Oligarşi Meftunu İslamcılar

İslamcı ve liberal kesim profesyonel ordu tartışmasının üzerinde neden bu kadar baskılı bir şekilde duruyor?

Egemen siyasetin bundan bir-bir buçuk yıl öncesinde var olan taraflaşması geçerliliğini sürdürüyor olsaydı, aynı kesimi örneğin şunları savunurken görüyor olmamız gerekirdi: “Kürt meselesinin askeri yollarla çözülemediği görülmüştür bu meseleyi ülkenin Müslüman kimliğiyle barışarak bölgede etkinlik kazanmasını sağlayacak AKP iktidarının yapacağı siyasi açılım çözecektir.”

Bugün de bir taraftan bunu söylüyorlar, ama aynı “özgüvenin” bulunmadığı apaçık ortada. Erdoğan ve Büyükanıt’ın meşhur Dolmabahçe mutabakatının da, Vaşington’da varılan 5 Kasım 2007 oydaşmasının da ana temalarından bir tanesi buydu: “AKP, İslamcı kimliğiyle Kürt sorununu çözecek”. Bu iddianın arka planında ABD’nin Ergenekon davası da dahil sunduğu kapsamlı destekle Barzani rejiminin himaye edilmesi karşılığında Türkiye’nin Kürt illerinde Barzani destekli bir AKP hegemonyası kurmak yatıyordu. Bu model aradan geçen süre içinde iflas etmiştir. Özgüvensizlik de iflasın sonucudur.

İflası şimdi İslamcı ve liberal kesimin “önce terör sorununu çözelim” söylemine çark etmesinden anlayabiliyoruz. Türkiye tarihinin en kanlı dönemlerinden birine ve üstelik de bu sürecin en kanlı aracına öykünüyorlar: Çiller-Güreş iktidarına ve Özel Kuvvetlere…

Ne diyor Hüseyin Çelik? “Özel orduda doğuda faili meçhullere imza atmış bıyıkları aşağıya doğru sarkık, tipik MHP militanı görüntüsü veren insanlar olmayacak.” Bahçeli’nin bu sözlere verdiği yanıt sirkatin söylemek şeklinde yorumlanması gerektiği kadar, bu çerçeve içerisine meşrudur da: Sarkık bıyıklılar olmayacak da badem bıyıklılar mı olacak?

Özel ordu kurarsanız, adam öldürmeye programlanmış bir güç yaratırsanız buna uygun bir ideolojik dayanak da bulacaksınız. Ve o dayanak ya milliyetçiliği ağır basan gericilikte ya da İslamcılığı ağır basan gericilikte bulunabilir. Silahlı kuvvetlerin profesyonel olanına meftun olduğunu artık bildiğimiz Mümtazer Türköne, dünkü köşe yazısında aynen bunları söylüyor ve bu iki dayanağın ayrılmazlığına işaret ediyor: “Özel Harekât timleri PKK karşısında başarılı oldu. 28 Şubat sürecinde polisten çekinen darbeciler öncelikle bu timleri dağıtmış, ellerindeki silahları toplamıştı. Bugün tartışılan profesyonel ordu ve özel eğitimli terörle mücadele birimlerinin 90'lı yıllarda etkili olan modeli işte bu Özel Harekât birimleri idi. Hüseyin Çelik'in verdiği hüküm yanlış. Bu özel polis birlikleri o yaygın kanunsuzluk döneminde bile, jandarma ve diğer askerî birimler gibi hukuk dışı işlerle birlikte anılmadılar. Özel Harekât polislerinin üç hilalli yüzüklerle veya tabanca kabzasına yapıştırdıkları Bozkurt resimleri ile siyasî kimliklerini açığa vurmaları yaygın görülen bir durumdu. Ancak sarkık bıyığı da aşan bu somut siyasî kimlik beyanlarını bile MHP'lilerin terörle mücadelesi olarak değil, terörle mücadele eden birimlerin siyasî destek arayışı veya bir siyasî kesim ile özdeşleşme arzusu olarak yorumlamak gerekir.”

Aynı süreçte Hizbullah’ın da Güneydoğu’da neler yaptığını ve bunların aynı Özel Harekat timleriyle bağlantısını hatırlatmaya gerek var mı? Kim bilir, belki Türköne bir süre sonra, “28 Şubat Hizbullah’a da darbe indirdi” diyerek İslamcı militanların geri çağırılmasını da meşrulaştırmaya kalkar.

