Çalışma yaşamının dinselleştirilmesi

AKP’nin, toplumsal yaşamın dinselleştirilmesine dönük müdahaleleri devam ediyor. Bağdat Caddesi tecavüzü bu müdahalenin sonuçlarından yalnızca bir tanesi. Tecavüzcü üreten bir muhafazakârlaşma dayatması yaşıyor toplum. Diğer taraftan bu dayatma, “ne işi vardı sokakta” diye sosyal medyada anket yapabilen başka tür bir insan ortaya çıkarıyor.

Bunun bir adım ötesi de var. Toplumun bir kısmı dini kurallara göre belirlenmiş toplumsal yaşamının içindedir ve bu yaşam biçiminin doğruluğuna inanır, geri kalanı ise dayatılan yaşam tarzına bireysel olarak uymasa bile yaşamın bu şekilde dönüştürülmesini kabullenir, rıza gösterir. Özgür (Şen) iki gün önce “AKP evlerde laikliğe geçiyor” diyerek bu tehlikenin altını çizdi.

Bir adım ötesi işte budur ve tamı tamına İran modelidir. Kişinin inanmama özgürlüğü evinin içindedir.

Bu başlıkta daha az tartışılan konu ise, aynı zamanda bir toplumsal alan olarak çalışma yaşamının dinselleştirilmesidir.

Toplumsal yaşamın dinselleştirilmesi ile çalışma yaşamının benzer bir dönüşüme tabi tutulması birbirinden bağımsız süreçler değil. Siyasi rejimin niteliği, çalışma rejimine mutlaka yansır.

Cemaatlerin toplumsal olduğu kadar ekonomik birer örgütlenme olması bu nedenledir.

İnsanların toplu olarak bulundukları her mekâna en az bir tane mescit bu nedenle yapılır. İşyerleri de bu mekânlar içerisindedir.

Ramazan ayında birçok işyerinde öğle yemeğinin çıkmaması, gece vardiyasında yemek saatinin sahura göre ayarlanması da öyledir.

Türban için imza kampanyası düzenlemeyi, Suriye’deki şeriatçı çeteler için bağış toplamayı, toplu sözleşmedeki ekonomik taleplerden daha öncelikli sayan sendikal yapı siyasi iktidar eliyle bu nedenle kurulur.

Bir süre önce yürürlüğe giren Cuma namazı genelgesi de bu dönüşümün bir parçasıdır. Genelge bir yandan kamu hizmetlerinin İslami kurallara göre verilmesine örnek teşkil ederken, diğer yandan kamu hizmetini veren emekçilerin çalışma düzeninde de aynı kuralların geçerli olması anlamına geliyor.

Çalışma yaşamındaki dönüşüme rıza, toplumsal yaşamdaki dönüşüme rızayla aynı çerçevede değerlendirilmeli. Çoğu kamu emekçisi Cuma namazı tatilini doğru bulmuyor ve namaza gitmeyerek tatil süresini boş zaman olarak değerlendiriyor. Fakat bu tutum düzenlemenin kendisine fiilen karşı çıkış anlamına gelmiyor.

Bunu bir pasif direniş olarak adlandıranlar olabilir. Ancak özünde kabulleniştir.

İran da böyle dönüştü.

Yavaş yavaş ısıtılan suyun içindeki kurbağa misali.

Oysa bu dayatma ancak gerçek karşı koyuşlarla geriletilebilir. Bir üniversitede öğrenciler Cuma namazı saatinde kapalı olan kütüphaneden hizmet almak istediğini gösterebilir. Bir grup öğretmen aynı saatlerde öğrencilerine ders çağrısı yapabilir. Nüfus müdürlüğünde bir grup devlet memuru, “Cuma namazı saatlerinde nüfus cüzdanı sureti verilir” duyurusu yapabilir.

Bu duygudaşlığı paylaşacakların sayısı hiç de az değildir.

Direnmek yaşamaktır.