Sendikal düzen değişirken...

14 Kasım 2012 tarihinde soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır

Onlar nüfusun büyük çoğunluğunu oluşturuyorlar. Atölyelerde, şantiyelerde, fabrikalarda sesleri kısılıyor, en temel hakları için örgütlenmeye çalıştıklarında ise işten atılıyorlar. İş cinayetleriyle tehdit altındalar ve süreklileşen kriz koşullarında “iş ve aş sorunları” her geçen büyüyor.
Ülke gündemi kendi yatağında akarken, işçilerin direnişleri, eylemleri ya da işten çıkarıldıkları için yürüttükleri her türlü mücadele, başlı başına bir değer yaratıp tarihe çentik atıyor. Ama emekçilerin sesi, çoğu zaman soluksuz kalıyor, mücadelesi kısa vadede bir kazanıma dönüşemiyor.
Örgütsüzlüğün hem sonucu hem de bir nedeni olarak anlaşılabilecek bu durumun, tersine çevrilebileceğini son olarak TEKEL Direnişi göstermişti. Bu direniş, hak aramanın ve bu uğurda mücadele etmenin ne büyük bir değer olduğunu ortaya koydu, Türkiye’nin vicdanını harekete geçirdi. TEKEL işçilerinin sesine eklenecek etkili birkaç mücadele, bu kazanımı daha kalıcı hale getirebilirdi... Buna hükümetin işçi düşmanı tutumundan önce “sendikal düzen” izin vermedi.
Örgütsüz geniş emekçi kesimler ile oranı ancak yüzde 5’e ulaşan örgütlü işçilerin, bu düzen ile kuşatıldığı ve sınıfın çeşitli bölmelerinde yürütülen hak mücadelelerinin gelip bu duvara çarptığı bir kez daha görülmüştü.
AKP, iktidar blokları arasında şiddetli bir hesaplaşmanın yaşandığı dönemde bu işlevleriyle “sendikal düzen”i değiştirmeyi göze alamazdı. Nitekim, önce 12 Eylül Darbesi sonra 1990’ların başında Bahar Eylemlilikleri sonrası gerçekleşen sendikal operasyonlarla şekil verilen sendikal yapı korundu. Dahası bu yapıdan güç alındı. Bugün ise hükümet, “sendikal düzen”den daha fazla yararlanabilmek ve sermayeye emek düşmanı asıl misyonunu tekrar hatırlatmak için sendikal mevzuatı tümüyle değiştirmeye girişti.
Geniş emekçi kesimleri doğrudan ilgilendiren 6356 Sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Yasası (STİSK) Cumhurbaşkanı tarafından geçtiğimiz hafta onaylandı. Bu yasa, birkaç istisna eylem dışında, sendikacıların gündemi olarak kaldı, örgütlü işçiler harekete geçirilemedi. Örgütsüz işçilerin “iş ve aş sorunları” ile bu yasa değişikliği arasında bağ kurabilecekleri bir mücadele zemini oluşturulamadı.
Nihayetinde, sendikal sistemi yeni baştan oluşturmayı hedefleyen bu yasa ile 12 Eylül Darbesi’nin ürünü olan önceki sendikal yasalarda işçinin örgütlenmesine getirilen engeller ve yasaklar günümüz şartlarına göre güncellenmiş oldu. Toplu iş sözleşmesi için gereken yetkiyi alabilmek için getirilen barajlar, rakamsal olarak düşürüldü ancak kullanılacak yeni istatistikler nedeniyle aslında arttırılmış oldu. Yasaya, yandaş konfederasyonları kayıran maddeler eklendi. Sendikal güvencelerin bir kısmı tasfiye edildi. Grev yasaklarına dokunulmadı, dayanışma grevi ve genel grev yine yasak.
Yeni toplu sözleşmeler için yüz binlerce emekçinin cevap beklediği yetki başvuruları Çalışma Bakanlığı tarafından bu yasanın hazırlıkları nedeniyle yanıtsız bırakılıyordu. Yasada yetki için barajların uygulanma süreci kademelendirilirken, birçok gri alan bırakıldı.
İşkolu sayısı 20’ye indirildi. İşkolları Yönetmeliği Taslağı ile şimdi işkollarının sınırları yeniden belirleniyor. Birçok örgütlü işyerinin işkolu değişmek üzere. Örgütlülükleri zaten asgari seviyede olan sendikalar, bu şekilde birbirine düşürülmeye çalışılıyor. Bir belirsizlik alanı da burada ortaya çıkıyor...
Belirsizlikler hükümet tarafından bilhassa tercih ediliyor. DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş’in çoğunluğa sahip olduğu Bosch’ta Bakanlığın yetkiyi hukuka aykırı bir şekilde Türk Metal’e vermesi bile bu belirsizliklerin ne için kullanılacağını göstermeye yetiyor.
Aynı belirsizlikler, sendikal yapıların hükümet ile göbek bağını kalınlaştırırken, geniş örgütsüz kesimlerin örgütlenmesini daha da zorlaştıracak.
Yazının başında işaret edilen örgütsüz geniş emekçi kesimlerin örgütlü hale gelmesi, örgütlü işçilerin ise en temel haklarının savunulması için, daha da sağlamlaştırılmaya çalışılan “sendikal düzen”de içeriden ve dışarıdan gedikler açılması gerekmektedir. Bugünlerde metal işçilerinin eylemleri, bunun “içeriden” mümkün olabileceğini gösteriyor. Sınıfın örgütsüz kesimlerinde filizlenen yeni işçi mücadelelerinin yarattığı olanaklar ise “sendikal düzeni” dışarıdan zorluyor.