Erdoğan’ın ecdadı

Başbakan Erdoğan’ın Muhteşem Yüzyıl dizisi hakkında sarf ettiği sözlerin yankıları devam ediyor. Başbakan, Kütahya’da hava alanı açılışında yaptığı konuşmada, “Bizim öyle bir ecdadımız yok. Biz öyle bir Kanuni tanımadık. Biz öyle bir Sultan Süleyman tanımadık. Onun ömrünün 30 yılı at sırtında geçti. Sarayda o gördüğünüz dizilerdeki gibi geçmedi. Bunu çok iyi bilmemiz, anlamamız lazım. Ben o dizilerin yönetmenlerini de o televizyonların sahiplerini de milletimin huzurunda kınıyorum. Bu konuda da ilgilileri uyarmamıza rağmen yargının da gerekli kararı vermesini bekliyoruz. Böyle bir anlayış olamaz. Bu milletin değerleriyle oynayanlara milletçe gereken dersin, cevabın hukuk içinde verilmesi gerekir” diyordu.

Başbakan’ın eski basın danışmanı Akif Beki, bugün Radikal gazetesindeki köşesinde Erdoğan’ın sözlerini “tefsir etti”. Erdoğan’ın lakırdılarını anamlandırmaya çalışan Beki’ye göre, Başbakan’ın bahsettiği “sorun”, özünde bir “izleyici sorunu”.

Her şeyin olduğu gibi, hakiki reyting ölçümlerinin de başı olduğu anlaşılan Başbakan’ın izleyici çoğunluğunun talep ve tepkilerine tercüman olmaya çalıştığını iddia eden Beki, anketlerde “muhafazakarlaşmış” görünen toplumun ekran başına geçince “şaştığını” ileri sürüyor.

Yani anketlerde muhafazakarmış gibi yapan ahalinin gözü ekran başına geçtiğinde kayıveriyor. Ankette mütedeyyin görünen o zatı siz bir de eline televizyon kumandasını aldığında görün! Şehvet içinde Muhteşem Yüzyıl’dan, Behzat Ç’ye, oradan (sümme haşa!) İşler Güçler’e takılıyor. Yaşadığı bu günah dolu dakikaların ardından, pişmanlıkla “Kurtar bizi Sultan’ım!” diye ağlaşıyor.

“Tefsir”de hata olmaz…

Beki böyle görüyor ve ekran başında şeşibeş olan izleyicinin feryadına tercüman olan Erdoğan’a şu soruyu soruyor: “Ekranları zorla muhafazakarlaştırmak gibi netameli bir yoldansa TV kumandalarını muhafazakarlaştırmanın bir yolu bulunamaz mı?”

Acaba şartlı refleks oluşturmaktan mı bahsediyor? Örneğin Muhteşem Yüzyıl’ın oynadığı saatlerde Star’ın olduğu kanala basmaya kalkışan zındığa parmaktan birkaç yüz volt elektrik verilmesi mi savunduğu?

Hayır!

Akif Beki’nin daha cin bir fikri var: Muhafazakar dizi arzını artıralım. Saray entrikaları yerine kılıç kalkanı öne çıkaran bir ecdat versiyonu sunalım.

Böylece ekran başında şaşa şaşa sıkılan izleyici, “hep dram hep entrika, azıcık da aksiyon olsa” diyecek, gözü birazcık da ecdadının kılıcına kalkanına doğru dönecek. Aslında Acun’un da bu işe katkısı olur. Ekranlara çıkardıklarına börtü böcek yediriyor, orasını burasını oynattırıyor. Bunların bir de ecdatlı versiyonunu arz etse, kumandalar muhafazakarlaşır.

Ama bir sorun var. Beki’nin bahsettiği “arzı artıralım, talep nasılsa onu takip eder, şaşkınlar da yolunu bulur” formülü çoktandır deneniyor. Arz fena değil de, reytingler yerlerde…

Yine de Akif Beki kılıç kalkanlı ecdat arzını daha da artırmanın çözüm olacağında ısrarcı, çünkü piyasanın “gizli elinin” her şeye muktedir olduğuna inanmış. “Serbest piyasa koşullarında istediği seçeneğe ulaşmasını sağlamak, izleyicinin talep ve beklentilerine verilecek daha doğru bir cevap olmaz mıydı?” diye soruyor. Ama o yol çoktandır aranıyor ve piyasa denilen mekanizma bu başlıkta da işlemiyor.

Bir de insan sormadan edemiyor: O yolda devlet televizyonuyla yürümeyi önermek, biraz tuhaf olmuyor mu Akif Bey?

Beki’nin dizi sorununa “muhteşem” çözümünü, dinselleşmenin sürtünme yarattığı başka toplumsal başlıklara taşımaya kalkıştığımızda ise iş iyiden iyiye acayipleşiyor.

Zira Akif Bey'in bu kafayla, içki içilmesinden rahatsız olanların taleplerine de tercüman olan Başbakan’a üzüm arzının artırılmasını önermesi icap ediyor.