Sermayeye ‘karşılıksız’ çek

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından önümüzdeki kısa dönemde AKP ile sermaye arasındaki ilişkilerin daha çetrefilli bir hal alacağı kesin gibi. Basit bir nedenle…

Sıcak paraya ve inşaat yatırımlarına dayalı ekonomik yapı üzerindeki riskler her geçen gün artıyor. Yapısal sorunlara karşın, dünya ekonomisindeki fon akışlarına ve AKP’ye verilen uluslararası siyasi desteğin etkisine bağlı olarak, bugüne kadar ertelenebilen tıkanma kendini iyiden iyiye hissettiriyor.

Ekonomiyle ilgili bakanlıkların, yeni oluşturulacak kabinenin en çok konuşulan ve tartışılan bakanlıklar olması da bu durumla ilgili. Görevde kalmasına kesin gözüyle bakılan Ali Babacan bugüne kadar, AKP hükümetlerinin sermaye ile ilişkilerinde bir emniyet sübabı görevi üstlenmişti. Babacan, AKP kadroları içerisinde sermayenin en çok güven duyduğu isimlerin başında geliyor. Sermaye açısından AKP’li yıllar altın döneme işaret ediyorsa, bunda kendisinin payı büyük. Yeni kabine, bu ismi içerdiği takdirde “maceracı” değil “akılcı” bir ekonomi yönetimi vizyonu sunacak.

Geçen 12 yılda AKP’nin dış politikanın aksine ekonomide daima “akılcı” vizyonla hareket etti ve böylece sermayenin birçok başlıkta önünü açtı. Şimdi, tıkanmanın kendini yakıcı bir şekilde hissettirdiği bir sırada, yeni hükümetten bu vizyonu derinleştirmesi talep edilecek. Ancak ekonomide manevra alanı daralıyor ve dış destek koşulları azalıyor.

Kazanılmış iki seçime karşın meşruiyet krizini aşmaya çalışan Tayyip Erdoğan ve partisinin, bu tablo karşısında portföydeki özelleştirmelerde gaza basması, kamu kaynaklarını sermayeye daha fazla açması ve işçi sınıfına saldırı başlıklarında hızlı adımlar atması beklenmelidir.

2003-2013 yılları arasında 50 milyar doları aşan özelleştirme işlemine imza atan AKP, bu yıllar boyunca ortaya çıkan siyasi kriz başlıklarıyla biraz da bu kararlı adımları sayesinde baş edebilmişti.

Ernst&Young tarafından hazırlanan ve 2014 yılının 2. çeyreğinde enerji sektöründe satın alma ve birleşmeleri inceleyen raporda yine AKP’nin imzası var. Raporda yapılan sıralamaya göre, 2,67 milyar dolara ulaşan değeri ile Kemerköy ve Yeniköy Termik Santralleri’nin özelleştirilmesi, dünyada en büyük beşinci ve Avrupa’da birinci satın alma işlemi olmuş. Yatağan Termik Santrali’nin satışı ise Avrupa sıralamasında dördüncü en büyük işlem durumunda.

Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçimlerinden hemen önceki günlerde Başbakan olma sıfatıyla en titiz çalıştığı konunun özelleştirmeler olduğuna işaret etmiştim. (Bkz. Barikat buradan yükselecek)

Bu canhıraş çabayı şimdi yeni kabine sürdürecek.

Programda yalnızca özelleştirmeler yok. Yerli ve yabancı sermayeye güven mesajını, enerji yatırımlarının önünü biraz daha açarak da verecekler. Ağustos ayının ilk haftasında Başbakan Erdoğan’ın imzasını taşıyan bir yasal değişiklik TBMM’ye çoktan sunuldu bile. Bu değişiklik, doğalgaz piyasasının daha da serbestleştirilmesini, başta LNG olmak üzere yatırımların teşvik edilmesini ve BOTAŞ’ın parçalanmasını öngörüyor. Katar, Azerbaycan ve ABD’nin bu mesajı memnuniyetle değerlendireceğini not edelim.

Torba Kanun’u Ekim ayını beklemeden çıkarmak istemelerinin ise emeğe doğrudan saldırı başlıklarında yol alınırken sermayenin bağlantılı kırtasiye işlerinin halledilmesi ile ilgisi var. Yaklaşan genel seçimlere karşın emeğin en temel hakları hedef tahtasında duracak. Enflasyonda hızlı artışın TÜİK’in yardımıyla, yüzbinlerce işçiyi ilgilendiren kamu sözleşmeleri ve metal grup sözleşmeleri müzakerelerinden önce icabına bakılmaya çalışılacak.

Kısacası, sermayenin talepleri açık ve yeni hükümetin devralacağı saldırı başlıkları çok.

Ancak hesaba katılması gereken, Türkiye’de sermaye karşıtı ve kamucu alternatifin giderek berraklaşmasıdır. Bu alternatif, özelleştirmeye karşı mücadelelerde toplumsal karşılığını yaratmaya başlayabilir.

Yatağan işçisi, Türkiye’yi patronların ellerini ovuşturarak izlediği listelere sokan özelleştirme işlemlerinin nihayetlendirilmesine izin vermeyeceğini ilan etti. Direnirken Soma’daki acılı aileler için de haykırıyorlar: Özelleştirme değil kamulaştırma!