Akrab ve kalkan

Alper Birdal'ın “Akrab ve kalkan” başlıklı köşe yazısı 16 Aralık 2012 Pazar tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Akrab, Suriye’nin Hama kentine bağlı küçük bir köy.

Hatay’a 160, Türkiye sınırına 100 kilometre mesafede.

9 bin kişi yaşıyor Akrab’da. 7 bini Sünni, 2 bini Alevi.

Hafta başında Batı ve Türkiye medyasında yer alan “haberle” tanıdı birçok kişi bu küçük köyü. New York Times’ından CNN Türk’üne kadar, savaş kışkırtıcılarının o dev borazanı “Esad Akrab’da 130 Aleviyi katletti” diye öttü.

Kaynak: “Suriye Genel Devrim Konseyi”.

Yani Ağustos 2011’de İstanbul’da bir araya gelen 44 teşkilatın oluşturduğu bir muhalif yapılanma. Türkiye’de kurulan bu yapı, bir kez daha “Esad katliam yaptı, bu kez Alevileri öldürdü” diyordu.

Londra merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’nin başındaki kişi ise aynı gün, Akrab’daki katliamla ilgili kesin ölü sayısı vermenin mümkün olmadığını, saldırının arkasında henüz kimlerin olduğunun bilinmediğini, ancak eğer katliam “muhaliflerin” işiyse bunun Nusayrilere karşı girişilmiş en büyük “intikam” saldırısı olduğunu söylüyordu.

Batı’da ve Türkiye’de hâkim medya, bu iki açıklama arasındaki çelişkiye gözlerini kapadı ve vazifesini yaptı: “Esad bu kez Alevileri katletti”!
Sahadaki muhaliflerse yine birbiriyle çelişkili iki iddia ortaya atmışlardı. Birinci versiyon: Esad’ın uçakları Akrab’ı bombaladı ve saldırıda 130 Nusayri çoluk çocuk katledildi. İkinci versiyon: Mahir Esad’ın “şebbiha”sı Akrab’da muhalifleri destekleyen Alevileri katletti.

Bu tuhaf ve çelişkili iddialar üzerine, bir İngiliz gazeteci, Channel 4’ten Alex Thomson, Akrab’a giderek köyde ne olduğunu soruşturdu. Haberi son derece çarpıcıydı. Köye gidişinden köydekilerin haberi yoktu. Farklı yerlerde oturan üç Nusayri’yle görüştü. Üçü de aynı şekilde anlatıyordu olanları muhaliflerin söylediklerinin aksine onların tanıklıkları tutarlıydı. Ve hepsinin derin bir travma yaşadığı yüzlerinden okunuyordu.

Anlattıkları şuydu: 2 Aralık’ta Hula tarafından köye Özgür Suriye Ordusu’na (ÖSO) bağlı İslamcı militanlar geldi. “Hepsinin uzun sakalları vardı. Konuştukları Arapçayı anlamakta zorluk çekiyorduk. Sıradan Suriyeliler gibi giyinmemişlerdi” diyor tanıklar.

500 kadar Alevi köylüyü, Ebu İsmail adlı bir işadamına ait iki katlı eve dolduruyorlar. Kadın, çocuk, erkek ve hepsi silahsız 500 kişiyi dokuz gün boyunca bu evde hapis tutuyorlar. Ne yemek veriyorlar ne de su…

11 Aralık’ta binanın önüne dört kamyon getiriliyor. Üç kamyon, tutsakların bir kısmını köye geri götürüyor. Serbest bırakılıyorlar. Dördüncü kamyona ne olduğunu ise bilen yok. Kamyonda 100’ün üzerinde insan olduğunu söylüyor tanıklar.

Ebu İsmail’in evinde hâlâ tutsaklar var. Kentin belediye başkanı ve imamı, İslamcı militanlardan köylüleri bırakmalarını istiyor. Onlardan da haber alınamıyor.

İngiliz gazeteci Akrab’a girmeye cesaret edemiyor. Ama Channel 4 ekibi köyün görüntülerini kaydediyor. Akrab’ın bombalandığını gösteren hiçbir işaret yok. Alevilerin hapsedildiği ev de sapasağlam duruyor.

Tanıklar Thomson’a, ÖSO militanlarının köylüleri çatışmalarda canlı kalkan olarak kullanmak üzere tuttuklarını söylüyorlar. Bu elbette bir iddia… Ama daha önce, “Suriye ordusu Hula’da katliam yaptı” diyen İslamcı çetelerin birçok sivili çatışmada canlı kalkan olarak kullandığı ve onlarca sivilin bu nedenle öldüğü açığa çıkmıştı. Bu yönteme sık sık başvurdukları biliniyor.

Akrab’da “Esad’ın Alevileri öldürdüğü” iddiası ana akım medya tarafından yayıldıktan bir gün sonra, Batı tarafından kurdurulan muhalefetin yeni çatı örgütü Suriye Ulusal Koalisyonu’nun Müslüman Kardeşler mensubu ve de Shell lobicisi başkanı Moaz El Hatib, Suriye Alevilerini Esad’a karşı “sivil itaatsizlik” eylemlerine başlamaya çağırdı. Muhalifler 100’ün üzerinde Aleviyi katlettikten bir gün sonra.

Bundan üç gün sonra ise Alman parlamentosu, Türkiye’ye Patriot bataryalarının yollanması kararını onayladı. Resmi iddia NATO füzelerinin Türkiye’ye “savunma” amacıyla yollandığı...

Türkiye’de oluşturulan ve barındırılan İslamcı çeteler, Suriye’de Alevileri canlı kalkan olarak kullanmak üzere esir alıyor. Türkiye ise Suriye’ye karşı NATO kalkanına sarılıyor. Katliam yapanlar ve katliamı destekleyenler hep birlikte kılıç kalkan kuşanıyor. Hesapta hepsi kendini “savunuyor”!