Cumhuriyet Mitingleri: İki Yıl Sonra Değişenler ve Değişmeyenler

Tarih geçmişte değil, içinde bulunduğumuz anda yazılıyor ve anlamını içinde bulunduğumuz anda, güncelde kazanıyor.

Gerek iki yıl önce yapılan, gerekse dün gerçekleştirilen Cumhuriyet Mitingleri'nin tarihini içinde bulunduğumuz "an"da nasıl yazmalı?

Mitingler şu anda, diğer başlıklar bir yana, laiklik başlığındaki toplumsal gerilimin daha uzun süre devam edeceğine işaret etmektedir. İki yıl önce "rejim değişikliği"ne direnmek noktasında bulunan kitlesellik, bugün rejime yabancılaşmış kitlelelerin tepkisi noktasındadır.

Cumhuriyet Mitingleri bir toplumsal direnci mi temsil ediyor? Hedefleri belli iki tarafın henüz bir sonuca bağlanmamış mücadelesinden mi bahsediyoruz? Tarih bu mücadeleyi kimin kazandığına göre mi şekillenecek?

Cumhuriyet Mitingleri, evet, AKP Türkiyesi'ne karşı bir toplumsal tepki anlamına gelmektedir, ancak AKP'nin temsil ettiklerine karşı toplumsal direnci ifade etmekten uzaktır. İki yıl önce de uzaktı, bugün de böyle...

Cumhuriyet Mitingleri, AKP Türkiyesi'ne yabancılaşmış yığınların tepkisidir. Ancak bir toplumsal dirençten söz etmek için örtülü de olsa sınıfsal çıkarların karşı karşıya gelişinden, çatışmasından bahsetmek gerekir. Rejime yabancılaşmış olmak, tek başına direnç için gerekli dirayeti sağlayacak kaynak olmanın uzağındadır. Cumhuriyet Mitingleri'ne rengini veren, geçmişte de bugün de, yığınsallığında kuşkusuz emekçi sınıfların da rol oynadığı, ancak bugün esas ifadesini orta sınıfların mevcut rejime yabancılaşmasında bulan bir tepkiselliktir.

Bu nedenle en belirgin niteliği AKP karşıtlığı olsa bile, halen "sağı da solu da birleştiriyoruz" diyenlerin temsiliyetinden kurtulamamaktadır. Bu nedenle iki yıl önce kürsüye taşıyarak, "birleşin, birleşin" diye sırtından ittirdiği Baykal'ın imamlı, Kuran'lı seçim çalışmasını görmezden gelmektedir. Bu amorfluk belirli bir şekle ulaşamayan, kitlelerin bilincinde nitel bir sıçramaya zemin olması henüz mümkün olmayan yabancılaşmanın ürünüdür.

Yabancılaşan kitleleri bir araraya toplayan belirgin özellikler yok mu? Evet var. Dün mitinge katılan insanların hemen hemen tamamı şunları söylüyordu: Ülkeye sahip çıkıyoruz, laikliğe sahip çıkıyoruz, hukuksuzluğa karşı çıkıyoruz, Atatürk devrimlerine sahip çıkıyoruz... AKP Türkiyesi'ne yabancılaşmanın kitleleleri bir araya getiren unsurları bunlar. Ancak bu başlıkların rejime yabancılaşmanın ötesinde, AKP eliyle dönüştürülen düzene karşı direnç ve mücadele isteğine işaret etmediği de açık. Mücadele örgütle olur ve Cumhuriyet Mitingleri'nin geçmişte de bugün de örgütlü mücadele arayışına işaret ettiği söylenemez.

İnsanları sokağa çıkaran başlıkların da, rejime yabancılaşan kitlelerin de asla küçümsenmemesi gerekiyor. Ancak Cumhuriyet Mitingleri'nde iki yıl sonra değişmeyen bir nokta da burada aranmalıdır: Söz konusu yabancılaşma farklı bir sınıfsal renk kazanmadığı sürece bir dirence ve mücadeleye dönüşmesi mümkün olmayacaktır. Ve iki yıl önce olduğu gibi, bugün de böyle bir dönüşümün gerçekleşmesi solu çağırmaktadır.

