Sandıktan Gezi çıkmadı ya la!

Bir grup “fikri hür vicdanı hür” genç, CHP’yi “işgal edip” Gezi ruhunu bu partiye taşıma ve yerinden kımıldamasını sağlama projesini yürürlüğe sokmuş.

Bakmışlar ki bu parti muhalefet görevini beceremiyor, çalınan oylarının peşine düşecek takati bile yok, duruma el koyacaklarmış.

“Bilinci de hür”müş bu gençlerin ve tamamen bağımsız sivil inisiyatiflermiş. İdeolojik önyargıları yokmuş. Herkesi birleştireceklermiş. CHP’yi seçmeleri, AKP’ye karşı tek büyük güç olmasından, tarihsel konumundanmış.

CHP de, aman pek ergen dille karşılamış, gençleşmeye yeşil ışık yaktığını gösterircesine.

Aslında, genel merkez binası önünde Gezi ruhuna uygun bir açık hava toplantısı planlamışlar, ama hava muhalefeti nedeniyle konferans salonuna girmişler. Forum düzenlemişler, parkçılık ruhuyla.

Ha, bir de, bu iş “dışarıdan” yapılamaz diye, formalite olarak CHP üyelik formu doldurmuşlar, ama bağımsızlıkları teminat altındaymış.

“Bişey deniicekler”miş, kimse de, yahu gençler bunun çok denenmişi var dememiş.
Somut öneri olarak, yaş kotası dışında henüz bir şey yok. Bir de “sürekli devrim” çizgisine oturtacaklarmış partiyi.
Occupy filan deyince, şu “devrim” konusunda renkler de geliyor akla ama, CHP’nin açık kolları bizi ilgilendirmez.

* * *

Bu beceriksiz kurgulu şebelekliğin neyini ciddiye alıp bu kadar bahsettiğimiz sorulabilir. Arkamızda, üç aşağı beş yukarı benzer tantanayla cereyan eden bir seçim yaşadığımız ve dolma yutmanın geniş bir kesimde etkili olduğunu gördüğümüz için.
Cinfikir atak gençlere kolaylık dileyelim, birkaç noktayı da hatırlatalım.

* * *
Yerel seçimler, süreç ve sonuç itibariyle bir kez daha gösterdi ki, güncelde AKP diktatörlüğüne, geniş erimde sermaye sistemine sol muhalefet kanalını, çamura yatmış bir manda olarak CHP tıkamaktadır.

Gerek sol seçenek kendi çizgisini ortaya koyarak dışarıdan, gerek kendi bünyesindeki henüz iğdiş edilememiş unsurlar içeriden dürtüklemekte, ittirmekte, o, bir sıkkın “muuuhh” sesi çıkarıp öteki yana devrilerek çamura bulanmayı sürdürmektedir.

Bu hantal gövdeyi kaldırıp bir kenara koymadan, bu kanalı açmak ya da altından sızmak pek mümkün görünmemektedir.

CHP’nin bu kanalı tıkamışlığı ve gelenin kendi bariyerinde kalacağı güveniyle, gövdesini sağcılaşmaya, gericileşmeye de açarak sıkletini artıracağı yollu asalak hesabı, sadece bir seçim stratejisinden ibaret değildir.

Parti program ve yönetiminin açıkça gösterdiği profile rağmen, geleneksel kodlarla “solda” tanımlamayı sürdürenlerin sandığı gibi, taktik hatalar yapmıyor CHP. Baykal’ın “tape”yle gidişinden, iktidara “tape”lerle geliş beklentisine kadar bir dizaynın partisi olduğunu ifade ediyor.

Bunun ayan beyan görüldüğü ve yaygın homurtuların başladığı sırada da, hop bizim “occupy”ci gençler, elde pudrayla makyaja koşuyor. Enkazı kaldırmak değil, iyice yaymak için, “el atıyor”.

Ortada bir beceriksizlik yok oysa. Bir parti programdır, siyasettir, dünya görüşüdür, sosyal tabandır. Bunların bileşiminde, tek tek unsurlardan bağımsız olarak, CHP, Gezi’nin ya da bizim daha doğru adlandırmamızla Haziran’ın reddiyesidir.

