Zelig

Scott Fitzgerald, katıldığı bir davette bir bahçe masasına oturmuş, not almaktadır. Şairlerin, politikacıların, işadamlarının bu buluşmasında, az önce tam bir aristokrat edasıyla konuşan adamı, bundan az sonra mutfak çalışanlarıyla tam bir taşra halkı gırtlağıyla konuşurken görmüştür.

’20’li yılların sonuna doğru, Amerika, “jazz çağı”nın bir garip fenomeniyle tanışmaya ilk adımı bu notlarla atar.

Anımsar mısınız Woody Allen’ın “Zelig”ini? Filmografisinde bu “belgesel” nasıl bir yer tutar pek bilmem, fi tarihinde izlerken yer yer sıkıldığımı da anımsıyorum, pek izi de kalmamış bende. Ama enteresandır, birden aklıma geldi Haziran üzerine birşeyler yazmaya koyulmuşken, asıl konudan vazgeçip kendisini anlatmaya zorladı ve ileri sara sara yeniden izledim.

Leonard Zelig, ortamlarına karıştığı topluluklara, yanlarında durduğu kişilere dönüşen bir acayip insan vakasıdır. Aynı kulüpte mafya üyeleri arasında otururken ayırt edemediğiniz biri olarak da görürsünüz onu, kafanızı sahneye çevirdiğinizde bateri çalan bir siyah olarak da.

Evet, kişilikle birlikte fiziksel değişim de geçirmektedir. Bir Çinli, bir kızılderili, bir haham... Şişmanlar arasında şişman, doktorla sohbette doktor...

Böyle bir tip, toplumun ilgisini çekecektir doğal olarak ve incelemeye, yakın takibe alınacaktır. Medyanın yakın takibi altında üzerinde çalışılacak, fiziksel yapısında bir olağanüstülük bulunamayınca, aslolarak psikiyatrinin alanına girecektir.

Eudora Fletcher adlı psikiyatrist bir kadının takıntı düzeyinde özel uğraşına malzeme olur Zelig ve olaylar böyle gelişir...

Belgesel diliyle çektiği bu filmde, Allen’ın, para ve şımarıklık dönemini yaşayan bir toplumun eleştirisini dile getirdiği söylenir ama, bu yönüne takılmayalım.

İnsan-Bukalemun adının takıldığı Zelig, bu yeteneğini geliştirmesini, yalnızca eziyet çektiği bir ailede, ya da ailenin eziyet çektiği bir ortamda, bir Yahudi olarak korunma refleksine borçlu değildir. Yani bir bukalemuna dönüşümle korunmaya çalışmanın ötesinde bir amacı vardır. Ortamın rengini alarak görünmez olmak değildir de, daha çok, ortamın parçası olarak kendini görünür kılmaktır istediği. Sevilmek. Başkaları gibi olarak kabul görmek. Uyum sağlamak. Birlikte hareket edebilmek. Var olabilmenin yolunu böyle, kendisi olmamakla bulmuştur. Herkes gibi olmakla, dışarıda kalmamakla.

Fletcher, Zelig’le seanslarını filme alır. Çünkü bu başkalarıyla buluşma amacının notlardan okunması yetmez ona göre, gözle görülmelidir, somutlanmalıdır. Kadınların yanında Zelig fiziksel olarak aynı kalmaktadır, ama tabii başarılı bir psikiyatrist kimliğine bürünmüştür...

Sonuçta, çözüme giden yol yine Zelig’den geçer. Kendisine bir ayna tutulmasından. Terapist, Zelig’in hikâyesini kendi yaşadığı sorunlar olarak yansıtır karşısındaki “doktor”a ve yanıt üretemeyen Zelig çözülür, direnemez olur, gerçek benliğini açığa vurmaya başlar.

Arkadaşları “Moby Dick”ten bahsettiklerinde okumadığını söyleyememiştir ve kendisini olduğundan farklı gösterme serüveni böyle başlamıştır.

“Belgesel konuşmacılarından biri”nin dediği gibi, bu “mükemmel konformist”e dönüşüm, yalnızlık ve azınlıkta kalma, dışlanma korkusunun sonucudur ve terapi, büründüğü kimliklerin dışındaki Zelig’i kendisine anımsatma sürecidir.

Ancak kapsanan biri olarak kapsayıcı olabileceği yanılgısından çıkıştır terapistin elde ettiği başarı ama, zıddıyla da gelmiştir. “Aşırı-fikirlenme” sendromu doğar bu kez. Hep başkalarına benzeme, şimdi kimseye benzememe çalımına varmıştır aynı zamanda, cılız da olsa.

Önceki haline kıyasla bu normale dönüşün ve kazandığı ünün, bedeli de olacaktır: Hep başkaları olduğu dönemdeki ilişkileri, büründüğü kimlikle yaptığı işler bir bir çıkmaya başlar karşısına. Kendisi olmaya dönene kadarki sürecin, kurduğu benzerliklerin faturası kabarıktır.

Ortadan kaybolur Zelig. Hitler’in bir konuşması sırasında, arkadaki kahverengi gömlekli olarak tekrar görülene kadar. Faşizm yükseliştedir ve çoğunluğun parçası olmak, anonimleşmek isteyen Zelig, kendisi olmanın açtığı belalardan kaçarken düştüğü bu durumdan masalsı bir uçuşla kurtulur...

Filmin bir yerinde, Zelig, komünistler tarafından, kapitalist insanın yansıtıcısı olarak tanımlanır...

Birilerinin ya da içinde bulunduğu koşulların kendisini yalnızlığa, sevilmemeye ittiğini düşünen Zelig’in, kendi iradesi dışında gelişen bu durumdan kurtuluş yolunu başkalarına benzeyerek çoğullanmakta, farklı farklı kesimlerden oluşan kalabalığın parçası olmakta buluşunun hikâyesi böyleydi.

Kendisine dönememek, kim olduğunu unutmak ve bunu uydurduğu öykülerle örtmek... Kalabalığın içinde fark edilmeden fark edilir olmak hevesinin beyhudeliğidir Zelig...

Sanırım, bu karakter tarihte de, Allen filmografisinde de pek önemli bir yer tutmaz...