“O Müslümanların” İpiyle Kuyuya İnilir mi?

Yılbaşından önceki hafta Kanaltürk’te Balçiçek Pamir Karşıt Görüş programına İsmet Özel’i konuk etmiş. Programı izlemedim, ama aşağıda aktaracağım sözleri sarf ettiği kısmı internette bir video paylaşım sitesinde izleme olanağı buldum. Özel, din, kimlik ve benzeri başlıklarda konuşuyor ve tahmin edileceği gibi ağzından “bal” damlıyor... Sağda solda okuyoruz, örneğin “bana göre kafirle çatışmayı göze alan Müslüman’a Türk denir” demiş bir yerde… Ardından Alevilik mevzuuna giriş yapmış.

Önce Alevileri Haçlı Seferleri’nden sonra dağa sığınan gayrimüslimler olarak niteliyor. Ardından da şu sözler geliyor: “Türk olmayana ‘gavur’ denir. Gavurda akıl olsa Müslüman olurdu. Aleviler de Müslüman olamazlar. Aleviler, Haçlı ordularının Anadolu’daki kalıntıları. Anadolu sadece Türk yurdudur. Alevilik ilkelliktir. Bunu herkes kolaylıkla gözlemleyebilir. Aleviler, Haçlı Seferleri başarısızlıkla sonuçlandıktan sonra burayı terk etmek istemeyen Avrupalılardır”.

Şaşırmıyoruz. Milli Gazete’deki köşesinde Sivas katliamıyla ilgili yazdığı şu cümleler aklımıza geliveriyor: “Aziz Nesin gibilerin kendilerini güvenlikte hissetmeleri için, Sırp (veya Grek, Ermeni, Rus veya Amerikan) uçaklarını Sivas semalarında görmeleri mi gerekiyor? Giderek olayların Türkiye'de yaşayan insanları şöyle bir tercih karşısında bırakmaları ihtimali kuvvet kazanıyor: Ya Müslüman Türkiye veya hiç!”

Soldan ve solculuktan boşanırken vicdanın ve aklın da içi boşalıyor. Bunu söyleyip geçebilirdik. Geçemiyoruz…

Çünkü evvela, Pamir’in programında Özel’in İslamcı-faşist cümleleri kustuğu bölümü, andığım video paylaşım sitesine koyan zatın görüntünün altına düştüğü not dikkatimizi çekiyor: “Eski komünist İsmet Özer’den çok tartışılacak açıklamalar…”

Bir yorumcunun yaptığı düzeltmeyi de ekleyelim: “Sayın hayyam60 kardeşim, konuşmacının adı ‘İsmet Özer’ değil, ‘İsmet Özel’”... “Paylaştığı” görüntüdeki adamın adını bile bilmeyen “hayyam60 kardeşim”, onun “eski komünistliğini” biliyor. Münferit bir vaka mı saymalıyız bilemiyorum, ama pek öyle olmasa gerek…

Bunu geçelim ve İsmet Özel namının izini sürerek bir başka yere, Soner Yalçın’ın “Bu Dinciler O Müslümanlara Benzemiyor” kitabına gelelim. Yalçın, kitabın hemen ilk bölümünde, “solcular özeleştiri yapmalıdır” alt başlığını taşıyan kısa bir pasajda şunları yazmış:

“Üç inançlı aydını tanıtmaya çalıştım:

“Nurettin Topçu, Cemil Meriç ve Nezihe Araz.

“Üçü de Türkiye solundan gerekli özeni/ilgiyi görmedi.

“Niye?

“Ve yalnızca üç isim mi?

“Fahri Fındıkoğlu, Osman Yüksel Serdengeçti, Remzi Oğuz Arık, Tarık Buğra, H. Hüsrev Hatemi, Hilmi Ziya Ülken, Rasim Özdenören, Mehmet Kaplan, Ali Bulaç, İsmet Özel, D. Mehmet Doğan, İsmail Kara…

“Neden bu aydınlar sağcılara ‘iteklendi!’

“Solcular ve Müslümanlar arasına hangi tarihsel süreçte kimlerin girdiğini yazmadan önce çuvaldızı kendimize/solculara batırmalıyız.

“Hikmet Kıvılcımlı, Doğan Avcıoğlu, Mihri Belli gibi birkaç sosyalist haricinde Türkiye solu nedense kendi topraklarının kültürüne karşı hep soğuk durdu.”

İsmet Özel’in izini bir de burada ve “solcular özeleştiri yapmalıdır” çağrısı altında buluyoruz.

