2017’ye haksızlık etmeyin

Doğrudur, bu gece kapatacağımız şu 2017 yılında kötülüklerin defteri dürülemedi. Düremedik…

Önceki yılın ikinci yarısında başlayan OHAL cinnet ile kaba güldürü arasında devam etti. Kararnameler güya Bakanlar Kurulu tarafından yayınlanacaktı. Toplantı bile yapmamayı alışkanlık haline getirdiler. Kitapta yazana göre kararların ömrü OHAL ile sınırlı, konusu ise OHAL’in gerekçesi ile bağlı olacaktı. Adam kalkmış patronlara “sizin için kullanıyoruz bu dönemi” diyordu oysa. Kullandı da. Kararname güldürüsünün götürüleceği hukuk kapısı yoktu. İdare de, Anayasa mahkemesi de ıslık çalıp duymazlıktan geliyordu abuk sabuk uygulamaları. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin nesi eksik olabilirdi ki! AKP kurdu birkaç kişilik bir komisyon. Bir yüksek yargı kurumu icat ettiler bir gece. Maksat Avrupalı dostlar alışverişte görsünlerdi. Ne 100 bin kişinin dosyasıyla uğraşacak hali vardı Avrupa yüksek yargıçlarının, ne de olağanüstülük diye bir kalmıştı bu dünyada. AKP’liler de biliyorlardı dünyanın artık olağanlıkla yaşayamadığını…

2017’de eskiden sıradışı, geçici, istisnai sayılacak şeylerin kapitalizmi sürdürmek için biricik yolu temsil ettiğine tanık olduk. Kapitalist-emperyalist sistem kendi kurallarının boyunduruk haline geldiği bir krizin esiridir. Ancak bu altüst oluşun dümenini eline alacak bir işçi sınıfı hareketi çıkmadı 2017’de. Çıksaydı bir biten yılı kapatmakla kalmaz, kötülüklerin defterini de dürerdi insanlık.

Evet; kötülükler deftere sığmaz oldu. Güzelim dünya kaşı ayrı gözü ayrı oynayan ve lider denilen birtakım meczupların eline düşmüş. Bu koşullarda her gün işçilerin gündelik hayatın sıradan bir unsuru olarak öldürülmeleri hakkında kapitalizmin tek sözünü bizim yobazlar mezarlıkların kapısına yazıyorlar: Her canlı bir gün ölümü tadacakmış… Katilleri ve onları var eden düzeni aklamanın en bereketli dilini, siyasallaşan ve kurumsallaşan din yaratır. Reform öncesi Avrupa’da veya Devrim öncesi Fransa’da da böyleydi. Şimdi Türkiye’de; bir kez daha…

2017’de kadınların çektiğini kim çekti ki? İnsanların yaklaşık yarısına, cinsiyetlerini gerekçe gösterip boyun eğdirmek için bedenlerine, hayatlarına, çalışma haklarına saldırmak büyük bir icat değil. Hep böyle yapıyorlar.

Türkiye’de yetmiyor. Yobazlar çocuklara saldırmak için düzenledikleri kampanyayı sürdürdüler 2017’de. Bu gece bir yılı kapattığımızda keşke benzeri kampanyalara da son verebilecek olsaydık. Olmadığımızı biliyoruz. Sevdiklerimizle yine kucaklaşacağız gece yarısı. Ama içimiz buruk kalacak. Ne üzücü!

Bu buruk sevinci bile fazla görüyorlar insana. Yılbaşı Türk adet ve göreneklerine uygun değilmiş… Türklüğü ve başka halkların kimliklerini rahat bırakın. İnşaattan düşeni görmezden gelmek, kadınları, çocukları ve hatta kedileri tecavüz edilsinler diye yaratılmış saymak, hiçbir halkın adeti olamaz. Ne yazık; 2017 bir sapıklık festivali olarak geldi geçiyor. Ve daha da acısı, yarın başlayacak olan yeni yılda buna geçit vermeyeceğimizi iddia ve ilan edemiyoruz.

Dahası var bütün bunların. Ve içimiz acıyor 2017’ye ve öncesine baktığımızda. Galiba önümüzdeki birkaç yıla sonradan baktığımızda, yani gelecek yeni yıl gecelerinde, içimiz acımaya devam edecek…

*    *    *

Özgürlük zorunluluğun bilincidir… Engels’in muazzam sözlerinden biri bu.

Bu söz zorunlulukları aklamak için edilmemiş. Zorunlulukları, yani çevremizde, toplumda hazır bulduklarımız, bizi kuşatanları yok sayamayız ve bu koşulların belirlediği durumdan azade bir özgürlüğü, değil elde etmek, öylesini hayal bile edemeyiz.

