Madde ve inşaat filizi

Politikada da diyalektiğin anlamlı karşılığı, materyalizmle mümkündür. Olguların oldukları gibi algılanmasının üzerine çıkan zihin jimnastikleri, ne felsefenin ne diyalektiğin devreye girişi, ne “derinlik, ezber bozma, yeni yollar arama” gibi gösterilebilir. Önce madde kavranmalıdır.

Maddeyi kavramaktan yoksunsanız, ya da maddenin kendiliğini zihninizdekiyle değiştirmeye eğilimliyseniz, olguyu eğip bükücü laf cambazı olursunuz, diyalektikçi değil. Diyalektiği maddenin görülmese de olacağını varsaydığınız yönlerine örtü yaparsanız, bu yolla tasavvurlar geliştirir, ama maddeyi değiştiremezsiniz. Palavradır o.

Çok da dert mi bunlar peki? Değil. Dert olsaydı, ortalığı bunca “teorisyen, taktisyen, stratejist, analist” kaplar mıydı?

Misal, HDP, çok bilinmeyenli denklem midir, CHP ne yapacağı belli olmaz bir meçhul müdür, yoksa somut bir olgu mudur?

Bunların özgül duruşları, programları, önerdiği alternatifler yok mudur? İki dudak arasına bakarak mı tahlil edilirler? Madde nedir madde?

Oradan bakınca böyle, buradan bakınca şöyle görülmesi, olgunun kavranılamazlığıyla değil, bakış açılarının değişkenliğiyle ilgilidir.

Maddenin, kendisini çevreleyen maddi koşullarla birlikte doğru değerlendirilmesi, diyalektik bağın doğru kurulmasıyla mümkündür. Yoksa, maddenin kendi hareketi içinde değişkenliğinin kavranması, jonglör lobutu değildir.

* * *

Son zamanlarda, müthiş bir yetenek geliştirdi kimi siyasi yapı ve kişiler. Buna, teoride ve stratejide “filiz bırakma” diyelim.

Filizi bilirsiniz, hani imar mevzuatına göre, ya da doğrudan kaçak yapı olan inşaatlarda, üst kat kolonlarından çıkmış demir uçları vardır. Bakmayın siz, kimyasal ankraj denilmesine, sonradan gerekecek “bina güçlendirmesi” için “ekildiği”ne. O filizdir, mevzuat değişir, araziye af gelir filan beklentisiyle, her an bir kat daha çıkıp yapının biçimini, yüksekliğini ayarlamaya hazır oluştur. Bunu yapmanın amacı da, eski beton ile üzerine dökülecek yeni betonu kaynaştırabilmektir.

İşte öyle filizler var siyaset adına konuşanlarda bu ara.

Tamam mı senin yapı? Tamam sayılır, ama filiz de bıraktım her ihtimale karşı!

Faydalıdır, “eskimiş bina”ların “yeni”lenmesi için de, çaktırmadan kaçak kat çıkmak için de.

Bu şöyle işliyor:

Bir makale bile demeyelim, bir cümlede, virgüller arasına muğlak, çelişik ifadeler yerleştiriyorsunuz. Öyle ki, değindiğiniz konuya farklı açılardan bakanlar, kendilerine göre bir şey bulabiliyorlar. Herkese hitap etmiş oluyorsunuz. Ama ne dediğiniz, cümlenin toplamından çıkmıyor. Sonra, imar affı hangi bölgeye çıkarsa, oradan devam edebiliyorsunuz filize yeni beton dökmeye.

Ya da, öyle bir yuvarlama yeteneği geliştiriyorsunuz ki, sürekli bir “neden olmasın”lar silsilesiyle, alttan alta diyelim HDP ile, CHP ile ittifaka kapılar aralıyor, Meclis’te olsak fena mı olur havucuyla “cesaret” veriyor, kalıpları kırma (“kurulurken dökülmüş beton” olarak da okuyabilirsiniz bu “kalıp”ı) diskurları çekip, Haziran’dan sonra değişen şeyler listesi döktürüp, ilaveten zaten cirmimiz ne ki, ne kaybederiz diye yemliyor, ataklıktan, riskten korkmamaktan bahsediyor, ama kattiyen bunu açık ifade etmiyorsunuz. Lafın somut karşılığı, aranıyor bulunamıyor. Oldu da, mesaj yerini bulup destek görmedi, “örgütlülük fetişizmi”ni aşamadınız, sınıfları eğilimlerle, sosyalist hattı kitlecilikle değiştirmenize karşı “mahalle baskısı”ndan kurtulamadınız, kolayca, zaten onları tartışmaya sunduğunuzu ama “esas fikriniz”in ağır basan neyse o olduğunu söyleyiveriyorsunuz. Filiz size, “ağır basanı belirleyen ben oldum” diyebilme kıvraklığı da sunuyor, yutturuyorsunuz eşe dosta.

Demirtaş’ın bir sözüyle müttefik, bir başka sözüyle karşıt; Kılıçdaroğlu’nun bir teklifiyle acaba’cı, bir açılımıyla yok canım’cı oluyorsunuz.

Buna da siyasetin olanaklarını değerlendirme, “kalıp”lardan arınma diyorsunuz. Savrulup dururken, filizlere güveniyorsunuz.  Kıvrakça bir ittifakçı, bir “bağımsız hat”çı oluveriyorsunuz.

Biz de bunları beceremeyen eski kafalı, kurulurken betonlaşmış zihinli kalıyoruz.

Geçtik taktikleri anlamayı, SYRİZA’dan umut devşirmeyi bile beceremiyoruz, halktan öylesine de kopuğuz! Filizlerimiz yok, KKE’nin eleştirileri tamam da, gene de sol yükseliştir gibi, çevir kazı yanmasın ortalamacılığını, günümüz siyaseti olarak tanımlayamıyoruz. Ne oldu şu rüzgâr, neden estirmez oldunuz da demiyoruz, sadece bakıyoruz.

