1 Mayıs için eylem estetiği

Bizim Gezi kadınları, kırmızılı ve siyahlı, birer klasiktir. Tek başınadır her ikisi de, veya en öndedirler. Kırmızılı edilgen biçimde gaz karşısındadır siyahlı aktiftir Toma’nın, tazyikli suyun önüne atlarken...

Tek başınalıkları, az sonra inanılmaz çoğalacağımızın habercisidir.

İstanbul’un trafiğine gram pozitif katkısı olmamasına rağmen ısrarla “inci gerdanlık” türü isimler takılan Boğaziçi Köprüsünün en güzel resimleri Haziran 2013’de çekildi. Köprüde yürüyen kitle İstanbul’un ve eylemin en estetik görüntüsü bence.

Taksim, 1 Mayıs 77’nin kana bulanışından az önceki olağanüstü halinden daha güzelini yine Haziran’da sundu bize.

15-16 Haziran’da, gönülsüz oldukları her hallerinden belli jandarmaların barikatını aşan işçiler insanın içini titretir. İşçi sınıfımız o günden önce hiç o kadar “çok” olmamıştı.

Deniz bir yürüyüşe yön verirken yani bir topluluğun içinde, veya mahkeme salonunda slogan atarken yani tek başına... Hatırladınız, değil mi? Ya Nâzım’ın otomobil camından çıkan sıkılı yumruğunu ve güler yüzünü? Hiçbir şeye değişilmez o güvenli gülümseme...

Estetiğin bilim ve felsefe düzleminde tartışılması gereken bir derinliği vardır kuşkusuz. Ondan söz etmiyorum şimdi.

Estetik bir de, toplumsal algıdır. Her algı gibi zamana ve mekana göre değişir.

Sol mücadeleler albümümüzde tek başına yumruğu havada slogan atan Deniz Gezmiş’le benzer algı yaratacak bir başka “solo” görüntüyü kolay kolay bulamazsınız. Kim denese olmaz. Çünkü o Deniz’dir. Gencecik bir öğrenci ve adı dağ köylerine tırmanmış bir efsane. O artık Deniz değil, Dev-Genç’tir. Ya da dev gibi genç! Halkın okumuş çocuklara baktığında kabaran gururudur. Koskoca bir iktidara, Amerikan filosuna, tüm dünyaya kafa tutmaktır. Deniz bunların hepsidir ve jandarmalarca götürüldüğü o resimde kalabalıklar gizlidir.

Nâzım otomobilde yalnız mı? Yoksa, hapishanesinde yattığı sömürü rejimine kızan veya ondan korkan, çaresizce boyun eğen veya eğilip bükülmeden mücadele veren, şiirini yazdığı “büyük insanlık”la mı beraber? Bunların hepsini ve başkalarını bize anlatan Nâzım’ı, o karede tek başına olarak hissetmeyiz.

Eylemin estetiği zamana ve mekana göre anlam edinen bir algıdır.

Deniz veya Nâzım asla tek başlarına değiller. Kırmızılı ve siyahlı kadınlar da...

2014 Nisan sonunda, Türkiye’de... halkın daha yeni ayağa kalktığı yerde, eylem estetiğinin ölçüsü çokluktur.

Bugün bizde muhalif eylemin güzelliği içerdiği dayanışmadadır.

Birinden diğerine barikata taş aktaran eller olağanüstüdür. Diktatöre güle güle diye bira kadehlerini kaldıran eller de öyle.

Bir başka resimde beş kişidirler topu topu. Hani tam ortadaki elinde bayrak tutar ya o resim... Polis saldırısından korunmak için birbirlerinin ardına sığınmışlar. Beş benzemezdirler. Yaş kuşağı itibariyle dededen toruna dizilirler. Beş değil beş yüz bindirler!

Gezi’de öpüşen çiftin fotoğrafında iki kişi görürüz. İki kişi değil kızlı erkekli bir halk dayanışmasının resmidir o. Çünkü dudaklar 2013 Haziran’ında Taksim’de birleşmiştir.

Hep iyi örnekler mi vereceğim? Eksiklerden hiç söz etmeyecek miyim?

Evet, onları görmezden gelelim istiyorum! 1 Mayıs’a bir hafta kala iyilerle yetinmek istiyorum. Devrimcilik 1 Mayıs’ta çok olmaktır!

Diktatörün korkusu çokluğumuzdan.

Ama ısrar ederseniz... Madem öyle bireysel korunma araçlarına güzelleme yazmanın manası var mı, diye sorarım. Gaz maskesi gerekli tabii ama neresi estetik! Ne beşli resimdeki dedeye, amcaya takabilirsiniz onu, ne de maskeyle öpüşebilirsiniz!

Bugünkü kadar çok olmadığımız zamanlar dursun arşivlerde. “Azdık ama onurluyduk, kararlıydık, bir adım geri atmadık...” İyi ki öyle yaptık. O günkü tutumumuzla 2013’ü hazırlamış bile olabiliriz. Ama sonra çoğaldık. Çok daha güzel olduk. Dursunlar arşivde onurlu azlıklarımız.

1 Mayıs’ta kalabalıklar kucaklaşsın.