Kamil Kinkır’ın Anısına*

Aramızdan ayrılışının üçüncü yılında, geçtiğimiz Pazar günü metal işçileri ile birlikte andık O’nu... Tanık olamadığı Haziran Direnişi’ni, direnişte işçi sınıfını ve sendikaları, ama en önemlisi ömrünü adadığı sosyalizmin güncelliğini konuştuk. Güzel günler gelecek, ona bir kez daha söz verdik…

…Örgütlendiğimiz bir fabrikanın kapısında, lapa lapa yağan karın altında, etraftan toplanmış çalı çırpı ve gazete kâğıtlarının içine tıkıştırıldığı bir varilin çevresinde, işten atılan işçilerle birlikte saatler boyu beklediğimizi hatırlıyorum. İşten çıkarılan arkadaşları gösterilerek sendikadan istifa etmeye zorlanan, şefleri, müdürleri ya da doğrudan patronları tarafından teker teker sorgu odalarına çekilen işçiler ise içerdedir. İçerdekilerden kimileri vardiya çıkışında servis araçlarından bize el sallar, kimileri sıkılı yumruğunu bize kaldırır. Servisin içinden sallanan el ya da sıkılan yumruk “bugün de satın alamadılar bizi” anlamına gelir.

İstanbul Dudullu’da Sinter Metal’in, Bursa Demirtaş’ta Grammer Koltuk Fabrikası’nın kapısında bu fotoğraf kim bilir kaç kez yaşandı. Atılan işçilerin iş başı yapması ve sendikanın kabul edilmesi için fabrikanın kapısının önünde günlerce, kimi zaman aylarca işçilerle birlikte kim bilir kaç kez nöbetteydi Kamil Kinkır.

Bu açıdan O’nun hayatı, Türkiye için önemli bir tarihsel kesitteki sendikal hak ihlallerinin de tarihidir aslında. Ne suçlar, ne ayıplar, ne hikâyeler vardır o tarihte. Yazmaya kalksak roman olur derler ya, tam öyledir. Kamil Kinkır’ın yaşamı bu tarihin tanığıdır.

***

1955 yılında Adapazarı’nda dünyaya geldi Kamil Kınkır. Ailesinin taşındığı Üsküdar’da ortaokulu bitirdi. Ardından işçiliğe başladı. Türk Hava Yolları yer hizmetlerinde çalıştı bir süre. Sonra belki de hayatının devamını önemli ölçüde belirleyecek olan Aksan Alüminyum fabrikasına girdi. Orada genç bir işçi olarak hem sendikaya hem siyasete örgütlendi. Uzun yıllar neferi olarak içinde yer alacağı ve bir gün genel başkanı olacağı sendikaya, T.Maden-İş Sendikası’na üye oldu.

Aksan’da işbaşı yaptıktan sadece bir yıl sonra sendika temsilcisi seçildi. 12 Eylül faşist darbesine kadar bir yandan işyerinde sendikanın örgütlülüğünü taşıdı, diğer taraftan onlarca fabrikanın örgütlenmesinde bir militan gibi çalıştı.

***

Bu örgütlenmelerden biri çoğu sohbetimizin konusu olurdu. 13 Mart 1980 sabahı çeşitli işyerlerinden temsilcilerle Otosan fabrikasının önüne bildiri dağıtmaya gitmişlerdi. Netaş işçisi Mustafa Benlioğlu da oradaydı.

Otosan’ın önünde indiler. Bildirilerini dağıttılar. Dönmeye hazırlanırken karşıdan gelen bir grupla karşı karşıya kaldılar. “Hemen arkamdaydı Mustafa” demişti “Ben yan duruyordum. Bize doğrultulan silahın sesini duyduğumda vücudumu yokladığımı hatırlıyorum. Vuruldum herhalde diye düşünürken Mustafa bana tutunarak yere yığıldı. Beni sıyıran kurşun Mustafa’ya isabet etmiş”

Onu tanıyanlar bilir Kamil Kinkır geçmişe dair her ne anlatırsa büyük bir coşkuyla anlatırdı. Onlarca örgütlenme çalışmasını, bir o kadar genel kurul sürecini, kavgaları, yengileri, yenilgileri dinledim. Sadece Mustafa Benlioğlu’nun vurulduğu bu olayı anlatırken içinin burkulduğuna, gözlerinin buğulandığına tanık olmuşumdur. Hep büyük bir saygıyla anardı Benlioğlu’nu ve hüzünle anlatırdı Otosan’ın önündeki o sabahı…

***

1980 yılı 12 Eylül’ünde DİSK ve bağlı sendikalar kapatıldı. T.Maden-İş Sendikası’nın örgütlülüğü büyük ölçüde dağıtıldı. Direnenler Otomobil-İş Sendikası’na örgütlenmeye çalıştılar.

İşte o direnenlerden bir tanesi de Aksan fabrikasının işçileriydi. 1984 yılında Aksan işçileri Otomobil-İş Sendikası’nda örgütlenmeyi başardılar. Aynı yıl içinde Kamil Kinkır işyeri sendika baştemsilcisi seçildi. Tıpkı T.Maden-İş Sendikası’nda olduğu gibi Otomobil-İş Sendikası’nda da aktif olarak çalıştı.

