Bir kişisel yazı...

Hepimiz 40'ımızı aşmıştık. Hain yoktu içimizde. Geçen akşam buluştuk 70'lerin çocukları. "40'ını görmek, ihanetle mümkün galiba" dediğimiz yıllardan geçip gelmiştik. Ölümlerden. İhanetlerden. Kâh güldük, kâh gözlerimiz doldu. Güldüklerimizde ölümden dönüşlerimiz vardı. Ağladıklarımızda kurtulamayanlarımız. Geçen akşam buluştuk 70'lerin çocukları. Hain yoktu içimizde. Hepimiz 40'ımızı aşmıştık.

Sonra gece bitti. Dağıldık ayrı yönlere. Sonra gece bitti. Dağıldım düşünerek. Diyordu ki o lanet olası şair, "ölümler, ölümlere ulanmakta ustadır"... Diyordu ki, "dört ayrı ölümle ölmeyi öğren"... Diyordu ki, "arada bir çehremi dalgalandıran karaltı, vurulmuş arkadaşlarımdan yansıyor olsa gerek"...

Ustaydı, ölümler ölümlere eklenmekte, evet. 40'ını aşmış bir yaşın, 40 yıl öncesinden gelen arkadaşı, öldü geçen. Albay Cengiz Akı diye geçti haberlerde. Albay... Hayrettin Amca'nın, Nermin Teyze'nin oğulları değil sanki, Atilla Abi'nin kardeşi değil... Şahin Spor'un sağ beki değil... Eşi Gamze Akı dediler... Şahin Spor'un sol beki Gurur'un kızkardeşi değil sanki... Albay Cengiz Akı öldü... Benim misket yuvarladığım, çamura çivi sapladığım, iskete tuttuğum, meyveye daldığım çocuk değil sanki... Hürriyet'in, "Çin Vietnam'a fiilen girdi" manşetindeki "fiilen"i soran, "askerî okulu bitirince anlarsın" yanıtıma canı sıkılan Deniz Albay Cengiz Akı'nın kalbi durmuş...

- Oğlum Cengiz, halt ettin... Hayat bizi karşı karşıya getirirse, görürsün...

- Deliye bak, gidin karada yapın devriminizi o zaman...

Ölümler, ölümlere eklenmekte ustadır, evet... Aynı günler, elimdeki bir vesikalığın on yıl daha yaşlandığı günlerdi. "20 yıllık vesikalık", 30 yıllık olmuştu... Ayhan Hınçal kardeşimin öldürülmesinin üzerinden geçen 30 yıl! İncir ağacının tepesinde yakalandığı Lemi Amca'ya, dayak korkusuyla inemediği yerden, "kamulaştırma" diskuru çeken velet vurulalıberi geçen 30 yıl. Şahin Spor'da yedeklikten çıkamayan Ayhan. Erdoğan Abi'nin, Nimet Teyze'nin oğlu, annemin "yamuk ayakkabılı bakkala gidicisi", evinin balkonunda yiyeceği tek kurşunluk canı olan çocuk, 16 yaşında öleli ne çok olmuş böyle...

Dört ayrı ölümle ölmeyi öğren... Okuduğum rapora göre, parmağımla dokunduğum deliğin, Latince bir adı olan kafatası bölgesinde açılmasıyla öldü Ayhan. Arkadaşlarıyla sohbet ederken, uyudu sandıkları bir krizle öldü Cengiz. Biri 16 yaşında faşist kurşun yediğinde bitiremeyeceği lisedeydi. Biri, Deniz Albay... Çocukluğumun parçaları, Şahin Spor'un oyuncuları...

Dört ayrı ölüm... Kansere vereli öğretmenim Feyza'yı, beş yıl olmuştu aynı günlerde... Dört mü? Ne dördü...

40'ını aşmış bir yaşın, 40 yıl öncesinden gelen arkadaşı yanımdaydı hastalığımda. "Cengiz ölmüş, ben de iyi değilim" yarı şakası üzerine, kilometreleri aşıp gelmişti. Yılları, yolları, ölümleri, kalımları aşıp... "Altyapı çalışmasına önem vermedik, takımın kadrosu eksiliyor..."

Sonra... Hepimiz 40'ımızı aşmıştık. Hain yoktu içimizde. Geçen akşam buluştuk 70'lerin çocukları.

Sonra... Gece bitti. Dağıldık ayrı yönlere. Sonra gece bitti. Dağıldım düşünerek. "Nereden ve nasıl gelirse gelsin", nasılsak ve kim olmuşsak olalım, anladım ki, bizi biz yapan, ölene değil yalnızca, kalana da yanımızdakine değil yalnızca, haine de, verdiğimiz bir sözün arkasında durma borcumuz... Birer cansız surete, birer toz huzmesi anıya karşı bile, utanmadan bakabilmek... Çocuk yaşta tutulan yolda atılan her adımda, aynaya hesap verebilmek... Bizi biz yapan, arada bir çehremizi dalgalandıran karaltı olsa gerek... Vurulmuş arkadaşlarımızdan yansıyan. Ve bilirim, bildiririm ki, bir kez daha derim ki, geriye tek bir vesikalık fotoğrafımız kalana dek bu böyle olacak. Bizi biz yapan, yolumuzu ayırdıklarımıza bile, o ayrılığın sebebinin hâlâ geçerli olduğunu, yolların kesişmesinin imkânsızlığını gösterme gururu biraz da.

Geçen akşam buluştuk 70'lerin çocukları. Hain yoktu içimizde. Hepimiz 40'ımızı aşmıştık. Gecenin, dijital fotosu vardı. Gecede, sararmış, kahverengi-krem renkli, kenarı tırtıklı fotolar vardı. O fotolardır biraz da, tarumar edilen değerlerin, haraç mezat bir dünyanın panzehiri, öfke büyütücüsü...

Geçen akşam... "Bu bir kişisel tarih yazısıdır. Kusura bakmayın..."