'Yeni bir aydınlanma için'

Gericiliğe Karşı Aydınlanma Hareketi (GKAH), 2016’nın Şubat ayında yapılan ilk çağrıyla kolları sıvadığında iki konuyu iyi çok iyi biliyordu. Birincisi, öyle birkaç maddelik değil devasa bir sorun ve de saldırıyla karşı karşıya kalınacaktı; ikincisi de mücadelenin hedefi, adım adım kaybedilen laikliğin ve aydınlanmanın düzen içinde eski haline getirilmesiyle sınırlı olmayacaktı.

Geçen birbuçuk yıl içinde mücadele edilecek konular katlanarak çoğaldı; gericilik hızını artırdı ve cephesini genişletti. Daha önemlisi dinsellik, yaşamda, siyasette, devlette ve hukukta iyice kanıksatıldı. Öyle ki, yürüyüşle başlayıp mitingle tamamlanan adalet arayışında bile, adalet için dinsellikten destek alınabildi.

İşte GKAH’yi ikinci konuya yani “yeni bir aydınlanma”ya iten faktörlerin arasında bu, laikliği din özgürlüğüne hapseden ama dinin yaşama, siyasete, devlete ve hukuka el atmasına göz yuman düzen içi dinsellik uzlaşması da vardı. Buna, dinsel gericiliğin yalnızca AKP siyasetinden değil, düzen muhalefetinden ve asıl olarak da sermaye sınıfının siyasetinden türemesi diyebiliriz.

Şöyle denilmişti çağrıda: “Türkiye'nin bir İslam Devleti olarak ilan edilmesine ramak kalmıştır. İslam Devleti projesi, emeğin azgınca sömürüsü, doğanın yok edilmesi, iktidar partisinin dinci zihniyetine aykırı tüm fikirlerin ezilmesi, kadınlara dönük ayrımcılık ve eşitsizliklerin derinleşmesiyle iyice belirginleşmiştir. Tarihsel kazanımların tümü yok edilip, bellekten silinerek karşı devrim tamamlanmış olacaktır. Tehlike büyük, görev acildir.”

Ve devam edilmişti:

“Aydınlanma için verdiğimiz mücadelenin, bildik çevrelerce ‘din düşmanlığı’ biçiminde sunulmasına asla sessiz ve tepkisiz kalmayacağız. Laikliği keskin biçimde savunurken; milliyetçi, piyasacı savrulmalara asla izin vermeyeceğiz. Artık salgın halini alan ırkçı, dinci, mezhepçi kışkırtmalara karşı yaşamı savunacağız.”

“Aydınlanma mücadelesinin, paranın saltanatına ve emperyalizme karşı verilen mücadele ile bir bütün olduğunu biliyoruz. Yerli ve yabancı patronlar sömürü düzenini sürdürmek için dinin toplumsal ve siyasal alanda hakim kılınmasına muhtaçlar. Ülkenin bu noktaya gelmesinde pay sahibi oldukları kesin olan patronlardan laiklik kahramanları üretilmesine izin vermeyeceğiz. Bir sömürge aydını gibi, ülkemizi AKP’yi iktidara taşıyan emperyalistlere şikâyet etmeyeceğiz, halkımıza gideceğiz ve ısrarla gerçeği anlatacağız.”

Gazeteler çıkarıldı, “Fiili Türk İslam Devleti” başlıklı Diyanet İşleri Başkalığı hakkında raporla birlikte haftalık raporlar yayımlandı, “yobaz takip hattı” kuruldu, büyük kentlerle sınırlı tutulmadan genel bilgi ve tartışma toplantıları düzenlendi, eğitim için mücadele eden velilerle ortak eylemler yapıldı, açıklamalar yapıldı, tarikat ve cemaatlerin varlığının suç olması üzerinde çalışıldı, Aydınlanma hareketi çalışma ve eylemlerinin internette ve sosyal medyada paylaşılacağı hesaplar açıldı, ilişki ağı yaygınlaştırıldı.

