Füze blöfü

AKP, bir siyasi figür olarak Tayyip Erdoğan’ın “Türkiye’nin bağımsızlığının teminatı” olarak görülmesini mi istiyor? Son dönemdeki iki tartışmaya, Hakan Fidan ve Çin’le yapılan füze anlaşması, bakıldığında böyle bir izlenim doğabilir. Nitekim Dışişleri Bakanı önceki akşam bir televizyon programında bunu çağrıştıracak sözler etti. “Türkiye, toprakları başka ülkelerin rahatlıkla operasyon yapabildiği bir ülke değildir. Bu, bağımsızlığın bir gereğidir” sözünü örnek verebiliriz.

Doğrudan Erdoğan’ın adı geçmiyordu konuşmalarında ancak tartışılan konunun Erdoğanlı AKP’nin bölgeye yönelik liderlik iddiaları olduğu açık. Erdoğan’ın yerine MİT Müşteşarı’nın adı geçse de bu böyle… Hakan Fidan’ın tasfiyesinin Erdoğan’ın yenilgisi ve Yeni Osmanlı hayalinin sonu anlamına geleceği, Oslo görüşmeleri salvosunda Erdoğan’ın Fidan’a göğsünü siper etmesiyle kesinleşmişti.

Fidan eşittir Erdoğan Erdoğan eşittir Yeni Osmanlı… Bunlar artık herkesin bildiği eşitlikler.

Baştaki soruya dönelim: AKP’nin derdi Erdoğan’dan şimdi de bir “bağımsızlık sembolü” üretmek mi? Hakan Fidan iddialarına ilişkin AKP basının İsrail’e işaret eden yayınları, daha önemlisi Çin’le yapılan anlaşma bu anlama mı gelir?

Hayır. AKP’nin “bağımsızlık” kavramıyla kendi projesi arasındaki uyumsuzluğun farkında olduğuna emin olabiliriz. Yeni Osmanlıcılığın kitabının ilk satırında “ABD çıkarlarıyla uyum” yazıyor. Bundan vazgeçmek projeyi kökten değiştirmek anlamına gelir ve bu gazetede sık sık tekrarlandığı üzere, durum, ABD açısından da henüz bu noktada değil.

O halde tartışılan ne? Çin blöfü nereden çıktı örneğin?

Tartışılan Erdoğan’ın otoritesidir ve bu da esas olarak AKP Türkiyesi’nin bölgedeki hareket alanının sınırları tartışmasıdır. Buna isterseniz tasmanın uzunluğu tartışması da diyebilirsiniz. İşte Türkiye’nin bağımsızlığı, AKP tarafından bu sınırlar içerisine hapsedilmek istenmektedir.

Gelelim Çin’le yapılan füze anlaşmasına. Bunun bir blöf olduğunu ilkin Abdullah Gül söyledi, son olarak da Davutoğlu… Sürekli şunu tekrar ediyorlar: Henüz nihai karar alınmadı…

Bağımsızlık ilkesiyle hareket eden bir iktidarın böylesine kritik bir kararı bu şekilde tartışması mümkün olabilir mi? Karar kritik çünkü “nihai” hale geldiği takdirde Çin, ilk defa NATO üyesi bir devlete önemli bir askeri teknoloji satmış olacak.

Yunanistan’da da Rus S-300’lerinin NATO sistemleriyle uyumlu hale getirilmediği biliniyor. Dolayısıyla, bu konu söylendiği kadar önemli değil denilebilir. Ama kanımca bu, birkaç nedenle yanlış olur. Birincisi, Rusya silah piyasasında bükülemediği için öpülen bir eldir Çin ise bu alana yeni girmektedir. İkincisi, Rusya, askeri alanda da geniş anlamda Ortadoğu’nun içindedir ve çok boyutlu bir Ortadoğu stratejisiyle hareket etmektedir. Çin’in durumu, bir kez daha, farklı. Diplomasisini pragmatik bir stratejiyle ve ticari önceliklerle yürüten Çin’in, Ortadoğu’daki bir NATO üyesine kritik bir askeri teknoloji satmaya karar vermesi, stratejik bir adım olarak da algılanabilir.

O halde anlaşma önemsenmelidir. Ancak bundan sonrası hiçbir şekilde ciddiye alınamaz. Çünkü ortada AKP tarafından çok acemice yapılan bir blöf var. Elde edilmek istenen ise Erdoğan’ın otoritesini yeniden tesis etmektir.

Nitekim Davutoğlu aynı programda, “yapılmak istenen yeni Türkiye paradigmasını sarsmak” sözleriyle bunu açıkça dile getirmiş oldu. Bağımsızlığımızı, sultanın tahtında kalmasıyla eşitleyenler ABD’ye blöf yapmaktadır.