Çakıl taşı değil Mavi Marmara

Alper Birdal'ın “Çakıl taşı değil Mavi Marmara” başlıklı yazısı 03 Şubat 2013 Pazar tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Ahmet Davutoğlu’nun Belgrad yolculuğunda gazetecilere söylediklerini dehşet içinde okuduk dün gazetelerde. “Kendi masum sivil halkına karşı 22 aydır havadan uçaklarla karadan tankla ve topla saldıran Suriye ordusu, niye İsrail’in bu operasyonuna karşılık vermedi? Niye İsrail uçakları Esad’ın sarayının üzerinden uçup ülkesinin onuruyla oynarken bir çakıl taşı bile atmıyor” diye soruyordu Dışişleri Bakanı.

AKP döneminde hariciye üslubunun dolmuş değnekçiliğinden hallice olduğunu birçok defa yazdı bu gazete. Bir ara dillerine “artık Dışişleri’nde monşerler dönemi kapandı” lafını dolamışlardı. Monşerlerin yerini sadece bir avamlığın aldığını düşünmek ise yersiz. Kullandıkları üslup avam değil, halkçı hiç değil zira. Artık paçalarından akan bir küstahlık ve kibir söz konusu olan. Bu nedenle sürekli çam deviriyorlar.

Bunu geçelim ve şu “çakıl taşı bile atmıyor” konusuna dönelim küstahlık ve kibrin kaynağını da daha iyi anlayabiliriz.

Ahmet Davutoğlu acaba bu lafları ederken birilerinin çıkıp kendisine “Mavi Marmara’da dokuz kişi katledildi. Siz bir çakıl taşı atabildiniz mi peki?” diye sorabileceğini hiç aklından geçirdi mi?

Uçağına aldığı gazetecilerin kendisine bu soruyu sormayacağını bilir elbette. Ama sözlerinin ertesi gün gazetelerde yayınlanacağını düşünmüş olmalı.
Evet, AKP hükümeti Mavi Marmara’daki katliam sonrasında bir yaygara kopardı. Bu doğru. Peki, sonuç ne? Türkiye’de açılan göstermelik bir dava. İsrailli sorumlular gıyaben yargılanıyor, İsrail basını da bununla dalga geçiyor. Herkes, şu meşhur İsrail’in Türkiye’den özür dilemesi ve tazminat ödemesi mevzusunun, AKP’nin İsrail’e ne vereceği sorusuna bağlı bir pazarlığın unsuru olduğunu biliyor.

Patriot’ları alırsınız, karşılığında İsrail’in NATO toplantılarına katılımına koyduğunuz vetoyu kaldırırsınız. Daha fazlasını verirsiniz, belki bir özür kopartırsınız.
İşler böyle yürüyor ve işlerin böyle yürüdüğünü de herkes biliyor.

Bilip de bilmezden gelmeyi tercih edenler, kulağının üzerine yatanlarsa, AKP’nin yeni Osmanlıcı projesinde bilfiil misyon üstlenmiş aktörler yalnızca. Daha fazlası değil. “Hükümetimiz İsrail karşısında dimdik duruyor, İsrail özür dilemeden diplomatik ilişki kurmuyor” masalını anlatmaya devam edenler İHH’cılar, şucular bucular...

Bu masalın arkasının nasıl geldiğini de biliyoruz. Siyonizmin bombaları bir kez daha Gazze’yi yerle bir ederken sayıklıyorlardı “Gazze’de İsrail Şam’da Esed” diye. Davutoğlu herhalde bu soytarıların sayıklamalarına güvenerek, bu sefer Şam’ı bombalayan İsrail’le Esad’ın işbirliği yaptığı gibi kargaları bile güldürecek bir iddiayı ortaya atmış olacak.

Bu kadar saçmalamak ve bu kadar küstah olmak için ise ya deli ya da fazla rahat olmak gerekiyor.

Örneğin İbrani Üniversitesi’nde çalışan İsrailli bir “Suriye uzmanının” bir Amerikan gazetesine söylediği, saldırının ABD ve Türkiye ile birlikte koordine edildiği iddiasının hiç gündeme gelmeyeceğini düşünmek için de bu iki durumdan biri geçerli olmalı.

Mesele sadece birilerinin bir yerlerde ettiği bir sözden ibaret olsa, rahat olabilirler. Ama ortada apaçık bir gerçek var. Türkiye kuzeyden, İsrail güneyden Suriye’yi vuruyor. Türkiye’nin eğittiği, himaye ettiği, beslediği militanlar Suriye’de aylardır yaptıkları operasyonlarla hava savunma üslerini tahrip ettiler. Uçakları, helikopterleri mi var? Hayır! İsrail uçaklarının Şam’ın dibine kadar girmesini, işte o hava savunma üslerine saldıran, AKP’nin beslediği militanlar mümkün kıldı.

Dünya bunları biliyor. Halk bunları biliyor. Yani AKP’nin bölgedeki gelişmeler karşısında rahat olduğunu söylemek mümkün değil.

Demek ki, geriye yine iki seçenek kalıyor. Hillary Clinton Dışişleri Bakanlığı’ndan ayrılırken yaptığı konuşmada, Ankara’daki büyükelçilik saldırısı sonrasında Davutoğlu’yla da görüştüğünü belirttikten sonra, “Onlara bağlılıklarına ve fedakarlıklarına ne kadar değer verdiğimizi söyledim” diyordu. Davutoğlu “bağlılığına” gerçekten değer verildiğini varsayarak kendisini rahatlıyor olabilir. Ya da gerçekten aklını kaçırmıştır.

Clinton, olayla ilgili ABD’nin Ankara Büyükelçisi Francis Ricciardone ve ekibinin yanı sıra Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile de görüştüğünü aktararak, “Onlara, bağlılıklarına ve fedakarlıklarına ne kadar değer verdiğimizi söyledim” ifadesini kullandı.

İsrail hükümetinin eski güvenlik danışmanı ve İbrani Üniversitesi’nde “Suriye uzmanı” olarak görev yapan Moşe Maoz, Los Angeles Times’a yaptığı açıklamada, İsrail’in Beşar Esad’ın düşüşüne yönelik girişimleri hızlandırmaya karar verdiğinin ilk sinyallerini verdiğini söylerken, saldırının ABD ve Türkiye ile birlikte koordine edilmiş olabileceğini vurguladı.