Cumhuriyetin 93. kuruluş yılında, ülkemizin emperyalizmin ve sermayenin desteklediği gerici iktidarlarca tarikat ve cemaatlerin kucağına atıldığı vurgulanarak, “bu ülkede ilericiliğe dair ne varsa kemiren tarikatlar ve cemaatler dağıtılmalıdır! Laiklik mücadelesi yükseltilmeli, dinin toplumsal alandan arındırılması için kavga verilmeli, gericiliğin emperyalizm ve sermaye ile ilişkisi ifşa edilmelidir!” denildi.

Anayasa değişikliği halkoylamasında, emperyalizmin ve sermaye sınıfının desteğini arkasına alan gerici iktidarın Türkiye’yi karanlığa sürüklediği, baskıya boyun eğilmemesi, bu oyunun bozulması gerekliliği belirtilerek, “hayır oyu”nun, gerici çete düzeninin değişmesi için gerekli, ancak yeterli olmadığı söylendi.

Bir yandan da başta zorunlu din dersleri olmak üzere, imam hatip liseleri, kimlik kartlarında açık/gizli din hanesi gibi somut konularda eylemler yapıldı; davalar açıldı, kazanıldı. Hukukla eğitime, devlete ve yaşama el atan dinsel düzenlemeler için iptal davaları açıldı, açılmaya devam ediliyor.

Gerici piyasa düzeninin tıkanıklığı, “bu düzen değişmeli” diye tanımlandı.

Ve gericiliğe karşı aydınlanma mücadelesinin temel hedefini başlık yapan ilk kitap “YENİ BİR AYDINLANMA İÇİN” başlığıyla bu ay içinde yayımlandı.

Yazılama Yayınevi tarafından yayımlanan, editörlükleri Orhan Gökdemir, Gamze Erbil ve Zeynep Ağdemir tarafından yapılan kitapta 10 yazar tarafından 9 yazı kaleme alındı.

Barış Terkoğlu ve Okan İrtem, “Bir Tarihsel Zemin Tarifi: Eşitsiz Bir Düzenden Laiklikle Kurtulmak”; Enver Aysever, “Aydın ve Aydınlanma Fikrine Dair Bir Çift Söz!”; Erendüz Atasü, “Cumhuriyet Aydınlanması ve Kadın”; Korkut Boratav, “Aydınlanma, Laiklik ve Bilim”; Orhan Gökdemir “Aydınlanma’dan Aydınlanmaya”; Serpil Güvenç, “Ekim Devriminin Aydınlığında Kadınların Kurtuluşu”; Oğuz Oyan, “Türkiye’de İslamizasyonun Kökenleri ve Araçları Üzerine”; Ali Rıza Aydın, “Aynı Yolun Yolcuları: Aydınlanma ve Hukuk”; Serdal Bahçe, “Aydınlanma ve Toplumsal Sınıflar” başlıklı yazılara imza attılar.

Kitabın Kemal Okuyan’ın, “Aydınlanma kavgası insanlık tarihi kadar eski. İnsanın kendine, ilişkilerine, doğaya biçim vermesi, yaratması, düşünmesi, öğrenmesi, gelişmesi, kavraması… Bütün bunlar aydınlanma sürecini tarif ediyor” diye başladığı “Önsöz”ü, “Ve aydınlanma asla 18. Yüzyıl Aydınlanması’ndan ibaret değildir. Sonrasında ise… Sosyalizm” diye devam ediyor.

Yine “Önsöz”den bitirelim: “Sosyalizm, geniş halk yığınları Aydınlanmadıkça kurulamazdı, çürüyen kapitalizmse geniş halk yığınlarını bağnazlıkla, cehaletle, bayağılıkla yönetiyor. Çaresizdir. Demek ki bugün Aydınlanma kavgası işçi sınıfı devrimcilerinin elinde yükselecek. Laiklik, cumhuriyetçilik, yurtseverlik; bu değerler geniş bir kesimin ortak paydası ama bugün bu değerler yaşayacaksa, onların neden ayaklar altına alındığı sorusunun yanıtlanması herkes için bir zorunluluk.”

İşte bu soruya kolektif bir yanıt veriyor “Yeni Bir Aydınlanma İçin” kitabı. “Aydınlanma, sonuna kadar: Neden ve Nasıl?” diyerek gelecek kitaplara da yol açarken, “başucu kitabı” olmayı da hakediyor.