'MİT krizi'nde nereye odaklanmalı?

Bugünlerde gazeteleri karıştırdığımızda, Türkiye basının nasıl bir istihbarat bataklığına dönüştüğünü en çıplak haliyle görüyoruz. “Zaten biliyorduk görmek için MİT Müsteşarı’nın savcılığa buyur edilmesine verilen tepkilere bakmaya gerek yok” denilebilir.

Evet, görüyorduk. Ancak bu ilişkilerin bu boyutlarda ifşa edilmesi karşısında yine de hayrete düşmemek güç.

Ve kuşkusuz istihbarat aleminin MİT’iyle, Emniyet’iyle bu kadar etkili olduğu bir camiada CIA’nın, Mossad’ın nal topladığını düşünmek abesle iştigal olur. Onu da biliyoruz.

Kimin hangi istihbarat koluyla düşüp kalktığını, kimin kimle çatıştığını, hangi hesabın peşinde olduğunu vs boş verelim. Zaten bu kollar birçok yerde sarmaş dolaş bir halde üstelik bugün çatışan güçlerin yatakları aynı. Bu kolları ayrıştırma, yatakları tasnif etme çabasından analitik akıl değil, olsa olsa akıl yitimi çıkar.

Biz o sarmaş dolaş kolların arasında gezinenlerin hep bir ağızdan dile getirdikleri, dile getirirken hem ifşa hem de provoke ettikleri unsurlara odaklanalım. Bunlardan bir tanesi şöyle özetlenebilir: “Bölge yangın yerine dönmüş, Suriye’de tansiyon had safhaya çıkmışken…”

Hep bir ağızdan bunu söylüyor, Suriye’ye ve bölgeye işaret ediyorlar.

Bunu görüyorduk ki, savcılığın MİT'in Hatay Bölge Müdürü’nün gözaltına alındığı, bazı MİT görevlilerinin de hakkında yakalama kararı çıkarttığı iddiası gündeme geldi taze taze... Henüz doğrulanmamış bulunan iddiaya göre Türkiye’ye sığınan bir albayın Suriye’ye teslim edilmesi olayı araştırılıyor. Hatay Bölge Müdürü de bu nedenle gözaltına alındı deniliyor. Söz konusu albayın bir ara Özgür Subaylar Hareketi adlı bir örgütlenmenin sözcüsü olarak beliren Hüseyin Harmuş olduğu tahmin edilebilir.

Hatırlanacaktır, Hüseyin Harmuş eylül ayında Türkiye’ye geldikten sonra ortadan kaybolmuş, sözcülüğünü yaptığı hareket bu konuda Türkiye emniyetini suçlamıştı. Yine iddiaya göre Albay Harmuş, Antakya’da MİT görevlileriyle ve Türkiye’de yapılandırılan bir dizi “muhalif” örgütle görüştükten sonra sırra kadem basmıştı. Aynı Harmuş eylül ortasında Suriye devlet televizyonunda itiraflarda bulunarak, Türkiye’de Müslüman Kardeşler temsilcileriyle görüştüğünü ve örgütün kendisine “ne yapabilirsin” diye sorduğunu söylüyordu. Harmuş ayrıca örgütün kendisine “Türk hükümeti eliyle, Türkiye-Suriye sınırında bir tampon bölge oluşturmayı tavsiye eden bazı taraflar var” dediğini aktarıyordu.

KCK davası üzerinden gündeme gelen MİT soruşturmasının bir ucunun bu meseleye bağlanması ihtimali, henüz bir iddia düzeyinde olsa da, meselenin hayli ilginç bir boyut kazanacağını düşündürüyor. Bu iddialara Zaman’da bugün İhsan Dağı’nın yazdığı şu satırları da ekleyelim:

“Ancak oldu-bittiler de ihtimal dışı değil. Türkiye'ye yönelik Suriye'den gelen bir saldırı hem NATO'nun hem de Türkiye'nin bu konudaki tereddütlerini kırabilir. Ancak Suriye hükümetinin böyle bir yanlışa düşmesi beklenmez. Ahmakça olur bu... Tabii Suriye'den böylesi bir açık saldırı gelmeden de 'Suriye saldırdı' havası oluşabilir. Sınırda bazı karışıklıklar ve hatta bazı PKK eylemlerinin Suriye'den geçişlerle gerçekleştiği gibi iddialar da Suriye'ye karşı bir askerî hareketlenmeyi başlatmaya yetebilir. Dahası, Esed yönetiminin son günlerde iyice artırdığı şiddet dalgasının Türkiye'ye yönelik kitlesel göçlerle sonuçlanması da müdahale fikrini haklılaştırabilir.”

Harmuş’un iddiasına göre, Müslüman Kardeşler’in kendisine aktardığı senaryoyu bir Zaman yazarı köşesinde yazıyor ve aynı gün, Harmuş’u Suriye’ye teslim ettiği ileri sürülen MİT mensubu hakkında savcılık soruşturma başlatıyor!

Birkaç olguyu daha alt alta yazarsak, resmin hiç değilse bu kısmını daha net görürüz.

Geçen hafta sonu Arap Birliği’nin Suriye planını Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nden geçirmeyi başaramayan ABD’nin “asker toplama” turlarına çıktığı görülüyor (bu konuyla ilgili soL’un şu haberi önemli: ABD Suriye'ye karşı asker mi topluyor?) Suriye’de Baas yönetimine karşı savaşan silahlı güçlerin giderek ölçek büyüttüğü, konvansiyonel silahlara kavuştuğu ve Humus’taki çatışmanın bu durumun bir yansıması olduğu anlaşılıyor (soL’un bu konuyla ilgili şu haberi de önemli: Suriyeli muhalifler Humus'ta tankla saldırdı, görüntülerini yayınladı).

Kimin elinin kimin cebinde olduğunu anlamaya çalışmak boş iş bunlara odaklanmak saçmalığın daniskası…

Ama şüphesiz birçok boyutu olan bu sürecin nereye gittiğini kavramak için yeterli veriye sahibiz. “Hakan Fidan İsrail’in hedefi oldu” diyen, MİT krizinin “Davutoğlu ABD yolundayken çıkartıldığına” işaret eden basındaki bazı AKP taraftarları kendi adlarına haklı olabilirler. Fakat esas mesele bu tür iddiaların şaşırılacak bir tarafı olmadığı gibi, bir öneminin de olmaması… ABD, İsrail ve AKP’nin Suriye-İran ve bölge konusundaki politika ve yaklaşımlarında bir örtüşmezlik var mı? Yok. Politika örtüşüyorsa, tartışma olsa olsa zamanlama, müdahalede üstlenilecek rollerin dağılımı vb teferruatlarla ilgilidir. AKP’nin bir Suriye operasyonuna ayak dirediğini, İsrail’in ise bunu kaşıdığını düşünmeninse herhangi bir temeli yok. Suriye müdahalesinin bir “bölge operasyonu” olduğu açıkken, bunun bir takım güçler tarafından Türkiye’nin mevcut iktidar blokundaki dengeleri test etmek üzere kullanılmak istenmesi ise, operasyonun doğasının beraberinde getirdiği bir sonuçtur yalnızca…

Önemli olan Yeni Osmanlı hülyalarını büyüten, çevresindeki ülkelere sistematik bir şekilde müdahale etme meşruiyetini kendisinde gören AKP iktidarının Türkiye’nin ve bölge halklarının başına açtığı belalardır. Çatışma, bu belaların bir felakete dönüşmesinin çok yakın olduğunu göstermektedir.