Sıla'nın 'oynamıyorum'u neye yeter?

Yenikapı mitingiyle Fazıl Say “değer kaybederken”, yine aynı mitingle Sıla gündemimiz oldu. 

Nedir? Erdoğan’a biat şenliğine katılmayacağını, bu şovun parçası olmak istemediğini söyledi. Dahası, “deli misin sen” türü tepkiler karşısında çark etmedi, “sözümün arkasındayım” dedi. Hatta bu esnada kusturucu “demokrasi” mavalına da sertçe çaktı. Konserleri iptal edildi, hedef gösterildi, henüz bir geri adımı gözlenmedi.

Bu tavır, bugünün atmosferinde, özellikle “popüler sanat” ortamında kesinlikle ayrıksı kalması ve genel çürümeyle arasına şöyle ya da böyle mesafe koymasıyla, yankı yarattı ve önemsendi, olması gerektiği gibi.

Ne var ki, yine ifrat ve tefrit dolaşıma çıkıverdi. Sıla’dan bir “proleter devrimci” çıkaran da görüldü, “reklam peşinde” ilan eden de. “Büyük sanatçı”lıkla taltif edenlere karşı, “pespaye pop-arabeskçi” diyenler görüldü.

Bugüne kadar ne yapıp ettiği, birikimi ve bunun yansıdığı müzikalitesi değildi oysa konu. 

Sıla, belirli bir momentte, bir verili anda, bir "el ele"lik çağrısına icabet etmeyen kişilikli bir yanıttı sadece şu an için.

Bu yanıtla, konsensusu bozdu, genele aykırı düşen bir çıkış gösterdi bir pop yorumcusu. Minnacık bir “oynamıyorum”la, "aydın tipi" oldu, iktidarın kuşatmasına karşı umut verdi. Bu kesinlikle önemli. İlk sıraya bunu yazalım.

Ama buradan hemen örnek bir kahraman çıkartanlara, şimdi pek kızılan Fazıl Say ve benzeri nice örnek hatırlatılabilir. Sıla direnemeyebilir ve yarın klasik “maksadını aştı” minvalli geri adım atabilir. O zaman, bugün övenler yarın yermemeli, işi abartıp “döneklik” boyutuna taşımamalı. Üzülmeliler sadece.

Yaptığı şeyin bugünkü önemini küçümseyenler ve takdir için Sıla’da neredeyse bir Marksist niteliği arayanlar da, bir küçücük itirazın bile o dünyada kendisini göstermesinin anlamı üzerinde durmalılar ve geri adım atarsa haklı çıkmışlıkla sevinmemeliler. Üzülmeliler sadece.

Her iki kesim de üzülmeli ve düşünmeli Sıla’ya aşırı tezahüratı, Fazıl Say’a aşırı öfkeyi dizginleyerek: Bu işler böyle olmuyor! Altı boş ve örgütsüz duruşlar sağlam kalmıyor! Sıla, eğlence sektöründe bir figürlükten militan ajit-prop’a şıp diye geçemiyor! Tek başına bir anda kahraman, tek başına bir anda siliniyor!

Kim artık Sıla dinlermiş, kim ilk çıktığı günden beri dinlermiş, kim hep berbat ve dayanılmaz bulurmuş da hiç dinlemezmiş; kim bu tavrıyla onu idol edinmiş de kim umursamamış; kim böyle bir duruşu “gerçek sanatçı”lık ilan edermiş de, kim “estetik kriterler”i öne alırmış, mesele bu değil. Güncel politik ibrenin kimi öne çıkardığı kimi aşağı ittiği ya da Fazıl Say ne olursa olsun müziğiyle kalır, Sıla geçer gider türü kıyaslar da değil.

Mesele, Sıla’nın ve bugün geçersiz ilan edilen benzerlerinin yarattığı dalganın, kültür sanat alanında kafa tutanlara duyulan büyük açlığı, özlemi göstermesindedir.

Bu kafa tutuş, özellikle popüler kültür alanından geldiğinde ve dolayısıyla geniş bir kesimin dikkatini çektiğinde yaratmaktadır bu etkiyi.

Yoksa, o mitinge katılmadığı gibi, bütün bir süreci deşifre de eden ve yaşamınca dik durmuş, sınanmış nice sanatçı var ki, bu, Sıla’nınkinden fersah fersah ileride önemdedir; kıyaslarsak, birbirini kesmeyen iki ayrı dünya görüşünün dışavurumudur çoğu kez.

Ama biz bugün Sıla’yı konuşuyorsak, dün Fazıl Say’ı konuştuysak, “beklemediğimiz bir popülariteden” sürpriz bir desteğin keyfinden değildir, açık ki bu, “güce” ihtiyacımızdandır, topluma seslenme kanallarımızı genişletme ihtiyacımızdandır. 

Bu ihtiyacın yakıcılığıdır ki, bir demeçten, bir tweet’ten üretilen ve defalarca hüsranla biten değişken kahramanlara bel bağlamaya, aynı zamanda “ya fos çıkarsa” endişesine gelip dayanmaktadır. Coşku ve kırılmalardaki ayarsızlığa yansımaktadır.

Çözüm, bu düzenin karşısına bir başka dünyanın değerleriyle dikilen, sisteme itirazını konjonktürel çıkışlarla değil, bir dünya görüşünün safına girerek yükselten örgütlü sanatçılarda ve etki güçlerinin örgütlü artışındadır.

Aziz Nesin olunmalı, Nâzım Hikmet olunmalı çağrılarının anlamı budur. Ürettikleri alanın sanatsal kriterlerini belirlemelerine de, hayatta duruşlarına da, sınıfsal kimliklerini ayan beyan edişlerine de, bir mücadelenin neferi olmayı her şeyin üstünde tutuşlarına da çağrıdır bu. Sosyalizmin aydını, sanatçısı olmaya çağrıdır.

Bu çağrı yankı yankı çoğalmaz, karşılığını bulamazsa ve Sıla, diz çökmek ya da yok edilmek ikileminde kaybolmayacağı bir dünya alternatifinin gücüyle buluşamazsa, #SılaYalnızDeğildir hashtag’i, her daim zıddına dönüşecektir ve kabahat, kahraman arayışıyla oyalananlarındır.