***

12 Eylül sonrasının kitlesel ve etkili ilk grevi olan Netaş grevi 1986 yılında Otomobil-İş Sendikası tarafından gerçekleştirildi. Kamil Kinkır grevin örgütlenmesi, başarıya ulaşması, grevle toplumsal dayanışmanın örülmesi için Netaş işçileri ile birlikte gecesini gündüzüne katan onlarca işyeri temsilcisi ve öncü işçiden biri oldu. 12 Eylül sonrasında “Bu yasalarla artık grev yapılamaz” yılgınlığını kıran kadroların arasında yer aldı.

***

DİSK, DİSK’e bağlı sendikalar ve bu sendikaların yöneticileri hakkında açılan davalar beraatle sonuçlandıktan sonra T.Maden-İş sendikası yeniden açıldı. Kısa bir süre sonra T.Maden-İş Sendikası ve Otomobil-İş Sendikaları arasında birleşme çalışmalarına başlandı. Kamil Kinkır, Otomobil-İş Sendikası Kartal Şube Sekreteri seçildiği 1990 yılından sonra her iki sendikanın bu birleşme sürecinde aktif olarak yer aldı. 1993 yılında gerçekleşen birleşme ile Türkiye sendikal hareketinin bu iki köklü sendikal geleneğinin bugünlere taşınmasını sağlayan kadrolardan biri oldu. Yeni adı Birleşik Metal-İş olan sendikanın önemli bir döneminde işçiler O’na sendikanın genel başkanlığı görevini de verdiler.

***

Kamil Kinkır ile birlikte anlatılacak, onun içinde yer aldığı nice örgütlenmeler, eylemler, mücadeleler var. Ülkenin son 35 yılında metal işçilerinin yürüttüğü tüm mücadelenin mutlaka bir yerindedir. Kiminde tezgâhı başında işçi, kiminde işyerinde temsilci, kiminde sendika başkanı olarak…

***

O’nun 55 yıllık yaşamına şöyle bir bakınca, bu yaşamdan geriye, biri sendikacılık diğeri siyaset, iki önemli ders var.

Kamil Kinkır örnek bir sendikacıydı. Sendikacının, kariyerist ve koltuk sevdalısı olduğu, geldiği tezgâhı ve tezgâh başındaki işçileri çok çabuk unuttuğu, bunlara çok kolay yabancılaştığı bir dönemde sendikacılık yaptı. Temsilci oldu, şubede görev yaptı, genel başkanlık da dahil olmak üzere, sendikanın pek çok kademesinde görev aldı. Sonra seçilemedi. Ama sendikası ona, belki de hayatında yaptığı en iyi şey olan, işçilerin örgütlenmesi görevini verdi.

Yıllarca genel başkanlık yaptıktan sonra, şehir şehir işçilerin sendikalaşması için dolaşan, aylarını evinden uzak, gündüzlerini fabrika kapısında direnişçi işçilerle, gecelerini ise yıldızsız otel odalarında, misafirhanelerde geçiren kaç sendikacı var artık? O hep işçilerle birlikteydi. Bu yüzden O’nun sendikacılığı, derstir.

Kamil Kinkır’ın sendikal kimliği ne derece önemliyse siyasi kimliği de o derece önemliydi. Sendikal mücadele ile siyasi mücadeleyi sadece lafta değil, pratikte de birlikte yürüttü. Bu ülkede aydının, sendikacının, akademisyenin örgütsüzlüğü vaaz edilirken O, hayatının her döneminde örgütlü oldu. Temsilciyken de, genel başkanken de sonrasında da. Hiçbir başka sıfat, hiçbir başka konum O’nun örgütlü mücadelesinin önüne geçmedi. O, bir komünist olarak işçilik hayatına başladı, öyle de bitirdi.

***

Büyükçe bir bavul hazırlamış, henüz iki gün önce Gönen Kemal Türkler Tesisleri’ne gelmişti. Biz örgütlenmeciler uzun süre şehir dışında kalacağımızı bildiğimiz durumlarda birbirimize “bavulu sağlam hazırla” deriz. Öyle sağlam bir bavul hazırlamıştı. Muhtemelen yaz boyunca orada olacaktı.
Temsilci eğitimi sürüyordu. 15 Haziran 2009 akşamı fenalaştı. Bu sefer metal işçileri onun yardımına koştular. Hastaneye kaldırdılar. O zaman anlaşıldı hastalığın ciğerlerini sardığı, için için ilerlediği.

Çok ağır bir tedavi uyguladılar Kamil Abi’ye. Cüsseye göre tedavi deyip gülüyorduk. O tedavi O’nu bir süre ayakta tuttu. 1 Mayıs’ta alanda birlikte idik. Taksim Meydanı’nda bir oraya bir buraya koşturduğunu hatırlıyorum.

Direndi. Son güne kadar. Dışarıya çıkması zorlaştığında referandumda oy kullanacağı sandığın okulun dördüncü katında olmasını dert ediyordu. Bildiriler istedi. Hasta yatağında ziyaretine gelenlere “Hayır” gazetesi dağıttı.

11 Eylül 2010’da onu kaybettik.

***

İşçilerle birlikte iken nefesi hiç tükenmezdi Kamil Abi’nin. O amansız hastalığa yakalanmasaydı tükenmezdi de.

Daha örgütleyeceğimiz çok fabrika, görüşeceğimiz çok işçi, yapacağımız çok iş vardı.

Bu iş erken oldu be Kamil Abi.

(*)Çalışma ve Toplum Dergisi, 2010-IV sayı 27’de ölümünden hemen sonra yayımlanmış yazının bir bölümüdür

[email protected]