Mizah ve siyasal akıl

Asaf Güven Aksel'in "Mizah ve siyasal akıl" başlıklı köşe yazısı 25 Kasım 2012 Pazar tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Sonunda ikna olmuştur Don Camillo, İsa bile, o mihraplardaki modernleşmeyi destekledikten, kendisinin boyanmış bir tahta olmadığını, böyle tutucu, şekilci davranmaması gerektiğini söyledikten sonra, ne yapsın. Hiç değilse, “çiftlik havyvanlarının koruyucu meleği” olan Aziz Antonio’nun alçı heykelini depoya kaldırmayı kabullenerek başlamalıdır işe. Zaten zavallı Antonio’nun, 1862’den başlayarak 50 yıl halkı şarbon salgınından korumaktaki başarısı unutulmuş, karşılığında ayaklarının dibinde yakılan binlerce mumdan iz kalmamıştır.

Ama zangoçun da yardımıyla depoya taşırken kapı tokmağına çarpıp kırmazlar mı ayakkabısının burnundan bir parçayı koca Aziz’in! Neyse ki, alçıyı onarmak kolaydır, ama o dökülmüş yeri yeniden sıvamak için işe giriştiğinde, alttan başka bir ayakkabının burnunu görmek, mucizedir!

Onun ne olduğunu anlamaya çalışırken, Antonio’nun ayaklarına dek inen gri eteğinin ucundaki çatlağa da dokunup, dökülmesine yol açınca hele... Nasıl yani, bu Aziz, eteğinin altına külot pantolon ile mahmuzlu çizme mi giyiyormuş?

Merak büyümüştür bir kez, alçıyı kırma işi üst tarafa sirayet eder. O da ne, cübbenin altında kızıl bir gömlek!

Derken, Aziz Antonio alçı tozuna dönüşürken, yerini Garibaldi’ye bırakmıştır... Şimdi sağ avcunda minnacık bir İsa vardır ama, belli ki, aslı kılıçtır. Aziz’in bastonu ise bir bayrak direği...

O Garibaldi ki, Roma’daki ve dünyadaki papazlara hayli sert çıkmış, bir elinde bayrak, bir elinde kılıç, bir ülkenin kaderini boydan boya değiştirmişti hani. Besbelli o alçak Ferrazza, Garibaldi’nin, bu kasabaya geldiğinde yerel bir sanatçı tarafından sergilenen heykelini satın alıp, üstüne pek de ahım şahım olmayan bir Aziz’in alçı heykelini oturtup, kiliseye hediye etmişti. Demek, bunca yıl Garibaldi’ye, o kiliseye çatan adama tapınmıştı kilisenin müdavimleri!

O zamanlar, der Guareschi, böyle şakalara kızılmazdı... Bunun devamına girmeyelim. Garibaldi’nin kalbi oyulunca dökülen çil altınlarla yeni bir kilise alındığına da...

Ama, Don Camillo ve Peppone tiplemeleriyle, Hıristiyanlığın ve komünizmin temsilcilerini, bir küçük kasabada birlikte yaşamaya mahkum eden edebiyatın, bir minicik pasajda bile siyasal çıktılar elde etmek için zihin üretimini nasıl teşvik ettiği üzerinde duralım. Bir de, siyasal tarih açısından kaleme alınmış pasaj olarak okuyalım mesela şimdi aktardığımız öykü parçasını.

Komünist parti temsilcisi belediye başkanı Peppone ile o kasabanın kilisesindeki peder Don Camillo’nun maceraları, Guareschi ne kadar makara yaparsa yapsın, diyelim küçük bir beldede yerel siyasal faaliyet göstermekte kılavuz edinilecek dersler sunar. Peppone’yi, kasabanın tarihsel ve kültürel açıdan önem taşıyan İsa heykeline el konulması ve dışarıya götürülmesine karşı eylemde, militanlarıyla birlikte yürürken görürsünüz. Don Camillo’yu, Peppone’ye karşı muhalefet yürüten sosyal demokrat tipinin yakasına yapışmış, bir zamanlar kara gömleklileri desteklediğini unutmadığını söyleyerek tehdit ederken.

Guareschi, kendi siyasal perspektifinden azade olarak, bu uçları bir araya getirirken, mizahın müthiş gücüyle, çağrışımları devreye sokar. Aslı Kayabal’ın, İtalya’da filmlerinin ve romanlarının 50’nci yılı vesilesiyle düzenlenen etkinlikleri haberleştirmesiyle yeniden anımsadığımız tek şey, Don Camillo adlı eserler değil, edebiyatın bu niteliği olsa gerek. Mizah yapıtlarından, siyasal faaliyet için yararlanabilmek yeteneği, belki de, siyasal değerlendirmelerin edebiyata yansıtılması yeteneğinin üzerinin küllenmesiyle hayatımızdan biraz çıktı. Umarım bir sahafta, artık bulunması çok zor bu kitaplara rastlarsınız. Artık bulunamıyor ve yeniden basılmıyor oluşu, siyasal uğraşlarla bunlara edebiyatın etkisi arasındaki bağın kopmuşluğunun bir göstergesi mi, bilemem ama bulursanız okuyun ve haznenize katın isterim.