"Ateş Hırsızı"nın Ötesindeki Prometheus

Önce kaos vardı, Hesiodos'un anlatımına göre.* Sonra, geniş göğüslü dişi bir tanrı belirdi, Gaia diye adlandırılan: Toprak. Onu, nesnelerin birbirlerini çekerek kaynaşmasını ve yeni şeyler üretmesini sağlayan tanrı, Eros izledi: Aşk. (Hesiodos, yürekleri, akılları ve iradeleri zapteden, en güzel tanrı diyor ona. Öyle! Gene de, en şiirsel tanımını, Mantineia'lı Diotima'nın Sokrates'e aktardığı yorumda bulur, inanın. Sokrates / Platon, sevgi üzerine Agathon'la tartışırken... Çekil Eros! Bu yazıyı amacından saptıramayacaksın!) Ve Gece oldu, Gece'den Gündüz doğdu. Toprak, yıldızlı gökyüzünü yarattı, ona Uranos denildi. Yaratan ve yaratılan birleştiler, titanlar doğdu, tanrılar çoğaldı ve çoğaldı ve çoğaldı. Hüküm süren her tanrının iktidarı, kendisinden doğanlar tarafından tehdit edilmeye başladı. Aldıkları önlemler, yok etme ya da gelişmelerini önleme çabaları yetersiz kaldı. Uranos'u, oğlu Kronos orakla biçti (Uranos'un bir damla kanı -başka bir rivayete göre, kesilen ve düştüğü denizi köpürten şey, şeydir... neyse- denize düştü: Afrodit! Eroos Eroos, karıştırma şimdi...) ve kendi egemenliğini kurdu. Kronos'un akıbeti de, doğan çocuklarını iktidarını korumak uğruna yemesine karşın, babası gibi oldu. Oğul Zeus, Kronos'u yerin dibine gömdü...

Diyalektik ve tarihsel materyalizm! Hâkim olan, kendisini yıkacak olana da gebedir... (Bir de, "devrim", derler, "önce kendi çocuklarını yer".)

Nasıl ki, kapitalizmin, kendi "mezar kazıcısı" olan proletaryayı doğurması, süregelen devrim ve iktidar kavramlarından da radikal bir kopuşu, bir dönüm noktasını oluşturur Zeus'a başkaldıran Prometheus da, tıpkı öyle, tanrılar arasında sürüp giden mücadelede yepyeni bir "sınıf cephesi" açarak, bunu yapar. "Dönüm noktası"ndan anladığımız şeyler farklı olabilir. Yakından bakalım.

Prometheus, titanlar soyundan. Titanlar, zaman zaman tanrılarla çatışmalara girseler de, kendilerini yenilgiye uğratan Zeus'un buyruklarına uyarak yaşamayı kabullendikleri sürece "iktidardan pay alma olanağına da sahip" yarı-tanrı varlıklar. Prometheus'un ilk ağızda vurgulanması gereken niteliği, (kardeşleri gibi) akıl gücü. Adı da, "Önceden Gören" anlamına geliyor. Akıl ve düşünceyi de, Zor ve Güç'le kurduğu egemenlikle birlikte tekeline almış olmanın huzuru içindeki Zeus'u rahatsız eden bir şey bu tabiî.

Bir tanım yapabiliriz artık: Prometheus, bir aydın değil de ne? Bu noktada dursak, ortalık Prometheus'tan geçilmiyor.

Ama Prometheus, yaşadığı toplumsal koşulları sorgulamaktan geri durmuyor. Kurulu düzene eklemlenmeyi kabullenmiyor. Bakıyor dört bir yanı zorbalık, adaletsizlik kuşatmış, isyan duygusuyla doluyor. Prometheus'un, akılla birlikte barındırdığı diğer özelliği duyarlılık.

Tanımı genişletelim: Prometheus, adım adım, iktidara tavır alan devrimci bir aydın olmaya gidiyor. İşin teorisini yapmaksa mesele, buraya kadar da bir yığın "yol arkadaşı" var.

Gelgelelim, burada da kalmıyor Prometheus. İsyanını, Olimpos Dağı'nda (cennette de denir) yanan ateşi çalıp karanlık ve soğuk yeryüzüne indirerek taçlandırıyor. Bu eylemi sonucu çarptırıldığı cezayı, dağda zincire vurulup, her gün yenilenen karaciğerini sürekli olarak bir kartalın didiklemesini, Zeus'tan af dilemeyi onurla reddederek kabulleniyor.

İlerliyoruz: Prometheus, tanrıların iktidarından duyduğu hoşnutsuzluğu, açıkça kavgaya girerek fiiliyata döküyor. Bedelini de göze alarak. Peki, buraya kadar birlikte yürüdüklerimizle, Prometheus yolunun sonuna vardık mı? Yaklaştıysak da, yanıtımız hayır. Bir başka mitolojik kahramanın durağından geçmekteyiz şimdi.

