Ovacık’ta 'bir kıvılcım'...

Okan Bayülgen, birkaç gün önce, seçim sonuçlarına demografi açısından yaklaştıkları programda, “ben genel seçimlerde oyumu TKP’ye verdiğimi söyleyince, şaşıranlar da oluyor ama her kesimden büyük çoğunluk, ‘çok iyi yaptığımı’ söyleyerek kutluyor” dedi. Ve sordu, madem kutlanacak bir şeydi, sempatik geliyordu, haklı bulunuyordu, niye kendileri vermiyordu?

Gerisi, bildiğiniz gibi... Yok seçim barajı, yok gönüllü değil “akılcı” tercih, yok “sınanmamış güzel laflar” vesaire. Şıklar arasına, popüler aydın fantezisine “ay deli adam” sevecenliğiyle yaklaşım da eklenmeli.

Bu konuyu çok yazdık, konuştuk. Son yerel seçimlerin genel analizini ve tek tek iktidar ve muhalefet üzerinden değerlendirilmesini, bu gazetenin okurlarının düzenli takipçi olduklarını bilerek, tekrar etmeyelim.

Ovacık’ın tarihin belki en patırtılı gürültülü seçim ertesi gündeminde kendisine bulduğu yer üzerinde duralım.

Evet, medya, türlü yaklaşımlarla, bir TKP’li başkanı olan belediyeye, beklenenin üzerinde projektör tuttu bu kez. Sosyalistlerin kazandığı ne ilk ne de tek belediyeydi oysa...

Kimilerinde, Niğde’de UFO görüldü, Şirinevler’de sakallı bebek doğdu sansasyonuna benzer bir tını sezildi, kimileri bunu son süreçte sıkça sorgulanan demokrasi-diktatörlük sorunsalına ilişkin, “bakın, daha ne olsun” demekte kullanmaya çalıştı. Sosyal medyasından Zaytung’una kâh abartılı zafer çığlıkları, kâh şakalar yayıldı.

Alt tarafı 500 küsur oyla belediye alınan bir ilçecik, ‘adı üzerinde Ova-cık’ küçümsemesine de rastlandı, Engin Ardıç adlı yaratığın ağzından salyalar saçacak kadar, bir bekçi köpeğinin tehlikeyi seziş öfkelenmesine de.

Bütün bunların toplamında, ilgi uyandırdığı açık bir başkanlık oldu.

İkinci bir ilgi odağı da, seçimleri CHP’nin aldığı Defne ilçesinde, sonuçlar açıklanana kadar süren heyecandı. TKP, Sevra Baklacı’nın adaylığında, gözleri buraya çevirmişti, bir merak dalgası yaymıştı.

Neden?

Bunların “fazlasıyla mevzi” işler görülmeden üzerinde durulması gerekiyor bu noktada.

Nasılsa bildik takımlardan birinin şampiyon olacağı bir ligde, alt sıralardan bir takımın başa oynamaya başlaması gibi bir havanın ötesindedir bu çünkü. Bir sıkışmışlık hissinin, birbirinden farksızlar arasında daralmışlığın, kıt seçeneklere kanalize edilmenin, toplumun geniş kesimince yaşandığını göstermektedir. Sistem partilerinin “istop” oyununun bıktırdığı, bu terazinin bu sıkleti çekmeyeceği noktaya doğru gidiyor toplum. Gitmek zorunda.

Ovacık, Mazgirt, genelde de Dersim, Demokratik Haklar Federasyonu’nun da dahil olduğu bileşenlerin, Halk Dayanışması’nın güçlü olduğu yerler. Seçimleri, sosyalizm perspektifiyle devinen bu güç kazanmıştı, gerek TKP’den gerek ÖDP’den gösterilen adaylarla. Keza yine TKP’li başkan adayıyla seçime girilen Hozat, birkaç oy farkla kaybedilmişti. Rakipler, BDP ve CHP idi. Yani, sosyalizm programı, bölgenin etkin güçlerini geride bırakarak kazanmıştı.

