Türkiye’nin sürekli ohalleri

Darbe girişimi sonrası ilan edilen ve uzatılan OHAL, şiddet olaylarının yaygınlaşması ve kamu düzeninin ciddi şekilde bozulması sebebine dayandırıldı.

Bütün dikkatler, darbe girişimi ve bu girişime kalkıştığı iddia edilen cemaatin soruşturulması, bağlantılı olduğu iddia edilen kurumların ve derneklerin kapatılarak mal varlıklarına el konulması, yine bağlantılı olduğu iddia edilen çalışanların görevlerinden uzaklaştırılması, mesleklerinden men edilmesi, gözaltına alınması ve tutuklanması üzerine çekildi.

Binlerce kurum ve dernek ile yüz bine yakın çalışanın genel tablosuna bakıldığında ise, somut delillerle suçlananların fazla olmadığı, çoğunluk için de soyut olarak kurulan bağlantı iddiası ötesine geçilemediği, yelpazesi geniş bir cadı avının ortaya çıktığı görüldü.  

Oniki OHAL KHK’si, bu dikkat çekmelerle birlikte, OHAL’in gerekli kıldığı konular dışına çıktı; mülkiyet devri ve devletin yapılandırılması üzerinden ekonomik ve siyasal alana el attı. Bunu yaparken de emekçiler üzerindeki işsizleştirme, mesleksizleştirme ve hak mahrumiyeti operasyonlarını artırdı. Yalnızca emekçiler değil aileleri de mağdur edildi.  Ne yazık ki, bu KHK’lerin yasalaşması da önlenemiyor. “Muhalefet ne yapıyor” sorusuna verilen, “parmak hesabı” yanıtı klasikleşti ve de bayatladı artık.

Türkiye’nin ohalleri, biryandan AKP ve sermaye tercihli sözde süpürme işlerini yürütürken, diğer yandan bir cemaat üzerinden boşalttığını başka cemaat ve tarikatlarla doldurmaya devam ediyor. Dinsellikle ve ekonomik ilişkilerle o kadar iç içeler ki, Gülen’le de diğer cemaat ve tarikatlarla da iç çelişkileri dışında ayrışma olanaksız.

AKP siyaseti, kendi döneminde yapılanlara gözlerini kapatmaya, 14 yılı bitirirken tek başına iktidarda değilmiş gibi siyasi kriz üzerinden masumiyet oynamaya ve 14 yıllık rejimden şikayet ederek “tek kişilik” yönetim üzerinden el atmalarına ve anayasa oyunlarına devam ediyor. Hukuksuzluk ve gericilik üzerinden kirletme işlemi devam ederken, muhalefetin “hukuk adına” sayı yetmezliğine, “gericilik adına” çekimserliğe sığınması devam ettiriyor karanlığı ve kaosu.

Şiddet olaylarının yaygınlaşmasının önlenmesi ve bozulan kamu düzeninin tesisi için ilan edilen OHAL’in ohallerinde seri cinayetler ve katliamlar da devam ediyor. O zaman neden ilan ettiniz OHAL’i, neden uzattınız?

Darbe girişimini ve şiddeti bahane edip başka emeller peşinde değilseniz, neden seri cinayetleri önleyemiyorsunuz OHAL düzeninde?

2015 Temmuzundan bu yana, Suruç’tan İstanbul Beşiktaş katliamına, bir buçuk yıl içinde yüzlerce insan yaşamını yitirdi. Her seferinden “intikam” çığlıkları atan, her seferinde muhalefet partilerinin ortak açıklama yaparak mücadele için destek verdiği bir iktidar var.

