Sen kötüsün yahu faşist...

Asaf Güven Aksel'in “Sen kötüsün yahu faşist...” başlıklı yazısı 20 Ocak 2013 Pazar tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Yusyuvarlak bir adamdır bizim Hamdi, fiziksel ve siyasal. Hayatı şamata. İkide bir keser önümü, “bizi kötü gösteriyorsunuz” der. Benim değişmez yanıtım da, “kötü göstermiyoruz, siz kötüsünüz” olur. Bilirim, Hamdi kötü değildir. Ama mesele de zaten ne Hamdi’dir ne kötülük.
Film, dizi, roman, oyun, belgesel... Toplum karşısına çıkan ne varsa, işin aslına tarihsel boyuttan şöyle bir dokunsa, karşısında faşist hareketin temsilcilerini buluyor. Protesto ediyorlar, tarihi gerçeklerin saptırıldığından söz ediyorlar, solcuları iyi bizi kötü gösteriyorlar diye yaygara koparıyorlar.

Hadi Hamdi işin makarasını yapıyor da, bunlar pek ciddi üstelik. Set basmalar, oyun salonuna doluşmalar, oyuncu yıldırmalar, senarist tehdit etmeler...

Zaman zaman da kendilerine kızıyorlar, meydanı, entellektüel arenayı bunlara bıraktık, kendimizi ifade edemedik gibilerden.
Hamdi’nin şamatasından daha komik bunların ciddiyeti.

Ben de hep merak ederim, hadi alın size fırsat, anlatın bakalım neymişsiniz desek, ne uyduracaklar? Neymiş o çarpıtıldığından yakındıkları tarihleri? Hadi anlatın desek, MTTB neydi, Kanlı Pazar neydi, Çorum neydi, Maraş neydi, Sivas neydi, onlarca aydının ölümü neydi, yüzlerce gencin kırılması neydi? Tarihin hangi diliminde, siz Amerikancı maşa değildiniz? Hangi düşünüzden eliniz kansız uyandınız? Ne zaman sermayenin emrinden çıktınız? Hangi halka karşı hareketin iste sivil ister askerî, bir parçası, bayraktarı değildiniz?

Bir de sizden dinleyelim bakalım, şu tertemiz ama solcular eliyle çarpıtılmış tarihinizi.

Üç-beş cümleleri vardır ceplerinde, tekrarlar dururlar. Hepsinde solculardır suçlu, onları kışkırtmışlardır. Kendilerini vurup, onların üzerine atmışlardır. Bunu geveleyip, gerçeği ifşa ettik pozuna girerken, ne arlanır ne utanırlar. Yapmadık da diyemezler, yapış sebepleri sıralarlar. Tahrik! Demek 6. Filo’nun askerleri ülkemizden defolsun diyen solcular, sizi tahrik ediyor. Nesiniz peki siz tarihsel gerçekliğinizde, anlatsanıza öğrenelim.

Emperyalizmin güdümünde, milliyetçi! Hatta milliyetçi reflekslerini bile ona uyarlamış, sermayeyle uyumlu hale getirmiş, tek ilkesi antikomünistlik ve emekçi düşmanlığı olan vurucu güruhtan başka neydiniz, nesiniz?

De bir anlatın hele, neymiş sizin mukaddesatçı maneviyatçı cevheriniz, Maraş’ta gördüğümüz, Sivas’ta yaşadığımız “yaradılanı seviş” mi?
İşte en son, sistemli biçimde “Zengin Mutfağı” oyununa yüklendiler. 70’lerde el bombasıyla saldırdıkları oyunu, şimdi salon basıp “medeni protesto” kılığında gözdağı vererek engellemeye kalktılar. Kardeş çocukları iktidarın mekanizması da onlar için işledi ve oyun askıya alındı.
Neymiş bunları rencide eden? 78’de bombalatacak, şimdi kurtbaşlarıyla saldırtacak kadar kanlarına dokunan neymiş?

Yoksulluk nedeniyle nişanlısı olan hizmetliyle evlenememe durumundaki Selim, 15-16 Haziran işçi eylemine katıldığı için aranan devrimcilerden birini tanıması ve yerini bilmesiyle, ihbar karşılığı para kazanabileceğini ve böylece nişanlısını, “zenginlere hizmet etmekten” kurtarabileceğini düşünür. Süreç, “evin beyi”nin has adamı bir faşiste dönüşmesi ve nişanlısına düşman kesilmesiyle sonlanır. Aynı süreç, bir fabrikada çalışmaya başlayan nişanlısının devrimcileşmesine yol açacaktır ve anlatıcı Aşçı, bir gazetede, karşı karşıya saflardaki iki eski nişanlıyı görmesiyle ürkek bir sorgulamaya adım atacaktır. Öngören’in bu “serimlemesi”ne bakıldığında, Selim’in sınıfsal konumu ile faşistleşmesindeki örtüşmezliğin masaya yatırılmasının önemi ortaya çıkar.

Bu mudur? Tarihsel gerçeğin, üstelik bir sorgu malzemesi sunarak ortaya atılması mıdır faşist zihnin kabullenemediği? Sermayenin hizmetinde olduğunun afişe edilmesi mi?

De buyurun, öyle değildi deyin hadi. Dertleri çarpıtılma değil, ifşa edilmedir. Gerçeklerinden korkuyorlar, yaygın olarak bilinsin istemiyorlar. Hatırlamak, bugünü anlamaktır. Unutturmak istiyorlar pis tarihlerini. Telaşları bundandır. Unutulsun peki, hatırlanmasın. Bu halen geçerli bir sosyal olguyu ortadan kaldıracak mı? Emekçilere, aydınlığa, bağımsızlığa karşı konumunuz değişecek mi?

“Bir yazarın işi gerçeği anlatmaktır. Gerçek, değişken bir yapıya, bizlerden bağımsız kendi kanunlarıyla gelişen temel bir yapıya sahiptir ve ancak toplumsal varoluş bilinciyle belirlenir” diyordu Vasıf Öngören.

Toplumsal varoluş biçiminizi belirleyen nedir sizin, anlatın bilelim.

Vasıf Öngören’in kızı Aslı Öngören sahneye koymuştu oyunu. Hani o kendisine hitaben “Masalın Aslı” kitabındaki gibi. Birinci cildi “Karanlıktan Aydınlığa”, ikinci cildi “Aydınlıktan Karanlığa”ydı ya. Şimdi büyümüş o çocuk, ne zaman “karanlık” kısmına baksa masalların, o bozkurt işaretlerini gördüyse, görüyorsa, nedir sizin tarihiniz?

Ha bir de, bunu, “bize böyle derseniz, AKP’nin eli güçlenir” türü bir cevher yumurtlamışlar ki, sırf bu replikten oyun yapsanız, kapalı gişe garanti... Bu, ulusalcı cenahın da kullandığı argümanımsıyı ayrıca değerlendirmekte fayda var.

Bunlar ciddi, Hamdi dalgacı, ama ikisine de verilecek yanıt aynı: Biz kötü göstermiyoruz, siz kötüsünüz!