Demokratik Haklar Federasyonu’nu ve bileşenleri, bu seçimdeki başarılarının ötesinde, bunu program ve ilkelerinden taviz vermeksizin, komünist adaylar kimliğiyle yapmalarını kutlamanın ayrı bir anlamı var.

O topraklar, “bir kıvılcım, bütün bozkırı tutuşturur” önermesini, şimdi yepyeni bir anlama büründürerek kanıtlamaya gebe.

Nereden bakılırsa bakılsın, o kıvılcım, bir işaretfişeği gibi göstermiş durumda kendisini. O fişeğin bırakacağı izi takip etmekte oluşacak gönülsüzlükleri, “aman oradan n’oolacak”ları tekrar tekrar kıvılcım çakarak kırmak da, Ovacık ve Mazgirt halkı için seferber olacak sosyalistlerin işidir şimdi.

Defne’nin ve Ovacık’ın yarattığı ilgi, düzen dışı bir alternatifin, kendisini hissettirebildiği yerlerde bu geleneksel çarkın kırılabileceğini göstermesinin heyecanıdır. Emekçi sınıf tarafından üretilen, arkasına sokağı, Haziran’ı alan politikaların ülkeye oy bazında da ağırlığını koyup koyamayacağı merakıdır ilginin sebebi, bazılarında endişe, bazılarında cesaret yayarak.

Burjuva medyanın yer yer karikatürize ettiği bir gerçeklik, ağır bir sorumluluk yüküdür önümüzde duran. Şimdi bizi iş başında görecekler!
“O kadarcık ilçede ne yapılabilir ki” ile “o kadarcık ilçede işler kolay” tezatlarına aldırmadan, burada yürütülecek belediyeciliğin, yıllardır söylediğimiz, sokaktaki insanın gündelik yaşamına somut etkilerini gösterme şansı, “halkın kendini yönetmesi”nin gerçek anlamının kendini kanıtlaması fırsatıdır bu. Ovacık, Mazgirt halkı ve Dayanışma bileşenleri ne yapacağını bilir, bizim işimiz vargücümüzle yanlarında olmaktır.

Elbet, hedefi çok daha büyük olan sosyalistlerin de, “on bir fersahlık bir yola, bir küçük adımla çıkılacağı”nı unutmamalarını, yetinmemekle yetersizlik arasındaki farkı silmemelerini önerelim.

Guareschi’nin Don Camillo serisindeki Peppone’den mi dem vurulur, işgal altındaki Galya’nın teslim olmayan ve satın alınamayan değerlerini temsil eden insanlardan oluşan Asterix maceralarının köyü mü anıştırılır, onu bilemem.

Ama, Sinağrit Baba, şimdi farklı bir misinanın kokusunu almaktadır, sınamaktadır tutan eli.

Bir kıvılcım... Politik duruşu, önermeleri, emek eksenli çizgisi hayatta doğrulandıkça ilgi odağı olan, ama bunu oya ya da sayısal örgütlenmeye yansıtmakta sıkıntı çeken komünistler için, bu küçücük kıvılcımı bir yangına çevirmenin yolu açılmıştır, asla dudak bükmeyin.

Defne, sosyalizmin kokusunu almıştır bir kez. Bu geri döndürülemez.

Önümüzdeki kriz günlerinde, bu “küçücük” kazanımların, nasıl birer manivelaya dönüşebileceğini, her ilin her sokağında, her mahallesinde, başı sıkışanların yanında bir komünistin bitivermesiyle göstermenin zamanıdır...

Göstermeli ki, parlamento partilerinin kayıkçı dövüşünden “daralmış”lara bir soluk borusu açılsın...

* * *

Seçimlerin gösterdiği kimi sonuçlara, nereye gittiği tartışılan Haziran faktörüne ve AKP’nin “neden erimediği” sorusuna, yarın değinelim...