Son ‘Beat’ Ferlinghetti Güney İtalya’da

City Lights, San Francisco’nun tarihi kitap ve yayınevlerinden biri. Dümeninde 93 yasında bir delikanlı var City Lights’in. Dünyayı şiirle değiştireceklerine inanan Beat Kuşağı yazarlarından Jack Kerouac ve Allen Ginsberg’in hayatta kalan arkadaşı Lawrence Ferlinghetti bu delikanlı. Soyadından anlaşıldığı gibi İtalyan kökenli bir Amerikalı, Lawrence Ferlinghetti.

93 yaşına, ardında bıraktığı uzun soluklu ve sıra dışı yaşama karşın “Eninde sonunda devrimi gerçekleştireceğiz” diye düşünen Ferlinghetti, İtalya’da temmuz ayı sonunda çıkacak “Odisea’nin Rotasında: Mitos ile çağdaş Dünya Arasında Akdeniz” başlıklı kitabının başımı öncesinde başdöndürücü yaşam öyküsünü okuyucularla paylaştı.

“Beni son bohemyen diye anın”

İtalyan, Fransız ve Roman kültürünün izlerini taşıyan Lawrence Ferlinghetti, 100 yasına doğru “farklı bir dünya” düşlemeye devam ediyor. Bugün onu herkes “Beat Generation”ın hayatta kalan son üyesi diye ansa da Ferlinghetti, “Bu edebiyat grubundaki yazarların kitaplarını City Lights’da ilk kez ben bastığım için Beat kuşağıyla hatırlanır oldum” diyor ve bir parantez açıyor: “Aslında daha da eski bir kuşağa aitim, Beni ‘Son Bohemiyen’ diye çağırsalar bu belki de daha hoşuma gider”.

Dünyaya gözlerini açtığı andan itibaren göçebe bir yaşamın içinde büyüyen Ferlinghetti’nin hayat yolculuğunu kendisinden dinleyelim: “1919’da New York’ta dünyaya geldim. Brescıa doğumlu bir İtalyan vatandaşı olan babamı hiç tanımadım, çünkü ben dünyaya gelmeden altı ay önce yaşama veda etmiş. Portekiz, Fransız ve Seferad Musevisi karışımı olan annem ise, babamı genç yaşta yitirmesinin ardından akıl sağlığını kaybedince, ruh ve sinir hastalıkları hastanesine yatırılmış. Beni Strasbourg’da yaşayan teyzelerimden biri büyüttü. Bu nedenle Fransızca, öğrendiğim ilk dil oldu” diye anlatıyor.

Ferlinghetti’nin Yeni Dünya’ya uzanan yaşam öyküsü şöyle devam ediyor, Küçük Lawrence’in bakımını üstlenen teyze, New York’a göç ediyor ve Bislands ailesinin yanına ev işlerine yardımcı giriyor. Bir süre sonra New York’lu aile, Lawrence’i evlat ediniyor ve bütün eğitimine destek vererek gazetecilik okuyabilmesini sağlıyor. Genç bir gazeteciyken önce Normandiya çıkarmasında, sonra da Nagazaki’ye atom bombası atılmasının ardından Japonya’da savaş muhabirliği yapıyor. Nagazaki’de tanık olduğu gerçekler, yaşamı boyunca barışçı bir kimlik edinmesine etki yapıyor.

“San Francisco Napoli’yi çağrıştırıyordu”
City Lighs kitabevini kurduğu San Francisco’yla ilgili ilk izlenimlerini Lawrence Ferlinghetti’den dinleyelim:

“San Francisco’yla ilgili ilk anım, 1 Ocak 1951’de bu şehre adım atmamdi. Hiç kimseyi tanımıyordum. Market Street’de geziyordum. Kısaca sohbet ettiğim ilk birkaç kişinin kendilerini ABD’li hissetmediklerini farkettim. Bir zamanların Napolisi’ni çağrıştıran, deniz ötesi bir sömürge şehrinde gibiydim. Böyle bir atmosfer solunuyordu.

San Francisco burjuva sınıfının kurduğu bir şehirden çok, altın avcıları, kumarbazlar, sahtekarlar, macera arayan kadınların şehriydi. Tam bir sınır kentiydi. O yıllarda herkese açık bir şehirdi, bugünkü gibi geleneklere bağlı değildi. İkinci dünya savaşı sonrasında San Francisco’da baskın olan kültür değişmeye başladı. Ben ve Jack Kerouac gibi New York’ta gelenler yeni bir kültürün temellerini inşa ediyorduk. Bu kültür, yeni bir şiir, doğal çevre, Fillmor konser salonlarında büyüyen Rock hareketi ve elektronik devrimi içeriyordu.”

Lawrence Ferlinghetti, 1955 yılında Beat kuşağının kurucularından Allen Ginsberg’le tanışıyor. Birçok konuda çok farklı iki karakter olsalar da siyasi düşünceleri nedeniyle büyük ve sağlam bir arkadaşlık doğuyor aralarında. O dönemde Ferlinghetti, City Lights’da Ginsberg’in içeriği müstehcen bulunduğu gerekçesiyle sansüre uğrayan “Howl” adli şiirini basıyor. San Francisco o yıllarda New Age’in ve Hippilerin merkezi. Söz yine Ferlinghetti’de:

“Bizim kuşak birçok şeyi önceden görebildi: Savaşa karşı militan şiir, çevreci bir yaklaşımın ilk kıpırtıları, Budizme olan ilgi, bilinci açmak için psikodelik maddeler. Sözün kısası 1960’lar ve 1970’lere damgasını vuracak olan Hippilerin temelini Beat kuşağı yazarları attı.”

