmakla yetindiği ve bununla böbürlenirken zaman yitirdiği çok olmuştur. En güçlü tezlere ikna etmek için bile yeterince emek vermeyen, çağıran ama gidip koluna girmekte tembel davranan bir parti; sevilmez tabii ki! TKP’nin bunu tekrarlamaya hakkı yoktur.

Türkiye umutsuz bir vaka haline mi geliyor? AKP bataklığı kurutulamaz gibi mi görünüyor? Böyle mi düşünüyorsunuz? Durun, belki de çok acele ediyorsunuzdur…