Hafize nereye biz oraya!

Biz şimdi, buruğuz biraz. Göz göze geliyoruz, hafifçe kıvrılıyor dudaklarımız, gülümsüyoruz, dalıyoruz. Biz şimdi, çok az konuşup, derin nefes alıyoruz. Üzgün müyüz? Yoo, buruğuz biraz. Yeni Sahra’da güneş soluklaşıyor çünkü, akşam oluyor, gazetenin baskıya gitme zamanının geldiğini anlıyoruz. Her zaman cıvıldardı ortalık, telaşlı koşuşturmalar olurdu bu saatlerde, bu binada. Şimdi durgunuz, buruğuz ya biraz... Bu son çünkü. Bugün de bitti, yarın yine, diyemiyoruz ki.
Derken, yine mahallenin veletleriyle, kızlı erkekli top çeviriyoruz kapı önünde. Bir köpek kapıyor topu, karabaş. Gülüyoruz, kedilerimiz, özellikle Kutu sırt kabartıyor, gülüyoruz. Kedilerden İnti, adı intifada’dan geliyor, gelip yine kapıya dayansa, yere tırnağını geçirip, küfür ede söylene çıkmamaya dirense mutfaktan, razıyız. O da yok ortada... Anımsıyoruz, gülüyoruz. Sonra siliniyor, gülümseme kalıyor, sonra dudak kıvrılıyor, acı siniyor tebessüme, sonra dalıyoruz, bakıyoruz.
Hafize yine ortada sıçan. Öğrenemedi bir türlü topa düzgün vurmayı.
Hafize, hani bizim sorumlu yazıişleri müdürü, hani teknik sekreter, hani her tür hammaliyenin gönüllüsü, hani iki karış boylu kara kız. Bakmayın şimdi “yaa” deyip deyip topu kaptırdığına hayıflanmasına, ellerini birbirine vurmasına. Bu gecekondulu sokağın yarım yarım konuşan kız çocuklarının ne dediğini sadece onun anlamasına.
Sabah mahkemedeydi Hafize. Hani biz şimdi buruğuz ya, hani son bir gazete çıkıyor ya, işte o gazete 20 aydır çıkarken, yazdığımız her satırın sorumluluğunu sırtlanmıştı o minnacık şey.
Halkı isyana teşvikle yargılanıyordu, gazetemiz adına. Kalktı, baktı yargıcının yüzüne, dedi ki, “biz, ‘halka yalan söylemek suçtur’ diyerek çıkan bir gazeteyiz”. Dedi ki, AKP iktidarı, dedi ki Haziran Direnişi, ölen gençler dedi, yaralılar dedi, hapisler, şiddet dedi. “Halka savaş açtı bu iktidar” dedi. “Biz de ona açtık!”
Hafize yahu, bizim kız, çatır çatır meydan okudu, korkmayız dedi, dedi ki susturamazsınız...
Biz şimdi biraz buruğuz. Üzgün müyüz? Yoo, susmayız ki. Hafize aldı sorumluluğunu, yıktı bizim sırtımıza. Hadi sus bakalım şimdi!
Hafize’nin yüzünü yere eğmeyiz. Halkın safında dövüşmekten geri durmayız. Gerçekleri anlatmaktan alıkonulamayız.
Biz bir gazete değiliz! Bunu açık açık söyleriz, gururla. Biz bir mücadelenin, basılı aracıyız, o kadar. Bizi parasızlık mı esir alacak? Yok artık!
Biz biraz buruğuz şimdi. Ama buradayız. Hatta, işte buradayız ulan diyesimiz var. Biz bir kavganın, sosyalizm mücadelesinin insanlarıyız, gazetecilik mesleği icra edenlerden ibaret mi sandınız?
Ara verilen, soL’un basılı günlük gazete olarak yayınıdır. Mücadelenin bu alanında, binbir araç yaratırız, portalımızla, dergimizle, bir gün yine gazetemizle, duvarlarda, karatahtalarda devam ederiz, bir dakika bile ara vermeden.
Suya yazmıyoruz ki! Sudan yazmıyoruz ki! Sosyalizm var, hurufat var, Hafize var. Hiçbir eksiğimiz, hiçbir bahanemiz yok susmak için. En küçük bir niyetimiz de.
Biz biraz buruğuz sadece. İnti ortalarda yok, Kutu’nun maması ne olacak, bu veletleri, bu sokağı özleyeceğiz. Hepsi bu.
Başka bir şey yok değişen, buradayız, hep birlikte, başka araçlarla devam ediyoruz yola. Hafize? Biz nereye, o oraya. Ya da tersi...
Bakmayın, gün batarken, matbaa saati gelirken, burulduk biraz. Gözlerimiz daldı. O kadar...