Asgari ücrette ne oldu?

2016 yılı için geçerli olacak asgari ücret tartışmalarında dün birinci perde kapandı. Birinci perde diyorum zira bu tartışmanın 2016 yılına taşınacak boyutları var. Onlara bakacağız, önce dünden başlayalım.

Asgari Ücret Tespit Komisyonu dün son toplantısını yaptı ve ardından çiçeği burnunda Çalışma Bakanı Süleyman Soylu beklenen açıklamayı yaptı. Asgari ücret 2016 yılının tamamı için 1300 lira olarak belirlendi.

Bu sürpriz değil, zira AKP’nin asgari ücreti 7 Kasım seçimlerinde vaat ettiği gibi belirleyeceği biliniyordu. Merak edilen, artışın getirdiği ek maliyetin patronlar için nasıl yumuşatılacağıydı. Formül, yüzde 40’ının hazine tarafından üstlenilmesi olarak bulunmuş oldu.

Bakanın açıkladığı formül aslında bizim bu köşede daha önce yaptığımız hesapla örtüşüyor. Net asgari ücretin 1000 liradan 1300 liraya çıkmasının patrona maliyeti 437 lira. Seçim rekabeti bu rakamı gündeme getirmeseydi, asgari ücretin yaklaşık yüzde 11 oranında artması öngörülüyordu. Böyle olsaydı artışın patronlara maliyeti 163 lira olacaktı. Dolayısıyla belirlenen artışın patronlara getirdiği ek yük 274 lira oldu. Şimdi bu tutarın yüzde 40’ı, yani 110 lirası, 2016 yılı boyunca hazineden karşılanacak.

Yeri gelmişken, işçilerin merak ettiği birkaç konuyu da netleştirelim. En çok merak edilen konu açıklanan rakamın içinde asgari geçim indiriminin olup olmayacağıydı. Tabii ki 1300 liraya asgari geçim indirimi dâhil edildi. Buradan işçiye ek bir kazanç çıkmadı. Bir diğeri ise artışın, asgari ücretin üzerindeki ücretler için bir sonuç yaratıp yaratmayacağıydı. Bu zaten başından bu yana söz konusu değildi. Gündeme gelen sadece, bu konunun işçiler arasında yaratacağı beklentiden patronların duyduğu endişe oldu.

Parantezi kapatalım ve yeni asgari ücretin 2016 yılına taşıyacağı gündemlere gelelim.

Asgari ücrette yüzde 30’luk artışın faturası var elbette. Bu faturanın önemli bir kısmı, daha asgari ücret belirlenirken patronun cebinden alınıp vatandaşın sırtına yüklendi. Sonuçta hazineden çıkan her bir kuruş halktan toplanan vergi anlamına geliyor.

Sadece bununla da sınırlı değil. Merkez Bankası bu zammın yaklaşık 1,5 puanlık bir enflasyon artışına neden olacağını öngörüyor. Fiyat artışı, kırılgan ekonomide patronları ziyadesiyle memnun edecek, işçiler için ise orta vadede reel ücretin aşınması anlamına gelecek.

Bakan dün açıklamasının arasına, artışın istihdam kaybına neden olacağı tehdidini de sıkıştırıverdi. Öngörülen, istihdamda 1 puanlık bir gerileme. Bunun pratikteki karşılığı ise 2016 yılında kapının önüne konulacak yaklaşık 300 bin işçi demek.

Bakan, istihdamda gerileme beklentisine kayıt dışında yaşanacak olası artışı da ekliyor. Artık sayıları bir milyona dayanmış nur topu gibi Suriyeli yedek işgücü ordumuzu da hatırlarsak, Bakanlığın kayıt dışı konusunda patronlara geçmişe göre çok daha “toleranslı” davranacağını söylemek kehanet olmaz.

Patronlar da aynı şeyleri söylüyor. TİSK, dün yaptığı açıklamada Bakan’ın işaret ettiği bu “yan etkilerin” altını çizdi. Onlar da “enflasyon yükselecek, ihracat düşecek, işsizlik artacak” diyor.

Hakkını yemeyelim, Bakan “yan etkileri” giderecek reform paketinin hazır olduğunu söylüyor. Bu paketin detaylarını ise aynı saatlerde patron örgütlerinin düzenlediği kahvaltıda konuşan Başbakan Yardımcısı Lütfü Ercan açıkladı: İşgücü piyasalarını daha esnek hale getirecek reform tasarısı en geç Şubat ayı ortasına kadar TBMM’ye gönderilecek. Tabii ki, kıdem tazminatı ve özel istihdam bürolarının işçi kiralamasına yönelik düzenlemeyle birlikte…

Peki ne olur?

İşçinin cebine giren 300 liraya karşılık bu devasa fatura her koşulda yine işçi sınıfına kesilir mi?

Yapılmak istenen bu ama sermaye kesiminin bu konuda da çok rahat olmadığı ortada. Başından bu yana asgari ücretteki artışın, tüm ücret düzeylerinde ciddi bir beklenti yaratacağından korkuyorlar ve bu korku hiç de boş bir korku değil. 2015 yılında metal işçilerinin ücret talebiyle yaptığı eylemler onlar için sürpriz olmuştu. Yeni bir sürpriz uykularını kaçırıyor. Birçok işletmede yaşanan yılsonu tensikatlarının nedeni de kâbus görmemeye yönelik şimdiden tedbir arayışı.

Bakanın da, patronların da altını çizdikleri “yan etkiler” var ama o yan etkilerin tamamı emek ile sermaye arasındaki 2016 yılının kavga konuları olacak.