1 Mayıs’ı yedirmeyiz...

İşçi bayramı Türkiye’de hep tartışma konusu oldu. Tartışmanın 2014’te oturduğu ekseni AKP’nin belirlediği açık. Ama tartışmayı kazandı mı?

Hükümet partisi koca 1 Mayıs’ı “nerede yapılacak” sorusuna endekslemeyi, kendince başarmıştır. Kendince derken, AKP çok zamandır bir “hükümet” gibi davranmıyor. Hükümet denen mekanizmanın bir meşruiyet zemini olur. Büyük kısmı asılsız da olsa, her hükümet, memleketin çoğunluğunun seve seve benimsediği veya istemeye istemeye kabul ettiği yönetimdir. Durumdan memnuniyetsiz olanlar da, hiç olmazsa belirli bir süre için yapacak bir şey yok demeli, sineye çekmelidir.

Yoksa kapitalist toplumda hükümet eninde sonunda kapital’e, sermaye sınıfına yarar sağlayacaktır. Ancak kendi dar tabanını göğsünü gere gere ilan etmek, bir tür suç itirafı olur. “Ben sizleri değil, sadece ve sadece şunları, benimkileri temsil ederim.”

Böyle şey olmaz. Faşist diktalarda bile olmaz.

AKP bu meşruiyet zeminini yitirmek ne kelime, aramadığı aylar geçirdi. Sonunda ite kaka, baskıyla ve hileyle kendine yazdığı oylardan şişirme bir meşruiyet devşirdi. Çelişkileri bir bakıma iyi değerlendirdi ve somut olarak düşmanının düşmanlarıyla bazı rezonanslar yakaladı.

Ama yetmez.

AKP 2011’de tam da iktidarını büyük bir hamleyle taçlandırırken, ittifaklarını (yani dinci gericiliğin liberallerle girdiği ilişkiyi) sallantıya sokmuştu. Geçen yıl ise ittifak falan kalmadı.

2014 baharında bu cephede yeni bir ittifak oluşturmuş değildir. Bir nefeslenme anı bulduğu, ne kadar süreceğini bilemediğimiz bir nefeslenme anı yakaladığı ise kesindir.

Bu kadarı yetmez.

1 Mayıs için de yetmez.

Tartışmayı “nerede yapılacak” sorusuna kilitlemek açısından, dar yobaz tabanla yandaş sendikalara dayanan bir eksen AKP’yi tatmin edemeyecektir. Çünkü her tartışmanın ilgili tarafları veya bir kamuoyu olur. 1 Mayıs dendiğinde, aklına “yahudi uydurması”ndan başka bir şey gelmeyen anti-komünist taban ile manipüle edildiği ayan beyan ortada olan birkaç sarı (veya yeşil) sendika bürokratı ile bu tartışma sonlandırılamaz.

Geçmişte böyle değildi. DİSK - Türk-İş yarılması, her daim devlet yanlısı pozisyon alsa da, tartışmanın işçi sınıfının içinde yapılması anlamını barındırıyordu. Türk-İş’in merkez sağa, devlete, patrona bitişmesi ile AKP’yle, AKP’nin temsil ettikleriyle bütünleşmesi farklıdır. Diğer AKP sendikalarından ise hiç söz etmeyelim...

Hal böyle olunca 1 Mayıs’a ilişkin topluma yansıyan tartışma başka bir eksene kaydı. O eksenden bakıldığında hükümetin tezleri, tek kelimeyle saçmadır.

Geçen gün soL portalda sevgili İlhan Cihaner yazdı. Üstüne ekleyecek bir şey olmasa da iki çift söz söyleyeyim:

Trafik etkilenir diye bütün İstanbul’u devlet eliyle bloke etmek saçmadır. Gezi Parkında çadırları kurduğumuz haftalar boyunca ne şehirde bir yerden diğerine gitmek sorun olmuştu, ne esnaf zarar etmişti. Yani bildiğimiz şeyler...

Bu tezler dizisi İstanbul valisi 1 Mayıs’tan bir gün önce cebinden ne tür istihbari bilgiler, tehditler çıkartırsa çıkartsın çürütülemez. AKP düşmanının düşmanlarıyla tutturduğu rezonansla, seçmen desteğiyle falan bu işin içinden çıkamaz.

Yani bu tartışmayı “biz” kazandık diyebiliriz.

Bizim, “1 Mayısçılar”ın işi ise burada bitmiyor.

Madem ki, kendi kendine lafı geveleyip duran, hükümet vasfını edinmeye uğraşmayan, birtakım haklı korkularla belirlenen bir taraf var karşımızda, hakettiğimiz daha fazlasıdır. Yarın memleketin dört bir tarafında milyonlar AKP’ye ne olduğunu ve artık ne olamayacağını, en az Haziran’daki kadar kuvvetle haykırmalı. 1 Mayıs tartışmasının noktası, en azından böyle konmalı.

1 Mayıs’ımız kutlu olsun...