Bu tartışmalardan çıkan sonucu bir kez daha yineleyelim: AKP’nin “Kürt sorununu ben çözerim” iddiası ve bunun arka planına yerleştiren model iflas etmiştir. Şimdi “terörü bitirmeye varım” noktasındalar ve bu doksanların ortası anlamına geliyor. Bu tırmanışta inisiyatifi TSK’ya teslim etmeme gayreti içindeler profesyonelleşme konusunda bu kadar bastırmalarının bir sebebi de bu…

Gelinen noktada bu baskının uluslararası bir boyut kazanmaması ise sürpriz olur. İflas eden modelin arkasında ABD vardı, şimdi aynı modele yine ABD’nin desteğini alarak profesyonel ordu yaması yapmaya çalışıyorlar. O zaman soru şudur: Karşılığında ne verilecek? Eski modelin Vaşington’a sunduklarının, yani Barzani’ye uluslararasılaşma olanağı bahşedilmesi, Irak dengelerine bu veçheden müdahale edilmesi artık kesmez. Hem AKP’nin bunu beceremeyeceği görüldüğü için hem de Obama yönetiminin bir kez daha İsrail’li bölge “çözümlerine” daha teşne hale gelmiş olması nedeniyle…

Ortadoğu-Kafkasya bölgesinde son dönemde bir kez daha yay gibi gerilmeye başlayan siyasi tansiyon ABD’nin “daha fazlasını vermeniz lazım” dediğinin işareti kabul edilmeli. İran’la ABD arasındaki “casus” itiş kakışı, BM’den çıkan yaptırım kararı ve İsrail ve ABD’nin geniş anlamdaki coğrafyaya yaptıkları askeri yığınağa büyük bir ivme kazandırması gerilimi tırmandırma politikasının akla ilk gelen göstergeleri. İran’la ulaştırma ve enerji anlaşmaları imzalayan Ermenistan’ın NATO’nun etki alanına sokulması ve Kars sınır kapısının bu kez açıktan NATO mühimmatının sevk edilmesi için açılması tartışmaları da Obama’nın “daha ne vereceksiniz?” sorusunun hızla somutlaştığının kanıtı sayılmalı.

İslamcı ve liberal kesimin profesyonelleşme tartışmalarında bu denli bastırmalarının bir diğer nedenini de burada buluyoruz: Sözleşmeyle bağlı silahlı birlikler kış boyu yatacak değil ya, Karabağ’da Ermeni ordusunun boşaltacağı rayonlarda NATO gücü altında neden görev yapmasın örneğin? Türköne ve Koru gibileri biraz da bu yüzden “yeni ordu”nun ne kadar verimli olacağını anlatıp duruyor olmalı. Geleceği düşünüyorlar “yatacak değiller ya, bu sayede iş güç sahibi oldular…”

Ve bu tartışmanın gösterdiği son bir nokta… İki yıl öncesinin taraflaşması anlamını yitirmiş bulunuyor. AKP’nin “açılım modeli”ne fit olan TSK, profesyonel birliklerin kurulmasına, Kamu Güvenliği Müşteşarlığı’na, yani İçişleri Bakanlığı’na bağlı sınır devriyelerinin oluşturulmasına ve polis teşkilatına bağlı yeni Özel Harekat dairesinin restorasyonuna da onay vermiş bulunuyor. CHP, MHP ve sermaye partileri aynı şekilde yapılmak istenen bu yamaya desteklerini beyan ediyorlar. Hepsi buradan kendilerine açılacak “olanakları” kollamakla meşgul ve hepsi “bitaraf” olmuş durumdadır.

Deneyimsiz ve eğitimsiz askerlerin yerine geçecek profesyonel birlikler akan kanı durduracakmış. Geçmişte durdurdu mu? Ya da yarın Karabağ’da, öbür gün belki Abhazya platolarında, ertesinde Afganistan ve Pakistan dağlarında NATO bekçiliği yapacak bir güç mü akan kanı durduracak? Şu “vesayet karşıtlarının” oligarşi meftunluğuna bakar mısınız?