Sendikal sefalet notları-1: Türk-İş ve patron kapısında bekçilik

Dünyanın neresinde üyesi olduğu sendikadan kurtulmak için işçi üretimi durdurur?

Valla bizde oluyor.

Geçtiğimiz yıl Oyak Renault’ta başlayan protestolar patronların tüm çabasına rağmen yatışmamış sonunda şalter inivermişti. Onu Tofaş izledi. Sonra Coşkunöz, Mako, Ototrim, Ford Otosan, Türk Traktör… Birini bitirdiler, diğeri başladı. On binlerce işçi iş bıraktı.

Hak arayan işçilere genelde polis copu, biber gazı falan bilinen “ıslah” yöntemidir ya… Bu fabrikalarda işçi önce sendikayla ıslah ediliyor. Nitekim geçen sene de “sendikacılar” sopaları aldılar ellerine, Bursa Organize Sanayi’nin içinde açıklama yapan işçilerden yakaladıklarını indirdiler.

Ama bu kez hesap tutmadı, bardak taştı, işçiler bu sendikadan kurtulmak için birlik oldu. Şalteri indirdi, hem patrondan düşük ücretlerine zam istedi, hem de “bu sendika kılığındaki şebeke gitsin” dedi.

Bahsettiğimiz sendika Türk Metal. Türk-İş’in genel sekreterliği bu sendikada. Türkiye’nin de üye sayısı en fazla olan işçi sendikası.

Şu yanlışı da hemen düzeltelim. Her ne kadar tabelasında “işçi sendikası” yazsa da aslında bu bir patron örgütü. İşçiler fabrikada şefe amire yakın olan arkadaşlarına “patronun adamı” derler. Bunlar onlar işte. Patronun adamları…

12 Eylül darbesinin ardından DİSK ve bağlı sendikalar kapatılınca metal patronları işçileri kontrol altında tutmak için bu sendikayı fabrikalarının kapısına bağladılar. Cuntacıların yaptığı yasaya konan bir maddeyle bu sendikayı bir gecede onlarca fabrikada yetkili sendika yaptılar. Abartı yok; işçiler bir sabah kalktılar ve baktılar ki bu sendikanın üyesi olmuşlar. Operasyonu MESS yönetti. Ülkeyi Özal ile, fabrikalarındaki işçileri de bu şebekeyle yönettiler. Otuz küsur yıldır da öyle devam ediyorlar.

Otomotiv devlerinde geçen sene yaşanan eylemler, işçilerin bu düzene patlamasıydı aslında. İsyan bir süre sonra patronların müdahalesiyle yatıştırıldı. Şimdi fabrikalarda bu şebeke kapıya bağlı beklemeye devam ediyor.

Bir tek Oyak Renault’da beceremediler bu işi. Oysa en ağır saldırıyı Oyak Renault işçileri yaşadı. Bu yılın Mart ayında beş yüzün üzerinde çıkış yapılmasına rağmen, işçiler bu şebekeye dönmedi. Şimdi iş yeniden başa düşmüş durumda patronlar için. Müdürler, şefler sahada… İşten atma tehdidiyle baskılar yoğunlaştırılmış durumda.

Türk Metal ise, müdürünün parmağı burnuna doğru sallanan işçinin korkup kendisine yeniden dönmesi için bekliyor. Arada bir de çağırı yapmayı ihmal etmiyor “yuvanıza dönün” diye.

Geçen hafta toplanan bir şube kongresinde konuşan sendikanın genel başkanı, bir önceki başkanın Ergenekon’dan içeride yatmasına atıfta bulunarak, “15 Temmuz’da darbeye teşebbüs edenler bize kumpas kuranlardı. Ergenekon kumpasıyla Türk Metal’i ele geçirmek istediler. Olmadı… Bu sefer geçen yıl işyerlerinde yarattıkları kaosla bölmek istediler” diyor.

Düşük ücret, güvencesiz çalışma, sağlıksız koşullar, ölümüne çalışma… Buna isyan eden işçiyi “fetöcü” diye suçla. Kumpas kurmuşlar beylerimize… Sefalet derken, az bile söylemiyor muyuz?

Sadece Türk Metal değil, Türk-İş’in bütünüyle hali budur. Türkiye’nin en eski konfederasyonu tamamen bir patron şebekesine dönüşmüş durumdadır.

Peki, çaresiz mi işçiler? Hiç değil. Çare örgütlenmekte. Fabrika fabrika örgütlenmekte. Farklı fabrikalarda birlikte örgütlenmekte. Bu kez kendiliğinden patlamaya havale etmeden örgütlenmekte… Bunu yapacağımızdan emin olabilirler.

Sendikal sefalet notlarına haftaya devam edeceğiz, Türk-İş’le sınırlandırmadan. Elbette, sefaletten kurtulmanın yollarını da tartışarak…