Aynı iktidar, darbe girişiminde de yüzlerce insanını toprağa verdi, kimilerini şehit kimilerini hain ilan ederek. Aynı dönemde askere giden ya da emniyet mensubu olan iki mahalle arkadaşından biri törenle defnedildi, diğeri sessizce…

2016 Temmuzundan bu yana OHAL düzeniyle yönetiyor bu iktidar Türkiye’yi, şiddet olaylarını önlemek için. Ama yine onlarca ölü, yüzlerce yaralı…

Bunca yıldır ülkeyi bu karanlığın ve savaşın içine iten siyaset mi mücadele edecek şiddetle, seri cinayet ve katliamlarla? Siyasetiyle, devletiyle, kurumlarıyla tek yürek olunuyor; yasalar çıkarılıyor, önlemler alınıyor, olağanüstü yönetimlere geçiliyor ama yine bombalar patlıyor, yine insanlar ölüyor. Karanlığın deliği büyüdükçe büyüyor.

Berkay Akbaş’ın babası “yarın çiçek bırakırlar, başka bir şey yapmazlar diyor”. Daha nasıl anlatsın acılı haliyle bu kirliliği…

Çocuklara cinsel istismar ve tecavüz, kadınlara şiddet ve ölüm emirleri, yurtlarda yanan çocuklar, iş cinayetleriyle katledilen işçiler… Hepsi, düzenin şiddetinin kurbanları değil mi?

Emperyalizm ve gericilik yurdun damarlarına sızmışken; NATO Türkiye’nin, Türk Silahlı Kuvvetleri NATO’nun ordusuyken, düzenin savaş oyunlarından, çetelerin bombalarından kurtulmak olanaklı mı?  

Gerçek katil, seri cinayetlere devam ediyor maşaları aracılığıyla… Sömürücü ve gerici düzen devam ediyor yaşamına siyasi iktidarları aracılığıyla, emperyalizmin desteğiyle…

Emperyalizmin üreterek adına terör dediği canavar, içinde oluştuğu düzenden soyutlanarak, kaynakları ve bağlantılarından koparılarak anlatılınca, onu yok etme yerine onunla polisiye mücadele ve intikam öne çıkıyor. Böylece, denetimi hukukla sağlamak yerine, katliamların korkusuyla ve olağanüstü yöntemlerle sürdürmek, halkı susturmanın en etkili yolu haline geliyor.

Her katliam, arkasından yeni yönetim taktikleri getiriyor. Her patlamadan sonra daha çok baskı, daha çok sınırlama geliyor. Hukukla, şiddetin ve cinayetlerin sonunu getirmek zor ama halk üzerinde baskı yapmak kolay. Her seferinde yeni bir “şiddet sözleşmesi”ne razı ediliyor toplum.

Süreli olması gereken OHAL süresiz ve kalıcı hale getirilecek, piyasanın ve gericiliğin istikrarı engelsiz sürecek; emperyalizmin mekan düzenleme çalışmalarına Türkiye de dahil edilecek. Böyle bir ülkeyi “tek lider” ile yönetmek de cabası…

Bir yıl önce yazmıştık “seri cinayetlerin katili”ni

“Sen ey sermaye düzeni, sen ey etnik ve dinsel her türlü gericiliği yanına alıp sömürme avına çıkan, zulümlerin kaynağı sermaye düzeni: Senin sömürü düzeninin yaşaması için işleniyor cinayetler… Senin emperyalist emellerin için çıkarılıyor savaşlar… Senin sömürü düzenin besleniyor eşitsizlikten, adaletsizlikten, zulüm ve şiddetten… Sen üretiyorsun silahları, sen besliyorsun çeteleri… Sen sömürüyorsun, sen eziyorsun… Faşizmi sürekli hale sen getiriyorsun… Sen korkuyorsun sınıfının yok edilmesinden…” Demiştik.

Nazım’ın deyişiyle, “Günler ağır… /  Günler ölüm haberleriyle geliyor” ve ölümler durmaksızın evriliyor.

Acıyla yananlar, sömürüyle dağlanıp gericilikle karanlığa itilenler… Bu düzen içinde katliamlar önlenmeyecek; bu düzen içinde kimse sizi, bizi kurtarmayacak. Ayağa kalk ve kendi işini kendin gör… Örgütlen bu vahşi düzenden kurtulmak için…