Homeros, Odysseia'da anlatıyor: "Sisyphos'u gördüm, korkunç işkenceler çekerken: / Yakalamış iki avucuyla kocaman bir kayayı, / ve de kollarıyla bacaklarıyla dayanmıştı kayaya, / habire itiyordu onu bir tepeye doğru, / işte kaya tepeye vardı varacak, işte tamam, / ama tepeye varmasına bir parmak kala, / bir güç itiyordu onu tepeden gerisingeri, / aşağıya dek yuvarlanıyordu yeniden baş belası kaya, / o da yeniden itiyordu kayayı, tekmil kaslarını gere gere, / kopan toz habire aşarken başının üstünden, / o da habire itiyordu kayayı, kan ter içinde."

Sisyphos'un çektiği çile, kimilerinin gözünde, sosyalizmi inşa sürecinin, sosyalist devrimlerin vardığı noktanın aynası. Kan ter içinde dağın doruğuna iteklenen kaya, bir gücün itişiyle, yeniden eteklere yuvarlanıyor: Kapitalizmin restorasyonu! Varsın, hâkim sınıf ideologları, bunlarla eğlenip avunsunlar. Biz, Prometheus efsanesinin devrimci edebiyatta salt tanrılardan ateşi çalmak ve boyun eğmemekle sınırlandırılması sonucu, Sisyphos'un gölgesinin üzerimize çökmesi ihtimaline karşı bu durağa uğradık sadece.

Gücünden korkmadan hükmedene isyan isyanın bedelini yüksünmeden göze alma bir daha bir daha kalkışma yenilgiyi, başarısızlığı, başa dönmeyi, yılmama bilinciyle mütevekkil karşılama... buraya kadar! Biz, umutsuz bir kısır döngüde bulmuyorsak varoluşumuzun ifadesini bu kayayı dağın öte yüzüne atarız iddiamızı tarih bilincinden alıyorsak, hoşça kal Sisyphos...

Tamam, Sisyphos tanrılara başkaldırmanın sonucu çarptırıldığı, sonsuza kadar sürecek cezayı, hiç şikâyet etmeden, isyanının ve teslim olmamasının, vazgeçmemesinin bir devamı olarak çekerken de tanrılara kafa tutan bir kahramandır. Ama, Albert Camus'nün ona yüklediği işleve, "bu anlamsız ve sonuç getirmeyeceği bilinen eylem içerisinde kendi varoluşunu bularak direnmek" gibi bir noktaya gelir dayanırsa iş, bütün sempatimize karşın, bu kahramanla vedalaşıp yürümeliyiz. O ki, kendimize Prometheus'u yakıştırdık, menzilimiz biraz daha uzun.

Bir ara, hayli yaygın bir anakronizm esprisi vardı, Bedreddin'in Marksist olduğu söylenirdi. Aiskhylos'un "Zincire Vurulmuş Prometheus" tragedyası, bu espriye daha uygun aslında.

Yalnızca öfke duymuyor, isyan etmiyor Prometheus aynı zamanda, bu isyan sonucu yıkılması gereken iktidarın ve düzenin yerini, yeni bir düzenin, yeni bir iktidarın almasını öngören bir projeye de sahip. İktidarı tanrıların elinden tümüyle ve geri vermemecesine almayı tasarlıyor. Tanrıların, efendilerin olmadığı bir hayatı kurmak istiyor. İsyan ve tanrılardan ateşi çalmak, -siz devrim ânı, iktidarı almak ânı diye okuyun- onun için, yürüdüğü ve yürüyeceği yolda attığı bir adım. O adımın öncesiyle önemlidir Prometheus, o adımın sonrasını tasarlamasıyla örnektir. Daha doğrusu, o adımın sonrasına, o adımın öncesinden hazırlamaya çalıştığı zemin, Sisyphos'la vedalaşan bizlere Olimpos'u yerle bir etmenin formülünü sunar.

Ateşi, niçin çalar Prometheus? Gökyüzünden yeryüzüne niçin indirir iktidarın sembolünü? İnsanlara vermek için. Ama hangi insana, ve neden insana? "Çünkü"ler, o devrim ânının öncesi ve sonrasındaki adımların ne denli önemli olduğunu sergileyen cümlelerin başına gelecek. Bunları, öfkesi dinsin, zalimlerden hıncını çıkarsın diye, ya da, şanı yürüsün diye yapmıyor çünkü. Duyguları, aklının önderliğinde. Düpedüz sabırlı, ayakları yere basan, güç dengesini gözeten, kararlı politika dersi de veriyor. Tanrıların egemenliğine son verecek biricik gücü keşfediyor. Hiç esamisi okunmayan, "hükmedilen" olması mutlak görülen "ölümlü"deki büyük potansiyeli görüyor: İnsanı. Bütün nimetlerden yoksun bırakılmışları. Bir öncü olarak, kendisini "ölümlülere" adıyor, tanrısal Prometheus. İnsana, tanrılara hiç gerek duymaksızın, kendi düzenlerini, adil ve özgür bir dünyayı kurabileceklerini öğretiyor. ("Dışarıdan bilinç"! Lenin mi okudun be Prometheus, Gramsci mi hatmettin?) Örgütlüyor. Birlikte üretmeyi, üretileni paylaşmayı, eşitliği, tüm sanatları... İnsanın çıkarlarını gözetiyor attığı her adımda insana güveniyor, insana dayanıyor ve yolundan dönmeme azmini, bir gün Zeus'un yok olacağına inancını buradan alıyor. Ve hazır: İnsan, ateşi talep ediyor! Başka hangi güç, o ateşi çağlar boyu koruyabilirdi ki...

