Profiterol

Asaf Güven Aksel'in “Profiterol” başlıklı köşe yazısı 9 Aralık 2012 Pazar tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Vedat Günyol, adres değiştirmekten çok, adres tarifini değiştirmekten yakınırdı. “Bu kentte”, derdi, “her adres tarifi için nirengi noktaları olurdu. Derdin ki, ‘çeşmeden sağa dön’, bilinirdi o çeşme”... Haklıydı ve haklılığını, bir dostuna her zamanki alışkanlığıyla yolu tarif ettiğinde, “ne çeşmesi?” yanıtını aldığında fark etmişti. Oturduğu semte adını veren tarihi çeşme, yoktu ki artık...

“Çeşmeden sağa dön...” Ne kadar sıradan, değil mi? Bir kentin, tarihin, toplumsal belleğin parçasıysa o çeşme, sıradan olan, sadece neresinden döneceğinizdir. Ama bir nirengi noktası, sadece bir çeşme, kimseciklerin artık zincirli maşrapasını doldurmadığı bir hayrat değildir.

Varlığında o kadar da önem taşımıyor görünenin sıradanlığı, yokluğunu hissettirdiğinde anlarız ki, kendimize dikkat etmeyişimiz gibi bir şeydir. Alelade bir yürüyüş adımı gibi, ancak atamadığımızda dank eden...

En fazla ikidir, üçtür, pek sevmediğim profiterolü yemek için İnci’ye oturduğum. Ama mutlaka bir dostum çekiştirip götürmüştür onlarda da, kendileri için güzel olan bir şeyi paylaşmak isteğiyle. Kimler olduklarını hatırlamam gerekmiyor, bazı dostlarımın ne kadar üzüldüklerini bilmem yeter, artık sağından dönülecek bir çeşme adresi olmayan Vedat Hoca’mın ardından burnumun sızlaması için.

Alt tarafı bir çeşme, alt tarafı bir pastane... İşte bu her biri “alt tarafı...” denilenlerin toplamında, bir kent tümüyle çehre değiştiriyor. Bir ülke... Yapılardır, taşlardır, tuğlalardır kimileri için tümü. Eskir, demode olur, yenilenir, modernleşir.

Tıpkı, içi kremalı, üstü erimiş çikolatalı bir top hamur olması gibi profiterolün. Rabelais 1500’lerde bahseder miymiş, Académie Française sözlüğünde tarifini verir miymiş, Luca Zgonidis’in yapımını ve adını uydurduğu bir tevatür müymüş gibi “teknik ve dokümanter” tartışmalar arasında kaynayıp gitmesi gibi bazı küçük şeylerin... “Alt tarafı...”

Cercle d’Orient, AVM olacak alt tarafı. İnci Pastanesi, bakarsınız, orada hizmetini sürdürebilir. Emek Sineması, perdesini orada gerebilir. Hem, her yer sinema, her yer profiterol bulabileceğiniz pastane...

“Alt tarafı”, anılarınız somuttan soyuta taşınacak. İşte şurada, şu masada oturmuştuk diyemeyecek, koklayamayacaksınız, dokunamayacaksınız, Fasulyeciyan’ın repliği gibi, fısıldaştıklarınızın sindiği bir pervaz olmayacak... Ama perdeye film yansıyacak yine, içi kremalı hamuru yiyebileceksiniz...
İnci Pastanesi’nde de tüketimdir profiterol yemek, sersemletici AVM’de dört dönerken de... Gerisi, çağa direnenlerin tutuculuğu, fetişizmidir.
İşte bu silsiledir, “alt tarafı” belleklerin üzerinden silindir gibi geçilmesine sessiz bırakan. Anıları olamayacak kuşaklar yetişmesine yol açacak bir sürekli yıkımı el böğürde izleten.

Profiterol mü! Taksim yok artık Taksim... Gezi Parkı yok. Sulukule yok. Çamlıca bir cami avlusu oluyor. Profiterol mü! Cumhuriyet yok...

Birkaç ay önce demiş ki, İnci’nin 50 yıllık işletmecisi, “70 yıllık pastanemiz bir inşaat ile mi kapanacak? Kamuoyu tepki gösterecektir, halk profiterolüne sahip çıkacaktır”...

Halk... Profiterolüne...

Facebook’ta tıklamaysa, Twitter’da diyez işaretiyse, Sözlük’lerde girdiyse kastettiği, beklentisi yerindeymiş. Oralarda, işler yolunda. Ama sokakta öyle yürümüyor bu iş.

Sokak, ismini beceremediğim modern makineler yerine, diyeyim ki kazma kürek, toz duman. Sokak, yıkım. Sokak, yeniden biçimlendirme. Sokak, yok ediş bir toplumun nirengilerini. Yok ediş zincirsiz hayrat maşrapasını. Kim bilir hangi şairin dirseğini kirletmiş masayı. Göz göze dalınmış karşılıklı sandalyeleri. Sokak, sokaksızlaşma...

Oraya, sokağa çıkmamanın vurduğu prangadır “alt tarafı” zihniyeti. Bu yüzdendir, ağzınızın tadı kaçtıysa, kusura bakmayın ama, bir ülkenin gericilere, piyasaya, bağımlılığa kurban edilişi. Azar azar...

Rabelais, sözlük anlamıyla kullanmış profiterolü. Hizmetkârların aldığı küçük mükâfat. Tatlı kazanç.

Hizmetkârlar mükâfatlandırılıyor, sokakta. Profiterol, İnci Pastanesi yok edilirken asıl anlamına kavuşuyor yani...

Sahi, buradan bakarsak, kim bu profiterolün mucidi hakkaten?