Bir milletvekili adaylığı öyküsü*

2007 yılı genel seçimleriydi. Milletvekili adayları arasında tersane işçisi Orhan da vardı. 

Arkadaşları, “Komünist Orhan” diye bilir onu. Şimdilerde kırk beşlerindedir. Usta kaynakçıdır. Tuzla’nın ardından Yalova kıyıları tersanelerle dolunca orada bir işyerinde çalışmaya başladı. Nicedir işe gitmek için Eskihisar-Topçular arasındaki vapurla sabahın kör ışığında yola koyulup durur.

O zamanlar, Tuzla’daki Torlak Tersanesi’ndeydi. Ölümlü kazalarıyla nam salmış bir tersanedir Torlak. Diğer namı ise patronun tescilli faşist olmasıydı. O seçimlerde tersanenin patronu da milletvekili adayı oldu.

Bir tarafta kaynak ustası Orhan, diğer tarafta Orhan’ın çalıştığı tersanenin patronu Durmuş Ali Torlak. 2007 seçimlerinde biri TKP’den, diğeri MHP’den milletvekili adayı oldular.

Torlak seçildi.

Orhan ise seçim çalışmasını işyerinde büyük bir gururla yürüttü.

Mesai arkadaşları “Senden milletvekili mi olur Orhan” diye takıldılar başlarda. Çok net anlattı onlara: “Bu gemiyi kim yapıyor? Ben yapıyorum, sen yapıyorsun. Üstüne kurulup gemisini yüzdüren milletvekili oluyor da, gemiyi yapan niye olamıyor? Koca koca gemileri yapabiliyorsak ülkeyi de yönetebiliriz evelallah…” Arkadaşlarından “İşçiyiz biz. İşçi dediğin patronlara da patronların partilerine de oy vermez!” diye oy istedi.

***

24 Haziran’da yapılacak baskın seçimin takvimi işliyor. Olası bir seçimde meclise kapağı atma hayalini kuranlar aynı hızla partilere milletvekili aday adaylığı için başvuruda bulunuyorlar. Onların arasında CHP’den adaylık başvurusu yapan DİSK Genel Başkanı Kani Beko da var.

Beko’nun adaylık başvurusu tartışılıyor. DİSK başkanlığının başka hiçbir görevle değiştirilemeyeceğini söyleyen de var, aday olurken yönetim kuruluna sormamakla eleştiren de. DİSK üyesi işçiler en çok konfederasyon başkanlığının milletvekilliği için basamak haline getirilmesinden şikayet ediyor.

Bu tartışmalar süredursun Kani Başkan milletvekilliği koltuğuna sıçrama fırsatını kaçırmamakta kararlı görünüyor. 

Bilenler bilir, başkan namı diğer Lastikçi Kani’dir. Ama sendikacılık kariyeri, lastikçilik mesleğini fazlaca eskide bırakmış, belli ki şimdi de sıra vekilliğe gelmiş durumdadır.

Galiba DİSK başkanlığı böyle böyle bir protokol makamına dönüşüyor. O makam işçileşmedikçe “Lastikçi Kani”nin önce “Başkan”, sonra terfi edip “Sayın Vekil” olması kaçınılmaz oluyor.

Peki sendika başkanı vekil olunca otomatik olarak işçi sınıfının siyasi temsilcisi mi oluyor? İşte bu, DİSK başkanlığından meclis koltuğuna sıçramak kadar kolay olmuyor. İşçi sınıfının siyasi temsiliyetinin koşulu var. Bir avuç para babasının emekçi halkı sömürmesini ve bu sömürücülerin düzen partileri eliyle ülkeyi yönetmesini reddetmek. Yani mevcut düzenden kopmak!

Düzenden kopmadan işçi sınıfının siyasi temsilcisi olunmaz ama “sayın vekilim” olunur.

Biz bu nedenle Kani Beko CHP’den milletvekili adayı olunca kaynak ustası Orhan’ı hatırladık. “Koca koca gemileri yapabiliyorsak ülkeyi de yönetebiliriz” diyen Orhan, kendi sınıfının güncel olduğu kadar tarihsel çıkarlarını da temsil ediyordu. Seçimlerde patron sınıfının karşına dikilmişti.

Kani Beko aday olarak hangi patronun karşısına dikilmiş oldu sizce?

* soL Dergi'nin 10. sayısında yayımlanan "Bir milletvekili adaylığı öyküsü: Lastikçi Kani'nin Kaynakçı Orhan'la imtihanı" başlıklı yazıdan alınmıştır.