Devrimci bir aydınsa günümüzde Prometheus ve insan proletaryaysa çağımızda, efsaneyi yaşadığımız gerçek kılmanın esası da burada yatıyor. Bir sınıfa dayanmak, saf tutmak, bir sınıfın çıkarlarını gözetmek, bir amaca göre yapıp etmek, yaşanılan toplumu derinlemesine analiz, yeni bir toplum / dünya projesi, örgütlenmek ve iktidarı hedeflemek... Prometheus, haklı öfkesini kişisel çıkışlarla kusma maceracılığından, fantezilerin güçler dengesini gözetmenin önüne geçmesinden, başıbozuk isyanlardan, amaç gözetmeyen analiz yoksunluğundan buralarda ayrılır.

Peki, bir sosyalist, bu merhaleye vardığında, Prometheus efsanesiyle kendi yaşamını buluşturmuş mu demektir? Yine hayır. Sisyphos'luktan kurtulmak, çarptırılırdığı cezadan kurtulmak değildir ki. Prometheus, kayayı dağın öte yüzüne atmanın, hiçbir gücün o kayayı yeniden eteklere itememesi güvencesinin de adıdır.

Yukarıda satır arasında geçti, insanlarda, tanrılara hiç ihtiyaç duymadan yaşayabilmenin birikimini yaratan bir çizgidir bu güvence. Prometheus, Prometheus'a karşı! Öncü, öncüyü yok etmenin dayanaklarını hazırlıyor! Paradoks mu? Hayır, diyalektik. Yönetici-yönetilen, öncü-kitle ayrımının, eşitlik ve özgürlük dünyasını yaratmaya yönelmiş ve iktidara gelmiş bir parti şahsında yeniden üretilmesi, kayanın gerisingeri eteğe yuvarlanması olgusuna tekabül eder çünkü. Prometheus'u örnek almış günümüz aydını, sınıfı, yalnızca ateşi çalmanın nesnesi değil, o ateşi korumanın, hiçbir iktidara kaptırmamanın öznesi olarak tanımlamak zorundadır. Sivil toplumcu iktidarsızlığın görmezden gelmeye çalıştığı, sınıflı toplum gerçeği olan ve toplumu dönüştürmenin biricik dayanağı olan öncü, aynı zamanda, geleceğin toplumunda kendisini gereksiz kılacak mekanizmaları tasarlamakla ve "kitle"nin öncüye dönüşmesinin önünü açmakla da yükümlüdür. Ateşi, insanlara vermek için çalmak, budur.

Bir noktaya daha değinmeliyiz bu bapta. Prometheus, "ateşi insanlara armağan ettim, bütün sanatları ondan öğrenecekler" de der. Biz bunu, "insanlar yalnızca dünyayı değiştirmezler, aynı zamanda, bu eylem içinde kendileri de değişirler" diye biliriz. Materyalist bütünlük süreci!

Eh, şimdi, Prometheus'un İo'ya söylediklerini okuyabiliriz. "Prometheus'tur karşında gördüğün / Ölümlülere ateşi veren Prometheus."

"Sol" liberaller, bu efsanenin neresinde mi? O, Epimetheus'tur ("Sonradan Gören"). Hani Prometheus'tan yediği darbeyle öfkeye kapılan ve insanlardan rövanşı almak isteyen Zeus'un, yaratılan "güzeller güzeli", elinde süslü bir kutu olan Pandora'yla aklını çeldiği "kardeş". Pandora'nın cazibesine kapılıp hevesle sarıldıkları kutudan, Zeus'un insanlara musallat ettiği tüm kötülükler saçılıyor yeryüzüne. Umutları da, kutunun dibinde tutsak... Asia'nın nüfus kütüğünden silmişler kayıtlarını, Prometheus'u reddetmişler kardeşlikten, inanmıyorlar insana, insanın efendi olabileceğine...

* Vurguluyorum: Hesiodos'un anlatımına göre. Avrupa merkezli bakışın üzerini örttüğü "Asia" konusu, ayrıca ele alınmalı. Gerçi, Asia'yı geri plana itmenin yolu yok. Çünkü, o, Prometheus'u doğurmuştur... Bugün devrim merkezinin kaydığı noktaya baksanıza! Prometheus, hayırlı bir evlat...