Çadır tiyatrosu

Kamu emekçilerinin 2014-2015 dönemi toplu sözleşme görüşmeleri geçtiğimiz hafta başladı. Memur-Sen’in, hükümetin ekonomide gösterdiği başarısı nedeniyle Başbakan’a teşekkürle görüşmelere başlamasının nezaket gereği olmadığı aşikar. Bu iktidar döneminde yandaşlık, aynı zamanda kendisini var edeni her daim “memnun etme” misyonu da üstlendiği için, tarihte “saray soytarıları” olarak adlandırılan kişilerin görevini şimdi bunlar yerine getiriyor. Kâh Dolmabahçe kahvaltılarında, kâh toplu sözleşme görüşmelerinde… Kâh gazeteci, aydın, sanatçı, kâh sendikacı sıfatıyla… Fark etmiyor…
Hal böyle olunca, kamu emekçileri adına, adlı adınca bir temsiliyet rezaleti yaşanıyor. Bu rezaletin boyutlarını görmek için son 10 yılın sendikal göstergelerine bakmak yeterli…


*Kaynak: T.C. Devlet Personel Başkanlığı,

2002 yılında, yani AKP dönemi açılırken, kamu emekçileri için “devletli” sendikacılığın temsiliyeti Türkiye Kamu-Sen’de idi. KESK’in 1990’lardaki yükselişine karşı devreye sokulan Kamu-Sen, o tarihte sendikalı kamu emekçilerinin yüzde 51’inin, tüm kamu emekçilerinin ise yüzde 24’ünün üyeliğine sahip hale getirilmişti. Kamu-Sen’in 2002’ye göre bugün üye sayısı yüzde 35 oranında artmış olmasına karşın, sendikalı kamu emekçileri içindeki payı yüzde 30’a, tüm kamu emekçileri içindeki payı ise yüzde 21’e gerilemiş durumda. 2002 yılında 11 hizmet kolunun 8’inde yetkili (üye sayısı en fazla olan ve toplu sözleşme görüşmelerinde hizmet kolunu temsil etme hakkına sahip olan) sendika Kamu-Sen’e bağlı iken bugün konfederasyonun yetkili olduğu hizmet kolu kalmadı.

Kamu emekçileri için “yasasız” dönemin devletli sendikası Kamu-Sen’dir. Uzunca bir süre kamu emekçilerinin sendikal faaliyeti bu yapı üzerinden denetim altında tutulmaya çalışıldı.

AKP’li yılarda ise bu görev Memur-Sen’e devredildi. 2002 yılında her yüz kamu emekçisinin sadece üçü Memur-Sen’e bağlı bir sendikaya üye iken, 2013 yılında her üç kamu emekçisinin birinin bu konfederasyona üye haline getirilmesi, bu devir işleminin ne derece şiddetli olduğunu da gösteriyor. AKP, bu alana büyük bir hızla müdahale etti.

AKP döneminde kamu emekçilerinin istihdamı yüzde 57 artış gösterdi. Hükümet, devlet kurumlarında kadrolaşma olanaklarını sonuna kadar kullanmakla kalmadı, bu kurumlardaki sendikal yapıyı da belirledi. Aynı dönemde kamu emekçilerinin sendikalaşma oranı yüzde 48’den yüzde 69’a yükseldi. Bu artışın yüzde 80’i Memur-Sen bünyesinde gerçekleştirildi. Bugün 11 hizmet kolunun 10’unda Memur-Sen’e üye sendikalar yetkili durumda. Toplu sözleşme masasında da sendikaları temsil eden 14 kişinin 12’si Memur-Sen ve Memur-Sen’e bağlı sendikalardan oluşuyor.

KESK’e bağlı sendikalar ise, her türlü baskı ve zorluğa karşı hala 200 binin üzerinde üyeye sahip. Ancak bahsedilen dönemde, KESK’in kamu emekçileri içinde bir hayli güç kaybı yaşadığı da bir başka gerçek. 2002-2013 yılları arasında KESK 25 bin üye kaybederek yüzde 10 küçüldü. KESK’in sendikalı ve toplam kamu emekçileri içindeki temsil oranındaki kaybı, toplam üye kaybından daha büyük boyutlarda. KESK, 2002 yılında tüm kamu emekçilerinin yüzde 19’unu, sendikalı kamu emekçilerinin ise yüzde 40’ını temsil ediyordu. Bugün bu oranlar sırasıyla yüzde 16’ya ve 11’e düşmüş durumda. Hizmet kollarında ise sadece bir tane KESK üyesi sendika yetkili durumda.

Bu tablo, kamu emekçilerinin, yüksek sendikalaşma oranlarına rağmen, ciddi bir temsiliyet krizi içinde olduğunu ortaya koyuyor. Yandaş sendikacılığın her fırsatta verdiği fotoğraf, temsiliyet krizinin rezalet boyutuna varmış olduğunu da gösteriyor.

Şimdi hal böyle iken, 1 Ağustos’ta başlayan toplu sözleşme görüşmelerinden kamu emekçileri adına ne beklenmeli?
Padişah, saray soytarısı ve yüz binlerce emekçi… Çadır tiyatrosu değil mi şimdi bu?

[email protected]