‘Obama, Bush’tan farklı değil!’
Lawrence Ferlinghetti, 30 yasında iken savunduğu gibi bugün de dünyayı şiirin değiştireceği inancında: “Evet buna inanıyorum. Şiir, bilincimizi değiştirecek. 1960’li yıllarda bu yönde bir hayli yol aldığımızı düşünüyorum.” Bu ütopyayı savunurken ABD’nin başındaki Barack Obama’yı sert bir dille eleştirmekten kaçınmıyor:

“Obama başkan seçildiği zaman herkes olan biteni yeni bir Nirvana diye yorumladı. Obama’nın başkan seçildiği 2008’de Paris’te Shakespeare&Co kitabevindeydim. Yanımdakilere hemen her şeyin bir illüzyon olduğunu söyledim. Obama, siyahi burjuvazinin temsilcisi. Hiçbir zaman devrimci olmadı. Onun gibi birinden ABD’de hükümetin yöntemlerini değiştirebileceğini beklemek saçmaydı. Her zaman merkezdeydi Obama. Askeri alanda izlediği siyaset Obama’yı Bush’tan çok da farklı kılmıyor.”

“ABD’de İtalyan olmak, sarımsak kokmak demekti”
Babası Brescialı olan Ferlinghetti’nin İtalyan kanadını yıllar sonra keşfetmesi ve kavramaya çabalaması pek kolay olmadı:

“Babam İtalya’dan Amerika’ya gelen ilk grup göçmenlerdendi ve o yıllarda ABD’de İtalyan göçmeni olmak pek de kolay değildi. İlk yıllarda Ferlinghetti olan soyadım, anglosakson bir tınıda Ferling olarak kısaltılmıştı. 1920’lerde ABD’de İtalyan olmak, “sarımsak ve biber kokmak”la eşdeğerdi. Ben ailenin beşinci çocuğuydum. Sing Sing tutukevinde gardiyan olarak çalışan ağabeyime yazdığım bir mektubu “Ferlinghetti” diye imzalayarak noktalamıştım. Ağabeyim çok kızmıştı. O İtalyan kökenli olduğunun anlaşılmasından çekiniyordu oysa ben farklıydım. Geldiğim yerin kültürünün öne çıkmasındn çekinmiyordum."


‘Brescıa’da beni evsiz sandılar, tutuklandım’

Üç yıl önce İtalya’ya gittim, Brescıa’da babamın dünyaya geldiği evi keşfettiğim gün tutuklandım. Brescia’da saç sakal karışık babamın doğduğu evin çevresinde yürüyordum. Apartmanın kapıcısı sanırım sokakta yaşayan evsizlerden biri olduğumu düşünmüş olmalı polise haber veriyor. Bana “parazit” dedi. Ertesi gün yerel basında “Şair tutuklandı” diye duyurdular başıma geleni. Gazete kupürlerini saklıyorum hala. Bazı gazeteler Brescia belediye başkanının devreye girmesiyle kurtulduğumu yazdı. Bu doğru değil. Başkanın bana borcu olsun. İtalya’ya ilk kez 1948 yılında Fransa’dan otostop yaparak geldim. İtalyanlar hemen hoşuma gitmişti, Fransızlardan daha çok sevdim. Siz İtalyanlar hayatın tadını çıkarıyorsunuz, Fransızlar ise yaşamı eleştiriyor. Yüzyıllardır nasıl komşu kalabildiğinizi hala anlamış değilim!”

Ressam, şair, denizci ve edebiyatçı Lawrence Ferlinghetti, Brescia’da başına gelen tatsız olayı bir kenara bırakacak olursak İtalya’yı özellikle de şiirsel yaratcılığını beslediğine inandığı güney İtalya’yı çok seviyor. Çizme’nin ucunda Calabria bölgesindeki yayımcı Giuseppe Aletti’nin editörlüğünde hazırlanan son kitabı “Odisea’nin Rotasında: Mitos ve Çağdaş Dünya Arasında Akdeniz” bu ay sonunda okurlara ulaşacak.

Bunun yanı sıra Reggio Calabria şehrinde Angoli Corsarı derneğinin girişimiyle düzenlenen ve 6 ağustosta açılacak bir sergi, Homeros’un peşi sıra Akdeniz’de seyreden ressam Lawrence Ferlinghetti’nin Odysseus’un Scilla ve Cariddi’den geçişine gönderme yapan yapıtlara yer verecek.

Çağdaş Homeros
Reggio Calabria’daki sergi projesi, Ferlinghetti’nin üç yıl önce San Francisco’dan Calabria’yı ziyarete geldiği dönemde doğdu. Odisea’daki 12. şarkıdan esin alan Ferlinghetti, 12 resim tasarladı. Calabria’da başladığı ve San Francisco’da tamamladığı bu işlerde Beat kuşağının son delikanlısı, çağdaş Homeros’un kimliğinde antik dönemin Homerosu’na sesleniyor. Homeros’un anlattığı peyzajları, Akdenize açılan ressam Ferlinghetti, yeniden yorumluyor.

Güney İtalya’daki sularda Homeros’un rotasını izleyen Ferlinghetti’nin seyahati, bir deniz yolculuğuyla sınırlı değil. Beat kuşağının hayattaki son temsilcisinin işleri, aynı zamanda yaşam serüveninde kazaya uğrayan ruhlara da bir gönderme niteliğinde. Ferlinghetti’nin Reggio Calabria’daki sergisinden izlenimleri bir başka yazıda paylaşmak üzere.

[email protected]