Peki Kemalizm?

Bu konuda da geçen iki yıl içinde değişmeyen tespit şu olmalıdır: Solun Kemalizmle nasıl ilişki kurduğu değil, Kemalizmin solla nasıl ilişki kurduğu önemlidir. Dün bir kez daha görülen budur.

"İki yılda neler değişti?" sorusuna gelince...

Mitingler bağlamında şunlar not edilebilir. İki yıl önce siyasi hedefi cumhurbaşkanlığı seçimlerini ve genel seçimleri etkilemek olan mitingler, kendiliğinden bir hareket olmaktan ziyade ordu, yargı ve üniversitelerin belirli bir toplumsal destek arayışına yönelmelerinin ürünüydü. Dün gerçekleşen miting, ne bu anlamda tanımlı bir siyasi hedefe ne de devletin bu üç kritik kurumunun açık yönlendirmesine tabidir.

Buradan bir olumlu, bir de olumsuz sonuç çıkmaktadır.

Olumlu olan, dünkü mitingin kendiliğindenlik katsayısının iki yıl öncesine göre daha yüksek olmasıdır. Ordunun desteği mi? Liberal-İslamcı gazetelerin ağız birliği etmişçesine Mukaddes Eruygur'un, Büyükanıt'ın Dolmabahçe Mutabakatı'ndan sonra mitinglere desteğini çekmesinden dem vurduğu ses kayıtlarına gönderme yapması boşuna değil. Yargı mı? Dünkü mitingin hakim özelliği Ergenekon davasına karşı duyulan tepkilerdir ve liberal-dinci cenahın sloganları "hukuka müdahale", "Ergenekoncuların mitingi" vesaire olmuştur. Üniversiteler mi? İki sene önce rektörlükler düzeyinde örgütlenen katılım, bu defa öğretim elemanları derneği düzeyine gerilemiş, açık bir rütbe tenziline uğramıştır.

Bu kurumların gölgesi hiç yoktur denilemez dün alanda iki yıl öncesinin "ruhu"nu arayanlar, başta mitingin organizatörleri olmak üzere, muhakkak vardır. Ancak o ruh artık ne kadar çağırılırsa çağrılsın masayı tıklatmayacaktır. O halde dünkü katılımın kendiliğindenliği, katılım iki yıl öncesinin kitleselliğinin gerisinde kalmış olsa bile, daha fazladır.

Olumsuz olan sonuçsa kanımca şudur: Mitinge katılan kitlenin iki yıl öncesine göre siyasi talepler başlığında nitel bir sıçrama yapmaya karşı dirençli olması, yönsüzlükte ısrarcı olmasıdır. Yenilgi psikolojisi, kim ne derse desin, bu durumun ortaya çıkmasında önemli bir faktördür. 29 Mart sonuçları bu psikolojiyi bir ölçüde dağıtmış, ama aradan geçen iki yıl, kitlesellikten de epey bir eksilmeye neden olmuştur. Bu eksilmenin iki yıl önce "hedef" olarak tarif edilenlerle ilişkisini kurmaya çalışmaktansa, her şeye rağmen alana gelen kitlenin büyüklüğünün altını çizmek, "rejime yabancılaşma"dan "düzene karşı mücadele"ye geçiş konusunda bir direnç olduğu anlamına gelmektedir.

Şu anlaşılıyor: "İki yılda ne değişmedi?" sorusu daha önemlidir.

İki yılda "rejim değişikliğine" direnmekten, rejime yabancılaşmaya geçilmiştir. Meselenin rejim değil düzen olduğunun görülmesi, buradan düzene karşı mücadeleye geçilmesi ise kendi kitleselliğini yaratan sola ihtiyaç duymaktadır. İki yılda değişmeyen budur. Ve sol, rejime yabancılaşan kesimlerin yüzünü kendisine çevirmesini sağlayamadığı takdirde yabancılaşmanın apatiye, umursamazlığa, dönüşmesi kaçınılmazdır.