Yeni Lawrence’lerden “kahraman” yaratmak

Bugün soL’da Türkçe çevirisine yer verilen, Trablus’un isyancıların eline geçişiyle ilgili Reuters’in uzun haberi ileride tarih kitaplarına girebilecek nitelikte bir ibret belgesi olarak görülmeli.

Libya’da olanları, biraz aklı ve vicdanı olan hiç kimse artık “devrim” diye adlandırmıyor. “Halk”tan, halkın iradesinden bahseden de pek kalmadı. Kaldıysa, Trablus’un düşüşünün öyküsünü bir kez daha okumalıdır. Aylardır “Arap Baharı” diye bir şey uyduran Batı basını, herhalde Libya’daki iktidar değişiminde halkın “h”sinden bile bahsedilemeyeceğini bundan daha açık anlatamazdı. Ortada İngiliz, Fransız, Amerikan ajanları Türkiye ve petrol şeyhlikleri ve bunların eğitip, beslediği bir çapulcu sürüsü var, halk değil…

Olan biten her şeyin ajanların, NATO uçaklarının, işbirlikçilerin ve İslamcı militanların marifeti olduğunu bütün çıplaklığıyla anlatıyorlar. Halktan bahsedebileceğimiz tek nokta gelişmeler karşısında onun, belki Kaddafi rejimini sevmediğinden, belki korkudan, belki “gelen ağam giden paşam” kayıtsızlığından, edilgen kalmış olması. Devrim bir tarafa, Libya’da bir halk hareketi bile yok.

İyi de aylardır “Arap Baharı” diyerek muazzam bir ideolojik hazırlık yapmışken, Libya’da iktidarın ve de rejimin emperyalizmin her türlü olanağı kullanılarak değiştirildiğini neden anlatıyorlar? Üstelik olanca çıplaklığıyla ve başka şartlarda soldan bakanların bile “komploculuk” sayabileceği bağlantıları açık ederek…

İşin buraya varacağını görüyor ve bu portalda yaptığımız haberlerle görmek gerektiğini anlatıyorduk hep…

Vardığımız nokta şu: Emperyalizm, artık doğrudan yeni müdahale biçiminin propagandasını yapıyor göğsünü gere gere yeni Lawrence’lerinin “kahramanlık” öykülerini anlatıyor ve meşruiyetini kolaylıkla yerle bir ettiği zayıf eski rejimlerin yerine dehşet verici bir gericiliği yerleştiriyor.

Müdahale biçimi döneme göre yeni, ama tarihsel olarak gayet eski. Ajanlar, işbirlikçi gericiler ve işgal… Temel enstrümanlar yine bunlar. Bu açıdan büyük bir değişimden söz edemeyiz. Yenilik, bu köhnemiş mekanizmalara yeniden ve “kendinde” bir meşruiyet yakıştırılmış olmasında.

İşleri bir açıdan kolaydı. Kolay olduğunu o çarpıcı Reuters haberi bir kez daha teyit ediyor. Bir ajan, tek bir ajan, Kaddafi’nin Trablus’taki komuta merkezine sızarak iki ay içinde 72 subayını satın alabiliyor. Savaş haftalardır devam etmesine ve Kaddafi güçlerinin elindeki en önemli mevzi Trablus olmasına karşın, yani başkentte ajanların cirit attığını bir çocuk bile biliyorken, yeni Lawrence’ler onlarca müstahkem mevkiinin bilgilerini kolaylıkla ele geçirebiliyorlar. Ele geçiriyor ve bombalasınlar diye NATO komutanlarına veriyorlar.

Karşı tarafın zayıflığının, iktidarının sınıfsal temelinden kaynaklandığını söylemek bile gereksiz.

Doğru, İkinci Dünya Savaşı esnasında pek çok Sovyet askeri de karşı tarafa geçti, ajanlık yaptı. “Sınıfsal temel” her şeyi çözmüyor. Ama buna rağmen Sovyetler Birliği, on milyonlarca yurttaşının kaybı pahasına da olsa, bu savaşı kazanabildi. Hainlerin ihaneti kuşkusuz fazladan milyonlarca kişinin ölümüne neden oldu. Ama meşruiyetini emekçi sınıflara aidiyetinden alan Sovyet iktidarı, hainlere rağmen yenilmedi. İşte bu, iktidarın sınıf temeli ile ilgili sarsılmaz bir gerçek. Başka bir ülkenin bu ölçekte bir direniş göstermesi ve böylesine muazzam bir zafer kazanması mümkün değildi.

Kaddafi rejiminde ise, hain sıfatı bile onlar için övgü sayılabilecek böcekler zafer kazandı. Şimdi böceklerden kahraman yaratılıyor onların öyküsü anlatılıyor.

Anlatıyorlar: Bir tanesi on yıllardır Sudan’da, Irak’ta ABD özel kuvvetleri tarafından eğitilmiş. Bir diğeri Afgan dağlarında CIA tedrisatından geçmiş. Bir başkası mükemmel İngilizce konuşurmuş. Eğitimi eksik olanları da son üç ay içinde Libya’nın Batı Dağları’nda NATO subayları yetiştirmiş. Ve sonuçta yalnızca 2 bin silahlı militanla başkenti zapt etmeyi başarmışlar. İşte size kahramanlık öyküsü…

Yeni Arabistanlı Lawrence’lerin tek farklılığı Arap kimliğine ve Arapça isimlere sahip olmaları. Kelepir hainlerden satın aldıkları bilgileri kullanarak hedefleri tam on ikiden vuran NATO uçakları sayesinde zapt ettikleri Trablus’ta günlerce, yağmacı Haçlı ordularına dudak uçuklatacak cinsten bir kan banyosunun içinde debelendi bu “özgürlük savaşçıları”.

Evet, emperyalizmin yeni müdahale biçiminin buraya, böceklerin kahramanlaştırılmasına varacağı kesindi. Onları kahramanlaştırarak, işbirlikçiliklerini ve hainliklerini yücelterek, insanlığa boyun eğdirmeye ve bu pespayeliğe meşruiyet kazandırmaya çalışıyorlar. Libya’daki katliamın “sessiz” ama büyük destekçisi Türkiye’nin muktedirleri de buradan besleniyor. Bu büyük saldırıda çok önemli bir rol oynadıklarını, o yalın ve mide bulandırıcı hikayelerine ekliyorlar.

“Geçer akçe budur tarihsel meşruiyet mi, geçiniz onu bir kalem… “ Emperyalizmin Libya “zaferinin” mesajı tam olarak budur.

Hiçbir meşruiyeti olmayan “yeni rejimlerin” gerektiğinde altüst edilmesi de daha kolay olacak. Ajanlardan mürekkep “önderliklerin” birbirlerine karşı da ajanlık yapmalarından daha doğal bir şey olamaz. O halde satılmışlardan oluşan bir rejim, tek bir gece bile rahat bir uyku çekemeyecek olanların elindedir. Kan banyosunda yıkananlar günü gelince onu sulamak için de kullanılabileceklerini iyi bilmelidir. NATO generallerinin yakalarına iliştirdikleri kahramanlık nişanlarının ne denli ucuz olduğunu hep birlikte göreceğiz. Yeni Lawrence’lerin madalyaları, eski Sovyet madalyaları gibi işportada da para etmeyecek.