Haksızlık etmeyelim Soner Bey’in İsmet Özel’in faşist sanrılarının, dinci hezeyanın her bir sözüne tiksintiyle baktığından şüphem yok. Kaldı ki bahsettiğimiz programın yayımlanmasından sonra odatv.com’da Özel’i yerden yere vuran birçok yazı kaleme alındı ve Soner Bey’in bu yazılarda yapılan eleştirilere herhangi bir rezervi olmadığına eminim. Fakat yine de “Soner Yalçın özeleştiri yapmalıdır”…

Çünkü İsmet Özel ve onun soyundakilerin ağzının köpürmesine de ilk defa rastlamıyoruz. O halde Soner Bey’in bir talihsizlik eseri listesine Özel’i de katmış olduğunu söyleyecek kadar yumuşak da olamayacağız.

Diğerleri mi? Döküm yapmak için yerimiz yok, ama şu kadarını söylemek gerekli: Bir ara Zaman’da, daha sonra Vakit’te ve Akit’te mürekkep akıtan, Taceddin Dergâhı müridi Mehmet Doğan’dan ya da yine Zaman’ın kurucularından olan ve cemaatin gazetesine “nur” indiren Ali Bulaç’tan Amerikancı dinciliğe, “ılımlı İslam’a”, serpilen AKP sermayesine karşı bir direnç beklemiyoruz. Sadık Albayrak’ın vicdanına ket vurulmuş olmasına hayıflanacak ya da Rufailiğin kentliliğinden medet umacak durumumuz da yok. Adnan Oktar da “kentli”, kaç yazar?

Türkiye’de İslamcı hareket şekil değiştiriyor Yalçın kitabında bunu enine boyuna anlatmış zaten. Bu dönüşümün bir boyutu da İslamcı “aydınların” başkalaşması Fehmi Koru misali, otuz sene evvel daktilosuyla “mücahitlik” yapanların bugün yandaş medya parasıyla kaçak yalı müteahhitliğine zıplamalarıdır. Dönüşüm, sağın “aydınları”nın bütününü bağlar, burada vicdan aramak, ahlaklı olan/ahlaksız olan ayrımını zorlamak beyhudedir. Cemil Meriç, Nezihe Araz vesaire, bunlar Türkiye İslamcı hareketi açısından artık geride kalmıştır. Sahip oldukları “aydın” vasfını ise soldan aldıklarına borçludurlar. Ama artık Türkiye dinciliği solun tedrisatından geçip, sağa yalpalayan münevver türünü dışarı kusmuş bulunuyor.

Soner Bey’in özeleştiri çağrısında kanımca daha önemli nokta, solun “kendi topraklarının kültürüne karşı hep soğuk durduğu” tespitidir. Soğukluktan ne anlaşılması gerektiği tartışılmalıdır, ancak eğer kastedilen solun bu toprakların kültürünün bir parçası haline gelmeyi başaramadığı, ona dışsal ve yabancı kaldığı ise burada söyleyecek bir çift sözümüz var.

Birincisi, doğrudur, anti-komünist propagandanın en etkili vurgularından bir tanesi “komünistlik dinsizlik” eşitlemesidir. Ancak bu tersinden şu anlama da gelir: Cisminden bağımsız olarak, Türkiye’de siyasi aktörler içinde dincilikle en fazla derdi olan, daha doğrusu gerçekten derdi olan tek özne komünistlerdir. Halkın inançlarına saygı, dinin siyasal alanın dışında tutulması savunusu konusunda en tutarlı, daha doğrusu tek tutarlı özne de komünistlerdir. Bunun güncel siyasi bağlamla birlikte topluma daha fazla anlatılması ihtiyacı bir vakıadır ve bir kenara kaydedilmelidir.

Ancak bu noktada bel bağladığımız kaynak aydınlanma ve sosyalizm düşüncesinin kendisidir, çünkü sola karşı yürütülen bu propagandanın odağında sosyalist ideolojinin toplumsallaşma olanaklarının çanına ot tıkama gayreti vardır. Yani Cemil Meriç’in, Nezihe Araz’ın ipiyle kuyuya inecek değiliz. İsmet Özel’in ipiyle kuyuya inmeyi bırakın, o ipin ucundan bile tutmayız…

İkincisi, yanlıştır, çünkü sol bu toprakların, bu halkın kültürüne dışsal değildir, hiç de olmadı… Kültürden, yani ideolojiler alanından bahsediyoruz ve bu alanda isimle cisim her zaman örtüşmüyor. Sol için de böyledir, çünkü Türkiye sermaye sınıfının anti-komünist refleksleri hep çok güçlü oldu. Bu nedenle cisminden bağımsız olarak sol, hep bu toprakların kültürünün bir parçası oldu, ona içsel kaldı. Kurtuluş Savaşı’nda solu mu anımsatmalıyız? Sadece Suphi’lerden değil, Çerkez Ethem’den de bahsedelim. Tasfiyesinde “sol korkusu”nun etkisi ne kadardır?

Meselemiz isimle cisim arasındaki açıyı kapatma meselesidir bu toprakların kültürüne içkin olan solun, gerçek bir toplumsal kuvvete dönüştürülmesidir.

İsmet Özel mi? Soner Yalçın özeleştiri vermelidir…