“Girip içinde çalışalım, sosyaliste çevirelim” türü şapşallıklar, tarihte çok denenmiştir, solun düzene kan kaybından öte gidememiştir. Olayın yaşla başla, hımbıl ya da cevval yöneticiyle filan uzak yakın ilgisi yoktur çünkü. CHP budur.

Evet, Gezi’yi, kaderini kendi eline alma iradesi olarak, sandık başına koşmakta gördük. Verdiği oya militanca sahip çıkma arzusunda gördük. Haksızlığa karşı toplanıp sokağa çıkartan ruhta gördük. Dayanışma bilincinde gördük.

Bunlar çok önemli bir birikimin devralındığını, Gezi deneyiminin topluma nüfuz etmiş şeyler bıraktığını gösteriyor, evet.

Ama bu, Gezi özlemlerinin siyasal manivelası olabilirse, onu köreltecek yönlendirmeleri aşabilirse anlamlıdır.

AKP’nin kendi seçmeni dışında bir nefret objesine dönüşmüş olması, bütün bu hareketliliğin CHP çatısında buluşmasına çanak tuttu. Ama bunun bir yönüyle de iktidarın peşin hesabı olduğu pek anlaşılamadı.

AKP, oyununa gelmeye dünden hazır güçlerin de farkında olarak, daha Haziran’ın ilk günlerinden itibaren, yatırımını bu yönde yapmıştı. Birkaç temsilci ve tabanındaki dinamik unsurlar dışında “konu”yla hiçbir ilgisi olmayan, dahası geri çekmeye uğraşan CHP’yi Haziran’daki halk hareketinin örgütleyicisi olarak göstererek. Kutuplaşmayı, kendisi ve sırtının yerden kalkmayacağını bildiği bu parti arasında yaratarak.

Sonuçlar, sosyal medyanın yaygın diline uyarlandığında, “sandıktan Gezi çıkmadı ya la!” benzeri bir nidaya yol açtı.

Şaşkınlık da içeriyor, muzip hafifseme de, ilenme de, hayıflanma da, nanik de... Tonlamaya, savurana göre, başka şeylere de işaret ediyor “ya la”.

Ama nida öncesi değişmiyor. Sandıktan Gezi çıkmadı...

Ne olsa çıkmış olurdu? Sarıgül İstanbul’u alsa, Yavaş Ankara’yı, tamam mıydı mesele?

AKP, muhalefet partilerine kıyasla oy kaybına uğrasa, keyif nidası mı olacaktı?

Bu alternatiflerde, Gezi var mı ki? Sandığın özelliği, eğer iktidarın hilesini hurdasını sihirbazlık maharetini saymazsak, girmeyenin çıkmamasıdır.

Sokakta CHP var mıydı da, sandığa Gezi olarak girsin?

Sol ve sosyalist seçeneğin sandığa girmediği durumda, çıkan da Gezi olmayacaktı ya la!

Mesele sandık değildir ki, Gezi alternatifinin işi, CHP’yi ittire kaktıra bir halta benzetebileceklerini sananları, bu çatıya çağıranları uyarmak, bunların

Gezi’den, sokaktan korkunun sığınakları olduğunu anlatmaktır. Gezi fikrini, vicdanını, bilincini, parlamentonun tıkız partilerinde değil, sokakta, meydanda, halkın içinde yaymaktır. CHP’den kurtulmuş Gezi’ciler uğraşıdır. Derdi mandayı kımıldatmak olanların da tek alternatifi budur.

* * *

Bir süre sonra, bu gençlerden geriye kalanları, CHP’ce şekillenmiş, laci takımlı, döpiyesli, ipek çoraplı, rugan pabuçlu ihale kovalayıcıları olarak göreceğimiz kesin de, şu Gezi ruhu denilen naneyi, önüne gelenin kullanacağı bir şey olmaktan çıkartamadığımız için, bitirirken çuvaldızı kendimize batırmayı da unutmayalım.

Tamam, bu olay özelinde yaşananlar ve iddialar komiktir de... Majestelerinin muhalefeti hiç değilse “işgal” makyajıyla imaj tazelerken, biz bunu izleyip gülmekle yetinmeyelim. İlle o dille söylememiz gerekiyorsa, solun, sosyalistlerin #occupyTürkiye’si için örgütlenmeye hız verelim...