Yarım asırlık parantez

“Türkiye yarım asır devam eden bir fetret devrini geride bırakıyor.” Zaman yazarı Mümtazer Türköne böyle diyor.

Sebep?

Satır aralarını okumadan önce görünür sebepten, söyletenden, başlayalım. Yarım asırlık fetret devri bitiyormuş, çünkü artık, en son 30 Ağustos resepsiyonunda görüldüğü üzere, sivil irade askeri vesayet önünde galebe çalıyormuş. Artık Cumhurbaşkanı “başkomutan” sıfatıyla davetlileri kabul ediyor, GATA’da konuşan teğmen, sıfatının sonuna bir iyelik eki kondurarak zatı alilerine “Cumhurbaşkanım” diye hitap ediyormuş. Oysa dört yıl önce konuşan başıbozuk, aynı sıfatın sonuna bir iyelik eki iliştirmekten imtina ederek beş bin yıllık devlet geleneğini bozmaktaymış.

Bir iyelik ekiyle ve bir davetle elli yıllık parantez kapanıvermiş.

İyi de neydi bu yarım asırlık parantez? Ya da Türköne’nin ifadesiyle neydi o Üçüncü Fetret Devri?

Esas mesaj ve satır arası manalar burada ve herhalde artık kabak tadı verdiği için satırların arasına sıkıştırılıveriyor. “Askeri vesayet versus sivil irade” söyleminden söz ediyoruz. Bunun bir adım sonrasını artık bilmeyen kalmamıştır bilmeyene de bildiriyorlar: Sivil irade islamdır.

Yarım asırlık parantez, ki Türköne buna yirminci yüzyılın başından bir otuz yıl daha ekleyebilirdi pekala, 1960’tan bu yana “sivil”in, yani halkın inancının, ananesinin, dahası tarikatının, cemaatinin, giyim-kuşamının baskı altına alınması oluyor. Artık İslam alemine “hürriyet” geliyor! Ve buyurun elli yıllık başıbozukluğun, “başsızlığın”, zayıflamanın ya da başka bir anlama göre iki peygamber arasında geçen peygambersiz dönemin, yani fetretin sonu…

Bunu çok yazdık, o nedenle kısa keseceğim. Birinci Cumhuriyet’in şekilselliği aşamamış aydınlanmacılığı, kadük bir laisizme indirgenmiş “ilericiliği” İslamcı ideolojilerin her dönemde mümbit bir toprak bulmasını sağladı. Birinci Cumhuriyet sınıfsal niteliği nedeniyle, sermaye egemenliğine dayanması dolayısıyla, aydınlanmacılık bayrağını taşıyamadı ve şekilselliğe, yarım kalmışlığa mahkum oldu. Şimdi bunun diyetini Birinci Cumhuriyet’in tükenmiş kuvvetlerine değil, bizzat topluma ödetiyor ve muazzam bir mühendislik işi yapıyorlar.

Sivil olan islam olandır tam olarak budur. Aydınlanmanın, aydınlanmacı geleneğimizin “dışsal”, yabancı ve hep baskıcı ilan edebilmesi bu sayededir.
Üstelik “yarım asırlık bir parantezin kapandığını”, son olarak Nuray Mert’in dile getirdiği şekilde söylersek, bir “İslam emperyalizmi”nin ayak sesleri yankılanmaktayken söyleyebiliyorlar.

Bu da nereden çıktı diye soran herhalde çıkmaz, ama yine de daha dün bir İngiliz gazetesinde müstear isimle yazan bir Suriyeli “muhalif”in şu sözlerini hatırlatayım: “Suriyeli muhaliflerin Batı müdahalesine karşı çıkmaya devam edecekleri göz önüne alındığında ise Arap-Türk ortaklığıyla hazırlanacak bir önleyici gücün Suriye halkını koruması en uygun çözüm gibi görünüyor.”

“İslam emperyalizmi” doğru bir adlandırma mıdır, bu ayrı bir tartışma konusu. Kanımca kurulmak istenen yapı islam emperyalizminden ziyade uyumlu islamı kullanan emperyalizmden ibaret. Ama Mert’in bu sürecin Türkiye ile ilgili sonuçları konusunda işaret ettikleri yerinde: Artık “milli menfaatler”in yerini “tüm İslam aleminin çıkarları”, “etrafımız düşmanlarla çevrili”nin yerini “uluslararası vazifelerimiz” alıyor.

Birinci söylem otoriter ve militaristse, emperyal hülyalarla süslenmiş olan ikinci söylem misliyle otoriter ve militarist çağrışımlarla yüklüdür. Milliyetçilik mi? Türkiye’de bu ideolojinin her zaman kendisine din ideolojisi üzerinden bir taban bulmuş olmasını akıldan çıkarmamak gerekir. Milliyetçilik toplumsal tabanına ülkü ocaklarından daha fazla camilerde ve dergahlarda yaklaşabilmiştir. Alperenlerin bu bayramda Ayasofya’yı hatırlaması tesadüf değildir.

Emperyal hülyalarla beslenen büyüklük duygusu, miltarizmi ve otoriterliği şahlandırdığı kadar, milliyetçiliği de ayağa kaldırır. AKP, bu ideolojileri parça parça değil, bir bütün olarak ayağa kaldırabileceğini görmüş ve bunun hazırlığını yapmış olması nedeniyle böylesine muktedir bir görüntü çizebilmektedir. Ve fikirler aleminin kilidini açan varsayım yine aynıdır: Sivil olan islamdır! Halkçı olan, halkın kültürüne içkin olan ne varsa, hepsi dinle, müslümanlıkla yoğrulmuştur.

Şimdi Üçüncü Fetret Devri kapanıyor diye yazıyorlar. Cemaat olmayı kabul ettirdiklerini düşündükleri topluma, ümmet bilinci de aşılamak için, atılım çağrısı yapıyorlar.