Yatacak yeri olmayanlar

Yirminci yüzyılın en önemli arkeologlarından Gordon Childe, toplumların yaklaşık elli bin yıla yayılan ölü gömme uygulamalarını inceleyerek şu sonuca varmıştı: Toplumlar daha yerleşik, kültürel ve maddi açıdan daha istikrarlı hale geldikleri ölçüde cenaze geleneklerinin ve ölü gömme ritüellerinin daha sade ve abartısız olması eğilimi baskınken, toplumsal ve kültürel istikrarsızlık dönemlerinde bu gelenek ve ritüeller daha abartılı ve ayrıntılı olma eğilimi gösterir.

Aşağıda bir cenaze töreninin fotoğrafını görüyorsunuz.

Ortada Amerikan bayrağına sarılı tabutun içinde, 30 Kasım’da 94 yaşındayken ölen ABD’nin 41. Başkanı George H.W. Bush var. ABD Başkanları ve Kongre üyeleri öldüklerinde, İngiliz hanedanından alınan bir gelenekle ABD Kongre binasında onlar adına bir devlet töreni düzenleniyor.    George H.W. Bush’un cenazesi de neredeyse bir hafta boyunca bu tür törenler için dolaştırıldı durdu. Dün de Washington DC’deki cenaze töreni nedeniyle bir gün ulusal yas ilan edildi. 

Gordon Childe’ın çıkarımına dayanarak günümüzün toplumsal yapısı hakkında ne söylenebilir?

Bunu başka bir fotoğrafla birlikte değerlendirmek lazım. Buyurun.

Bu kare bir korku filminden değil, gerçek. 1991’de çekildi ve geçen 27 yılda yüzlerce kez yayımladı. Gördüğünüz kömürleşmiş ceset Iraklı bir askere ait. 

Sizce bu fotoğraflardan hangisi daha rahatsız edici? 

Bana kalırsa bu soruya yanıt vermeden, daha önce duymadıysanız, kısaca ikinci fotoğrafın hikayesini dinleyin.

Iraklı askerin fotoğrafını çeken Ken Jarecke, “Bu fotoğrafı çekmemiş olsam annem gibi insanlar savaşın televizyonda gördükleri gibi bir şey olduğunu düşünürdü” diyor. Fotoğrafı ilk olarak Associated Press’e (AP) servis etmiş. “Film banyo edilip New York’taki AP ofisine ulaştığında oradaki herkes, başkalarına göstermek üzere fotoğrafın bir kopyasını aldı, ama fotoğraf ajans tarafından yayımlanmadı. Fotoğrafın editörler için bile çok hassas, çok vahşi olduğunu düşündüler.”

Fotoğrafın başına gelenleri böyle anlatıyor Jarecke. Çekildiği yer Kuveyt’i Irak’ın Basra kentine bağlayan 80 numaralı otoban. Tarih Şubat 1991. Sonrasında önce İngiliz basınında yayımlanıyor ve yayımlanması çok tartışma yaratıyor. Ancak sonraki on yıllar içinde yaşanan vahşetin bu çarpıcı kanıtı, tüm tartışmalara rağmen yüzlerce yayın organında kendine yer buluyor.

Bu Irak askeri, 26 Şubat gecesi yüzlerce sivilin de içinde olduğu bir konvoyla birlikte Kuveyt’ten ayrılıp ülkesine dönmek üzere yola çıkmıştı. O gece Irak askerleri, Sovyetler Birliği’nin önerisiyle Birleşmiş Milletler’de kabul edilen 660 sayılı karar uyarınca sınırlarına dönmek üzere iki konvoy halinde harekete geçti. Konvoylardan daha büyük olanı 80 numaralı otobandan, diğeriyse sahil hattındaki 8 numaralı otobandan dönüş yoluna çıktı. Beraberlerinde, sivillerin bulunduğu araçlar, Filistinli aileleri taşıyan otobüsler de vardı. 

Gece yarısı Körfez’den havalanan onlarca ABD uçağı 80 numaralı otobanda ilerleyen konvoyun önündeki ve arkasındaki araçları yok ederek, yaklaşık 2500 aracı ortada sıkıştırdı. Ardından tam on saat boyunca kesintisiz bir şekilde yaklaşık 5 kilometre uzunluğundaki konvoyu misket bombaları da dahil ellerindeki her şeyi kullanarak bombaladılar. Buna sonradan “hindi avı” adını verdiler ve Irak’ta daha sonra da pek çok kez “hindi avına” çıktılar.

Katliama katılan A-10 Warthog uçaklarından birini kullanan bir pilot, “Böyle bir şey görmedim. Bu görüp görebileceğiniz en büyük Dört Temmuz şenliğiydi, muhteşemdi” diye anlatıyor yaptıklarını. O dönemde ABD ordu istihbaratında görevli olan bir binbaşıysa, “Vietnam’da bile böyle bir şey görmedim. Bu tam bir rezillikti.” diyor. 

Yine o dönemde ABD ordusunun başındaki isim, General Norman Schwarzkopf, dört yıl sonra işledikleri savaş suçunu şöyle savunuyor: “Kuveyt’in kuzeyindeki otobanı bombalamamızın ilk nedeni, o yolda çok miktarda askeri ekipman bulunmasıydı ve ben de komutanlarıma, Irak’a ait yok edebileceğimiz tüm teçhizatların yok edilmesi emri vermiştim. İkinci olarak oradakiler sadece Irak sınırına doğru gitmekte olan bir grup masum insan değildi. Onlar Kuveyt’te tecavüzlere karışmış, kenti yağmalamış olan ve şimdi de yakalanmadan ülkeden kaçmaya çalışan bir grup tecavüzcü, katil ve hayduttu.”

Çoğunluğu sivillere ait olan 2500 civarında araç on saat boyunca bombalandı. Katledilenlerin sayısı halen tam olarak bilinmiyor, ama binler düzeyinde olduğunu düşünmemek için bir neden yok. Bu insanlar kim olduklarından, ne yaptıklarından bağımsız, bir uluslararası anlaşmaya dayanarak ülkelerine dönüyorlardı. Ve George H.W. Bush’un emriyle, onun komutanları ve sadist askerlerinin eliyle kömüre çevrildiler. 

Fotoğraftaki Iraklı askerin nereye ve nasıl gömüldüğünü ya da kim olduğunu bilen, bununla ilgilenen yok. Baba Bush’un cenazesiyse bir haftadır omuzlarda dolaştırılıyor, adına törenler yapılıyor, ulusal yas ilan ediliyor. 

“Arkasından rahmet okuyacak değiliz, ölüp gitmiş işte” diyebilirsiniz. Ama Gordon Childe’ın on yıllar önce saptadığı gibi, tarihsel açıdan ölenin arkasından ne söylendiğinden çok ne yapıldığı önemli. 

Hangi fotoğraf daha rahatsız edici diye sormuştuk. Cevabını bir de buradan düşünün.