Çünkü SYRİZA da bir madde. Ne olduğunu bilmek için, Çipras’ın dini yemin edip etmediğine bakmıyoruz.

* * *

HDP’yi destekleyin, CHP’ye oy verin, bu ikisine katalizör olun çağrıları, Birleşik Haziran Hareketi tavrını açıkladığı halde durulmadı.

HDP’yi desteklemiyorsunuz, demek ki CHP’cisiniz, kemalistsiniz, milliyetçisiniz cayırdamaları volüm yükseltti.

Öyle ya, sosyalistlerin ayrı bir siyasi çizgisi, kendi önermeleri, sınıfsal farklılıkları olamazdı. Ya o desteklenecekti ya bu, başka rolleri yoktu şu küsuratın! Hem, Haziran’ı anlamamışlar mıydı bunlar ya! Olmamış gibi mi yapacaklardı?

Haydi bu mantığı biz de işletelim ve soralım:

Haziran, bağımsızlıkçıydı, ABD’sine, NATO’suna, AB’sine meydan okumaydı. Önerdiğiniz parti böyle değilse, emperyalist senaryoların yardakçısı olmaya mı çağırıyorsunuz bizi?

Haziran, laikti. Ülkenin dinsel referanslara boğulmasına, sosyal hayatın dine adaptasyonuna itiraz ediyordu.  Önerdiğiniz parti böyle değilse, gericiliği desteklemeye mi çağırıyorsunuz bizi?

Haziran, emekçinin safındaydı. Kapitalizmin bütün arazlarına, insan sömürüsüne karşı ayağa kalkmıştı, kimliklere, inançlara değil, emek ve sermayeye bakıyor, çelişmeyi o ana eksene oturtuyordu. Önerdiğiniz parti böyle değilse, ehlileşmiş kapitalizme, sermayeyle uzlaşmaya razı olmaya mı çağırıyorsunuz bizi?

Haziran, kamucuydu. Halkın değerlerinin, fabrikadan dereye, halka verilmesini istiyor, kamu mallarının haraç mezat satılmasını, sermayeye sunulmasını önlemeyi talep ediyordu. Önerdiğiniz parti böyle değilse, özelleştirmeciliğin daha “mantıklı” yapılmasına mı çağırıyorsunuz bizi?

Haziran, aydınlanmacıydı. Eğitim kurumlarından başlayarak, bilimsel, dogmalardan arınmış, hurafelerle beyinlerin yıkandığı bir sisteme son vermeyi, dini bireysel vicdanlarda kalacak şekilde toplum ve siyaset hayatından çıkarmayı talep ediyordu. Önerdiğiniz parti böyle değilse, dinsel eğitimin her dilde verilmesine mi çağırıyorsunuz bizi?

Haziran, cumhuriyet yurttaşlığı bilinciydi. Cumhuriyet’in kuruluş dönemi kazanımlarını, daha ileriye sıçrayacağı mevziler olarak görüyordu. Binbir gerekçeyle, gericiliğin rövanş alma hamlelerini boşa çıkarıyor, karşısına dikiliyordu. Önerdiğiniz parti böyle değilse, cumhuriyet yıkıcılığının komplolarına, sözde daha fazla demokrasi masallarına inanmaya mı çağırıyorsunuz bizi?

Haziran, kardeşlik istiyordu. Özgür ve eşit yurttaşlar olarak, bu topraklar üzerinde birlikte yaşamak, halkı sömürenlerin iktidarını el ele alaşağı etmek, milliyetçi önyargılarla aralarına örülen duvarı yıkmak özlemindeydi. Önerdiğiniz parti böyle değilse, özgürlüğü Pax Americana’yla eşitlemeye mi çağırıyorsunuz bizi?

* * *

Gerisi kalsın. Biz maddeye bakıyoruz, saçılan mavi boncuklara değil. Neyse programı, neyse adayları, neyse pratiği, onunla çıkar bizim kantarımıza siyaset. AKP umacısıyla korku salınmasıyla değil.

Birleşik Haziran Hareketi, Haziran kitlesinin özlem ve taleplerini hayata geçirme doğrultusunda oluşturuldu. Sadece ‘AKP gitsin’cilik üzerine inşa edilmedi, ne istediğini de gösterdi.

Haziran’ı yaratırken kim vardıysa, Haziran’ı yaşatırken de onlar olacaktır. Haziran, kendisinde içkin nitelikleri taşımayanlara devredilecek, her bir parçası tutanın elinde kalacak, kapışılmasına göz yumulacak bir ortada kalmışlık değildir. Vekaleten temsil edilemez.

Laiklik. Aydınlanmacılık. Kamuculuk. Antiemperyalizm. Emek safındalık. Eşitlik. Kardeşlik. Cumhuriyet yurttaşlığı. Adalet.

Bunlar, Meclis cenderesini aşan taleplerdir. Düzen partilerinin ufkunun ötesinde bir doğrultudur.

“Seçim taktiği” geliştirip duranlar, Meclis çatısında önlenemeyeceğini bildikleri halde AKP’yi oyla göndermek savını yüzde hesaplarıyla desteklemeye, böylece Haziran’ı bir kuyruğa dönüştürmeye biraz ara vermeli, “müttefik”lerini bir de bu kriterler karşısında sınamalıdır.

Yeni bir dünya, yeni bir cumhuriyet talebi, mugalatayla “sevk ve idare” edilemez. Neyse, odur. Haziran da maddedir. Anlayan, gelsin...