Davos Fatihi Suriye seferinde

İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırısı, bölge politikalarında sıkışan AKP’yi rahatlatabilir mi?

Niyetim asla Siyonizmin Filistin halkına yönelik bu aşağılık saldırısını soğuk bir analize konu etmek değil. Ancak ne yazık ki kan ve gözyaşının ortasında, emperyalizmin her yönüyle kirlettiği coğrafyamızda soğuk politik hesaplar üzerine değerlendirme yapmaya mecbur kalıyoruz. Ve bu hesaplardan ortaya çıkacak bakiyenin önemli bir bölümü Yeni Osmanlıcıların hanesine yazılıyor. Soru, bu bakiyenin AKP Türkiyesi açısından artıyı mı eksiyi mi göstereceği...

Erdoğan’ın Davos’ta yaptığı “van minüt” şovu Yeni Osmanlıcılığın dünyaya resmi olarak ilan edilmesiydi adeta. Erdoğan kaftanını giydi, Davos’a gitti ve oradan “Gazze’yi alarak” döndü.

Peki ya şimdi? İsrail bir kez daha işgal altındaki Filistin’i yakarken sultanın buradan yeni bir nişan kazanması olasılığı var mı?

Türkiye İslamcılığını böyle bir heyecanın sardığına şüphe yok. Ancak Erdoğan’ın “İsrail’le asla görüşmem” dedikten hemen sonra, “Obama’yı arayıp onunla konuşacağım” diye devam etmesinin pek de heyecan verici olduğu söylenemez. 2009’da “çocuk katilleri” diye kükreyen Erdoğan, bugün Obama’yı ikna edebileceği mesajlarıyla idare etmekte, ilk iş Müslüman Kardeş Mursi’yi devreye sokmayı düşünmektedir.

Demek ki köprünün altından epey su akmış. Artık AKP ve onun lideri ittifak içinde olduğu kuvvetlerle sarmaş dolaş vaziyette, diplomasi oyununun karanlık labirentlerinde geziniyor, önce Kahire’ye, oradan Vaşington’a koşuyor. Bu labirentin nereye çıkabileceğini ise Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç dile getirdi: “Mısır’ı aramak yetmez, doğrudan İsrail’le görüşmek lazım”.

Bu tablonun Çağlayan Adliyesi’nden görülen Mavi Marmara davasıyla cüşu huruşa gelen İslamcıların hevesini kursağında bırakacağı söylenebilir. Ancak onlar da iktidarla birlikte eğilip bükülmeye alışkın. Yeni bir Davos şovunun mümkün olmadığını görüyor olmalılar. Şimdi beklentileri, fetih ruhunun Filistin üzerinden Suriye’yi kuşatması…

Twitter’dan şakıyor bazıları: “Filistin’e ağlayıp Suriye’de susanlar bizden değildir!”

Bu koroya liberallerin de katılacağından hiç şüpheniz olmasın!

2009’dan bu yana köprünün altından akan sular, Erdoğan’ı artık buraya sürüklemiş bulunuyor. Fetih artık Gazze kapılarını değil, Şam kapısını zorlamak durumunda. “Filistin’den Suriye’ye kadar mazlum halklar” söylemi cuk oturacaktır. İslamcılara Siyonizmin katlettiği Filistinli masumla, Suriye’de İsrail silahıyla cihat peşinde koşan çember sakallıyı aynı kadraja sokmak yakışır.

Tam da bu noktada “İsrail neden şimdi Gazze’ye saldırdı” sorusunu bir daha sormak gerek.

Ocak ayında yapılacak seçim, yani İsrail’in iç politikası, faktörlerden biridir yalnızca. Daha önemlisi ise Siyonizmin ABD Başkanlık seçimlerinin ardından bölgedeki hareket alanını sınaması. Gazze operasyonunun Suriye’nin Golan üzerinden bombalandığı bir kesitte gerçekleşmiş olması bir bütünlüğe işaret ediyor.

Mevcut Suriye’yi Ortadoğu denkleminden çektiğinizde, Siyonizmin en başta Filistin’de eli serbest kalıyor. Artık Filistin’e vurdukça, İslamcıdan ve liberalden “Suriye’ye… Suriye’ye…” sesleri geliyor.

Elde ettiği sonuçlar ise Siyonizm açısından memnuniyet verici. Cuma günü Gazze’ye girişine izin verilen Mısır Başbakanı Hişam Kandil’in beraberindeki bir yeni muktedirin şu sözlerine kulak verelim örneğin: “Mısır, Filistinlilerin gerilimi tırmandırmasını arzulamıyor. Filistinlileri destekliyoruz, ancak bizim istediğimiz en kısa sürede bir ateşkes sağlanması.”

Bu sözler, Erdoğan’ın “katliam halinde ilk aranacaklar” listesinde kayıtlı Müslüman Kardeşler iktidarının İsrail’e karşı sertleşebileceği sınırları da gösteriyor. Erdoğan-Mursi ikilisinin Obama-Netanyahu ikilisi ile yollarının Şam’da kesiştiği muhakkaktır.

İslamcıların ateşi “Gazze’de ateşkes, Şam’a ölüm” sloganıyla soğuyacaktır. Davos Fatihi için fetih yolu Şam’a çıkmaktadır.