Ama daha önemlisi; zorunluluğun neden var olduğunu, kaynağını kavradığımız, bilincine erdiğimiz ölçüde onu değiştirmek için eyleme geçme olanağını da yakalarız. Zorunlulukların buhar olup uçması değil özgürlük. Özgürlük olsa olsa zorunlulukları değiştirmek, başkalaştırmak, kötülükleri ortadan kaldırmak, iyiliği var etmek için mücadele edebilmektir. Bilincine varmışsanız zaten, mücadele etmeden de duramazsınız.

Yukarıda yalnızca üçüne, beşine değindiğimiz kötülüklerin, sömürü düzeni sürüp gitsin diye var edildiğini kavradığımızda o sömürü düzeninin defterini dürmeden durabilir miyiz? Sömürü düzeninin yok edilebileceğini kavrayan, bunu kavramamış olanları ikna etmek, örgütlemek için uğraşmadan yaşayabilir mi? Özgürlük, soyut, genel geçer bir yaşam biçimi değil, özgürlük için mücadele etmektir. Özgürlük örgütlenmektir.

2017’de örgütlendiyseniz, karanlığın perdesinde bir iğne deliği de siz açtınız demektir.

*    *    *

Haksızlık etmeyelim 2017’ye!

Karşısına çıkardığımız değerleri, attığımız ileri adımları da abartmayalım elbette. Kötülük egemen olmaya devam ediyor ve besbelli ki 2018’de de devam edecek. Ama Türkiye’de TKP adı 2017’de geri alındı! Bir kez daha bu ülkenin iyiliği arayan, sömürüsüz bir dünyaya muhtaç olan insanlarına el uzatacak, onları çağıracak bir parti var. Mesele isim değil; 2017’de adını geri alan TKP yol da aldı.

İyi insanlar merak edip beklemeyin; “benim işyerimde de birimi var mı acaba partinin” diye. TKP işyerlerinde birimlerini kurmaya karar verdi ve kuruyor. İyi insanların yeri belli artık.

Evrimi çıkartmışlar müfredattan; ne gam. Madem öyle, Aydınlanma Hareketi kayıp üniteyi ders kitabı yapar dağıtır.

Farkında mısınız? Din dersi zorunlu değil artık. Çocuklarını cahil yobazların eline bırakmamak mümkün. Adil mahkemeler olduğundan değil. Mücadeleci, aydınlanmacı ana babalar var da ondan. Mahkemeler yok edilebilir veya kötülüğün örgütlerine dönüştürülebilir. Çocuğuna sahip çıkan insan yok edilemez. Biz onlara dayanıyoruz. Biz onlarız.

İnsanlığın fıtratı şöyleymiş böyleymiş… Palavra. Şu yaşlı ve berbat yıl Büyük Ekim Devriminin yüzüncü yıldönümüydü! Yıkılan haliyle bile sosyalizmin insanlığın canını yakan sorunlara karşı devasa bir cephanelik barındırdığını hatırladık geçen yıl. Hiçbir işe yaramamış olsa bile 17’lerin benzerliği 2017’yi temize çıkarmaya yeter.

Şu son yazdıklarımı züğürt tesellisi diye hafife alan, iflah olmaz karamsarlar var oralarda, hissediyorum. Onlara kalsa Venezüellalılar yankiyi bir kere daha gerisin geri püskürtemezlerdi 2017 yazında. Kübalı doktorlar yeni ilaçlar geliştiremezlerdi. Suriyeli emekçi çocuğu gözünü kırpmadan yürüyemezdi kafa kesen yaratıkların üstüne. 2017’de bunları ve başka iyi şeyleri yaptık biz.

Türkiye’de sürüp giden ve açığa çıkan yolsuzluklar, ahlaksızlıklar, şu son asgari ücret… bunlar yalnızca acı bir karanlığı mı temsil ediyorlar, yoksa aynı zamanda bu düzenin sürdürülemez olduğunun yeni yeni kanıtlarını mı sunuyorlar?

Bütün bunların nereden çıktığını anlamayan ve kaderinin karşısında çaresizliğe gömülen karamsar, özgür değildir ve 2018’de de olamayacaktır. Aralarından özgürlüğü yılbaşı piyangosunda arayanlar çıkar en fazla. Oysa özgürlük artık mücadeledir. Engels’in yalancısıyız…

Mücadele etmeyen özgürlüğü bir sonraki çekilişe erteler. Mücadeleye karar verense hemen, o an örgütlenir. 2018’de örgütlüleri çoğaltacağız. O kadar çoğaltacağız ki, karanlığın perdesini lime lime dökülecek.

Sarılın birbirinize bu gece yarısı. İyiliği çoğaltın. Örgütlenin. 2017’ye boşu boşuna haksızlık etmeyin.