Abdi İbrahim’in askeri olanlar ve olmayanlar

İki gün önce sosyal medyaya bir video düştü. Düştü dediğime bakmayın, patronun cinliği ile şişkin egosunun ürünü olduğu anlaşılan bu videonun, Abdi İbrahim ilaç şirketinin planlanmış bir reklam ürünü olduğu açık. Reklamı alışılmışın dışına çıkaran şey ise oyuncuları…

İzlemeyenler için hızlı bir özet geçelim: Şirketin patronu Nezih Barut’un doğum günüdür. Bayram tatiline denk gelen bu doğum gününde kendisinin, soluğu güzel bir tatil köyünde aldığı şirketin pazarlama müdürünün başlangıç sunumundan anlaşılmaktadır. Patronumuz kızgın kumlardan serin sulara atlarken şirket çalışanları ofiste, ona doğum günü hediyesi olarak sürpriz bir video çekimi hazırlamıştır. Şimdi patron arkasına yaslanıp kendisi için hazırlanan bu hediyeyi keyifle izlemelidir.

Bu sunumun arkasından firmanın çalışanları beşerli onarlı gruplar halinde Nezih Bey’in sıfatlarını sıralar: “Savaşçı… Lider… Hem vizyoner, hem koleksiyoner… Aynı zamanda insansever… Tarih yazan, ezber bozan… Kimi zaman nezih, kimi zaman barut…” Ardından mutfakta doğum günü pastası yapan çalışanların kendisi için söylediği şarkılar gelir… Bunu aile fertlerinin “Yüce insan Nezih Barut” sayıklamaları izler…

Neyse... Daha fazlasını merak edip de midesi sağlam olanlar 12 dakikalık bu çekiminin tamamını izleyebilir.

Çekime katılanların çoğunun şirkette yönetici (direktör, müdür vs) olduğu daha sonra anlaşıldı ancak yine de aralarında farklı pozisyonlarda çalışan hatırı sayılır miktarda beyaz yakalı işçinin de olduğu görülüyor.

Bazen olur, “bu kadarına da pes” dediğiniz olayların görüntülerini izlerken, sanki olaya konu kişilerin yerinde kendiniz varmışçasına utanırsınız. Bir taraftan görüntüleri izler, diğer taraftan “bitsin artık” dercesine göz ucuyla videonun alt köşesindeki zaman akışını kontrol edersiniz: “Bitse de şu utançtan kurtulsam!”

Bu iyi bir şeydir. Başkalarının yaptığı güzel şeyler için onlar adına gurur, rezillikleri için ise utanç duymak erdemdir! Biz buna insan olmak diyoruz.

Bu videoyu izleyin ve kendinizi insanlık testine tabi tutun.

Yüksek kazanç her daim sınırsız alçalmaya yol açmak zorunda değildir elbette ancak buradaki yönetici toplamın bu konuda sınır tanımayan bir performansa sahip olduğu tartışmasızdır. Onları geçelim.

Peki bu rezillikte yer alan beyaz yakalılara ne diyeceğiz? Ne mi yapsalardı? Emir verilmiş. Önce haka dansı yapacaksın, sonra mutfağa girip şarkılar eşliğinde patrona pasta pişireceksin. Adamın egosunu şişirecek ulvi sıfatları teker teker sıralayıp bin türlü kılığa girecek, soytarılık edeceksin. “Hayır” derse, mobbingin türlü çeşidi, dışlanma, hatta bir adım sonrası işten çıkarma.

“Hayır” mı deselerdi?

Hayır deselerdi! Öyle demeliydiler!

Çünkü Abdi İbrahim’de bu doğum günü şebekliğine hayır diyenler olduğu da ortaya çıktı. Sadece bu değil, geçmişte de vardı patrona yatmayanlar. 2013 yılı sonunda aynı patron, şirkette ilaç mümessili olarak çalışan yaklaşık 400 kişiyi işten attığında, ellerindeki dövizlerle patronun kapısına dayananlar şebeklik değil, mücadele ettiler. Onlar, örneğin bir daha sektörde iş bulamayız diye kuyruğu kıstırıp evlerinin yolunu tutmayı değil, ellerinden geldiğince birlik olmayı, güçleri yettiğince haklarını aramayı tercih ettiler.

İnsanlık testinden geçen onlardır. Biz Abdi İbrahim denince patronu için haka dansı yapanları değil, ellerinde dövizleriyle onun kapısına dayananları hatırlayacağız.

Tıpkı Haziran direnişinde Doğuş Center’ın kapısına dayanıp “penguenleri değil bizi yayınlayacaksınız” diye NTV CEO’sunun yakasına yapışan plaza emekçileri gibi.

Kapitalizm emek sömürüsü üzerine kuruludur. Bugün ise sömürü katmerlidir. Şirket aidiyeti, müşteri memnuniyeti, mükemmeliyetçilik… Bunların hepsi sömürünün derinleşmesini sağlıyor. Patronun istediği tam boy biattır. Biat etmenin ilacı örgütlenmektir.

Örgütlenmemenin ağır bedelini ise bize “plaza emekçisi #direnişte” imzasıyla dün yapılan açıklama bir kez daha hatırlatmış oldu:

“İster mavi, ister beyaz yakalı olalım, patronumuza karşı örgütlenmediğimiz her gün o bizi kendisine örgütleyecek. Önce doğum gününü kutlamamızı isteyecek, sonra arabasını yıkamamızı… Yalakalık ise hiçbirimizi o kaçınılmaz sondan, bir gün sorgusuz sualsiz kapının önüne konulmaktan kurtarmayacak. Onurumuzla çalışmak için örgütlenmekten başka çaremiz yok; patrona değil, patrona karşı!”