Sıfatları zat kılmaya çağırıyoruz

Bir süredir “hükümet karşıtı eylemler” olarak tanımlanabilecek “Gezi Parkı protestoları”, Nabokovvari bir bahar gibi çıkıp geldi. Çok özlenen sevgilinin, hiç beklenmedik bir anda, aralık bir kapıdan başını uzatıvermesi gibi. Öyle ki, o 1917’ye karşıdan bakan büyük yazarın edebiyatıyla onu uyardı. Ama bize de kullandırdı, bakın... Edebiyat bu.

Zamanların en iyisini en kötüsünü, akıl çağını budalalık çağını, aydınlıkla karanlığı, umudun baharıyla umutsuzluğun kışını, cennetin ve cehennemin yolunu, iki ayrı safın çarpıştığı günler olarak kaktı başına Dickens’ın. 1789’a karşıdan bakıp bunları tek bir devrimin karmaşası sanan büyük yazarın. Ama bize de kullandırdı... Edebiyat bu.

Gerçeklik ve söz.

Dedi ki eylemler ve özneleri, beni çağırmadınız, kalkıp ben kendim geldim. Özdemir Asaf şiiri gibi geldim... Şiir bu.

Gerçeklik ve algı. Gerçeklik ve yansılama.

Özlenmişlerdi oysa, aralıktı kapı. Karanlıktı, budalacaydı, cehennem gibiydi onlarsız. Çağrılmışlardı... Özlemdi bu, düştü bu, arzuydu bu.

Edebiyat ne ki, şiir ne. Fizik yasasıydı, maddeydi bu. Hiçbir şey yoktan var olmuyordu.

Ne iyi ettin de geldin isyanın halka yayılması. Uzatıverdin başını. İyiyi, akılı, aydınlığı, umudu taşıdın. Kalkıp geldin, sımsıcak, anılası günler getirdin, gömütleri andıran yapılara, evler, yaşantılar getirdin geldin.

Ama hiçbir şey yoktan var olmadı...

Var olan da artık yok olamaz.

Belki, Fazıl Say’ın direnişe armağanı muazzam müziğine, taa Muhyiddin Abdal’dan taşıdığı sözlerdedir bütün olan biten.

“İnsan insan dedikleri / insan nedir şimdi bildim / can can deyu söylerlerdi / ben can nedir, şimdi bildim...”

Derlerdi, söylerlerdi, ama şimdi bildim. Yani hiçbir şey yoktan var olmadı... Diyenlere, söyleyenlere, şimdi sokak kulak vermiştir. Duyanlar, bilmiştir şimdi.

Yaşadığımız ve artık bir sıçrama, bir silkinme, bir hakikatle buluşma dediğimiz şey budur. Ağır ağır bir başka dörtlüğüne ilerliyoruz...

“Sıfat ile zat olmuşum...” Budur olan biteni bambaşka bir boyuta taşıyan. Zatların, sıfatla tamamlanması.

Her şey değişir, gelişir. Diyalektiktir. Maddeyle sınanan diyalektik. Toplum yasalarıyla ilerleyen madde.

İnsan nedir, can nedir, sıfatla buluşan zat nedir, bilindi sokakta, barikatta, dayanışmada, paylaşmada. Bilindi üzerimize bir sistem saldırırken...

Kavrandı diyalektiğin çelişmeli bütünleri, bağlantıları.

Artık ağaçtan özelleştirmeye, tazyikli sudan anayasa çalışmalarına, gaz bulutundan “barış süreci”ne, coptan Patriot’lara, plastik mermiden Suriye’ye yol açılmıştır. Üniformaların altından gericilik, piyasa, emperyalizm açıkça seçilir olmuştur.

Burada hiçbir zat, bir sıfattan azade kalamaz. O sıfatı bilince çıkarmanın eşiğindeyiz işte.

Zatlarını bir sıfatta eritenlerin seslenişine açılacaktır artık kulaklar, gönül gözleri. Çağırılmışlardır. Geleceklerdir. Silip zatlarını bir sıfatla...

“Mihman nedir şimdi bildim” dizesindedir sıra. “Ayan nedir, pinhan nedir, nişan nedir, şimdi bildim”dedir.

Hayatın yarattığı edebiyattan, şiirin sembollerini açımlayan pratiğe geçiş zamanındayız.

Kimin sevgilisidir başını uzatıveren? Kimlerdir “zamanların en...” temsilcileri? Gelenlerin çağırıcısı nedir?

“Bildim!” diyenler bulacaktır yanıtını hayat içinde.

Örgüttür, örgütlenmedir. Yeni bir dünyanın mümkünlüğüdür. İnsanı, canı kendi bilmiş sıfattır, zatsız. Ayan olmuştur pinhanlar orada, sınıflar ayan. Sokak, bu ayanın beyanıdır 20 gündür.

“Tek-tek, ayrık-soluyan bitkiseller yerine / Yüzyüze-dönük-gülen sizler getirdim geldim” diyemezse bu direniş, edebiyattır, şiirdir geride bırakacağı. Az şey değildir, ama hayat da değildir.

Facebook’ta, Twitter’da, duvarda, caddede gördüğümüz doyumsuz mizahın, baş edilemez akılın, kandırılamaz bilincin bir araya gelmesi, ortaklaşması, bir hedefe yönlenmesi, bir programa, bir alternatife dönüşmesidir örgüt.

“Bildim!” sokak pratiğinde varılan bir adımsa, “geldim!” Gezi Parkı’nın imecesini Türkiye yapmak iradesidir.

Anılar değil, gerçekliğimiz olacaksa direnişten kalan, bir yanılsamayı, gaz bulutu kadar riske edici bir sis tabakasını dağıtmak zorundayız.

Örgüt! Öncü! Sosyalizm!

Bu sıfatlara kulak tıkayan zatlar, bunların bırakılmış, unutulmuş, ölürken canladıkları sözler olmadığını anlayana kadar, çağıracağız.

Gördünüz, duydunuz, bildiniz. Şimdi gelin ey kahretmenin ve yaratmanın en güzel örneklerini destan yazarcasına vücuda getirenler.

Türkiye Komünist Partisi sizi çağırıyor. Yeryüzü aşkın yüzü olsun diye...