Partizan kabine

Dün ilan edilen Kabine değişikliği üzerine pek çok spekülasyon yapılacak kuşkusuz. “Yeni Kabine açılıma ayarlı” iddiası ise daha ilk dakikalardan itibaren ön plana çıktı.

Bunun yanına, gelenlerin gidenlere kıyasla iktidar blokunun iki “kutbuyla” olan mesafeleri hakkındaki spekülasyonların eklenmesi kuvvetle muhtemel. “Güler, Şahin’e göre daha Erdoğan’cı” ya da “Avcı, Dinçer’e kıyasla Cemaat’e daha uzak” gibi iddialardan söz ediyorum.

İlla ki bu konularda da ahkam kesilecek.

Bu tür bulanık analizleri bir kenara bırakıp görüneni, yüzeysel bir arşiv taramasıyla ulaşılabilecek ipuçlarını toplamanın daha hayırlı bir iş olacağı kanaatindeyim. Bazı hatırlatmalarda bulunmanın bu nedenle bir yararı var.

İdris Naim Şahin’in yerine İçişleri Bakanlığı’na getirilen Muammer Güler’in son görevi İçişleri Komisyonu Başkanlığı’ydı. Bu komisyon AKP’nin, Türkiye’nin idari yapısına dönük en önemli müdahalelerinden bir tanesi olan büyükşehir yasasını hazırladı. Yasa, Başbakan’ın istediği gibi çıktı ve Güler bunun karşılığını aldı. “Gazcılık” konusunda en az İdris Naim Şahin kadar rüştünü ispat etmiş olan Muammer Güler’in bakanlık koltuğuna oturmasını Kürt müzakerelerine bağlayan düğümü esas olarak burada aramak gerek.

Milli Eğitim Bakanlığı’na getirilen Nabi Avcı’nın ise en önemli marifeti 4+4+4 düzenlemesini kurgulamış olmasıydı. Avcı, 17 milyon velinin kişisel bilgilerinin yandaşlara verildiği SMS skandalının da başrol oyuncuları arasında yer alıyordu. Ömer Dinçer, iktidarın apar topar bastırdığı eğitimde gericileştirme hamlesinin cepheye sürülen yüzüydü. Avcı ise o hamlenin bütün boyutlarıyla ruhunu veren kişi…

Kültür ve Turizm Bakanlığı koltuğuna oturan Ömer Çelik ise AKP’nin dış ilişkilerden sorumlu genel başkan yardımcılığını yapmaktaydı. Dolayısıyla bundan sonra “ecdadın” dizilerde nasıl yansıtıldığı konusunda Başbakan’a karşı sünepe çıkışlar yapacak bir Kültür Bakanı olmayacak. Kuşkusuz kültür ve turizm alanında emperyal vizyonunun izlerini artık daha net göreceğiz.

Sağlık Bakanlığı koltuğuna oturan Mehmet Müezzinoğlu ise Recep Akdağ’ın açtığı yolda kararlı adımlarla yürüyecek, “sektörün içinden” bir bakan. Akdağ, Kamu Hastaneler Birliği yasasıyla “sağlıkta CEO’lar dönemini” başlattı. Müezzinoğlu ise bilfiil hastane patronu!

Erdoğan’ın imam hatipten sınıf arkadaşı olan yeni Sağlık Bakanı, 2005 yılında İstanbul’da SSK’lı hastalara bakmak üzere Bakanlığa başvuran 94 özel hastane arasından onay alabilen 8 “şanslı” hastaneden birinin sahibi. SSK’lılara bakabilme vizesi alan o 8 hastanenin tamamının sahipleri AKP’liydi.

Dr. Müezzinoğlu’nun yeni Kabine’nin uyum içinde çalışabileceğini kanıtlayan bir sicili de var.

2006’da, Avcılar’da yapımı 9 yıldır devam eden ve toplam 6,5 milyon TL harcanan devlet hastanesinin son anda hükümet konağına dönüştürülmesi, Kabine’nin iki yeni bakanının yakın çalışmasıyla gerçekleşti. O dönemde AKP İstanbul İl Başkanı olan, Özel Avcılar Hastanesi sahibi Mehmet Bey, yine o dönemde İstanbul Valisi olan Muammer Güler’in imzasını taşıyan bir kararla, devletin hastane yeri için tahsis ettiği 500 bin TL’lik ödeneği Beyoğlu’nda bir semt polikliniğine vermesine müteşekkir olmuştu. Güler ve Müezzinoğlu’nun ahenkli çalışması sonucunda Avcılar hükümet konağına kavuştu!

Kabine değişikliğinin siyasi anlamı üzerine spekülasyonlar dün itibarıyla başladı. Yeni bakanların siciline şöyle bir bakıldığında ise spekülasyon sayılamayacak açıklıkta görünen bir husus var: yeni Kabine eskisine göre daha partizan.