Sendikal kriz-I: Deniz bitiyor

THY yönetimi 15 Mayıs sabahına çok ciddi hazırlık yaptı. AKP’nin bürokratları Çaykur’da grevi kırmayı başarmıştı. Aynısını THY’de de yapabileceklerini düşündüler ve yüklendiler.

Basın ayağına önem verdiler. Yaptıkları organizasyonda, ısmarlama haber yapan gazetecilerin yanında, dakika dakika grev güncesi yayınlayan, kâh ekip odalarında grev kırıcılarının, kâh uçak iniş-kalkış tabelalarındaki “zamanında” notunun fotoğraflarını tefrika eden siteler var. Grevci işçiler, bu sitelerin THY yönetimiyle, aldıkları “tık” kadar paraya anlaştıklarını söylüyor.

Polis ilk günden itibaren devrede. 15 Mayıs sabaha karşı havalimanının içi-dışı onlarla doldurulmuştu. Grev gözcüleri dahi işletmeye yaklaştırılmadı. Greve katılanları, katılmama eğiliminde olanlardan tecrit ettiler.

Çorlu’da geçtiğimiz ay sona eren Daiyang grevinde patron, Kore’den getirdiği işçilerle yasadışı üretim yapmış, üretilen malların sevkiyatını ise tırlara eskortluk yapan polis sağlamıştı. THY yönetimi de uçakları neredeyse aynı yöntemle kaldırdı.

Henüz eğitimlerini tamamlamamış personelle uçuşlar yapıldı. Pilotlar derneği bağlandı, grev uygulamasına saatler kala “greve katılmıyoruz” açıklaması yaptırıldı. Hamdi Topçu greve katılmayanları ödüllendireceğini bizzat açıkladı.

Bunların hepsi açıktan grev kırıcılığı ve THY yönetimi, 12 Eylül döneminin devamı niteliğindeki yeni sendikalar yasasının grevle ilgili berbat hukukunu bile takmıyor.

***

Her şeye rağmen grev başladı ve bir haftayı geride bıraktı. Grevin etkisi ilk güne göre biraz daha artmış durumda.

THY grevinin bir haftasının özeti şudur: Sendika da, işçiler de greve tutunmaya çalışıyor. Hem de büyük bir çabayla…

Şimdi görev buna destek olmaktır. THY grevcilerinin yanında olmak, morallerini yükseltmek, grevine omuz vermektir. Kimin ne kadar gücü varsa bu grevin tutunabilmesi için seferber edilmelidir.

***

Diğer taraftan kimse de üç maymunu oynamamalıdır.

Zira yeni sendikalar yasası, DİSK olağanüstü kongresi, 1 Mayıs savurganlığı, Türk-İş hesapları, kırılan grevler derken sendikalar için artık deniz bitmek üzeredir.
“Durum idare etmek” Türkiye sendikacılığının habis urudur. Kimse durumu idare etmemelidir.

***

Siyasi iktidar/sermaye, bir süredir sendikalara yeni bir form vermek için müdahalede bulunuyor. Deniz bitiyor dedik ya… Denizin bitmesinin asıl nedeni her geçen gün şiddetlenen bu müdahaleye, aynı şiddette yanıt üretilememesidir. Önce bu müdahalenin boyutuna bakalım, sonra sendikaların ne yaptığını konuşalım.

Bu müdahalenin bir ayağını sendika enflasyonundan vazgeçmeden “tekleşme”, diğer ayağını ise sınıftan kopuk “sivil toplumcu anlayış” oluşturuyor. AKP’nin sendikaları ittirdiği yer burası.

Buna göre KESK de, Kamu-Sen de var olmalı ama asıl aktör Memur-Sen olmalıdır, kamu emekçileri adına o konuşmalıdır. Birleşik Metal-İş olmalı, Çelik-İş el altında bulunmalı ama, metal sektöründe işçi Türk Metal’e mecbur kalmalıdır. Hak-İş ve Türk-İş birleşmemelidir ama yandaşlıkta buluşmalı, tekleşme burada sağlanmalıdır.

Örnekler arttırılabilir ancak tekleşmeden murat ettikleri üç aşağı beş yukarı budur. Dört konfederasyonun başkanının akil sendikacılar kervanına katılmış olması ise burada yol alındığını göstermektedir. Başka hangi biçimde bir müdahale, KESK ile Memur-Sen’i, Hak-İş ile Türk-İş’i, hem de AKP politikalarının arkasında yan yana getirebilirdi ki?

Barajla sıkıştırılmış, yetki sorunları ile yüz yüze bırakılmış, işçinin aidiyet problemi derinleşmiş sendikalar… Bu sendikalar, problemlerin çözümünü işçinin örgütlü gücünden alamadıkça, var olabilme koşulu için önüne konulan “sosyal ortak” olma kapısını çalacaktır. Bu ise müdahalenin sivil toplumcu ayağıdır.

Sivil toplumcu anlayış çatışmayı değil, uzlaşmayı öngörür. Grev, emek ile sermaye arasındaki en şiddetli çatışmadır. Bu nedenle grev eğilimleri törpülenmeli, bastırılmalıdır. Çaykur’da ve Tekel’de grev karşıtı kampanya bu yönüyle de okunmalıdır.

Bu yüzden AKP, gerek Çaykur’da gerek THY’de grevi kırmak için daha fazla çabalıyor, özel sektörde sürdürülen az sayıdaki grevde de patronların yasadışı üretim faaliyetlerine göz yumuyor.

***

Sendikaların krizi derinleşiyor. Daha kötüsü, sendikalar bu kriz yokmuş gibi davranıyor.

Yoksa on yıllardır yetkili olunan işletmelerde, on yıllardır aşağı yukarı aynı yönetimlerin görev başında olduğu sendikaların etkili bir grev örgütleyememesi nasıl açıklanabilir? Karşımızdaki muazzam grev kırıcı mekanizmayı görmezden gelmeyelim ama buna sığınıp durumu da idare etmeyelim!

Haftaya sendikal çıkmazın daha fazlasını tartışacağız… Neye ihtiyaç olduğunu da…

[email protected]