Tepeleyip geçmek

Sözler, hem bir siyasi partinin başkanı hem de devletin başı bir kişiye aitse birçok kez düşünülmesi gerekiyor. 

Hele hele devlet başkanı sıfatıyla cumhuriyeti ve ulusal birliği temsil ederken anayasal uygulamayı ve devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını temin etmesi gereken bir görev ve yetki sahibiyse sözlerin sahibi, sözler de genel ve eşit seçme ve seçilme hakkıyla ilgiliyse daha çok düşünmek gerekiyor.

Sömürünün çizmeleriyle tepeleyip geçmek isteyen paranın saltanatı aslında,  ezilen de halk. Paranın saltanatıyla gericilik buluşuyorsa eğer ezilme de katmerleşir. Her yolun geçerli olduğu bir tepeleme başlar artık.

Ne hukuk kurtarır ne yargı denetimi ne de muhalif siyaset bu tepelemeyi. Zaten hepsi teslim alınmıştır ya da teslim olmaya meyilli olarak aynı havuzun içine girmiştir. 

Düzene bağlıdır düzen içine girenler, düzenin bağımlısı olmuşlardır.

Bu bağımlılık dünyasında ne hukukun üstünlüğüne ve bağımsız yargıya ne adaletli seçime davetin anlamı kalır. Muhalefet hep makule davet eder, iktidar da hep bildiğini okur. Ya da aynı düzenin yandaşlarıyla seçim kazanmaya girişilir ama durum değişmez. 

AKP dönemi bu tepeleme ve uzlaşma düzeninin örnekleriyle dolu.

Nereye bakarsanız, neyle karşılaşırsanız tepeleyip geçmek isteyenleri görürsünüz hep. Kadınları ezen, çocukları istismar eden, inananları tarikatlara teslim edip tarikatları devletin içine sokan; madenleri, devasa binaları, yolları, köprüleri, havaalanlarını işçilerin katli üzerine kuran; emeği güvencesizliğe ve esnekliğe terk eden, işsizi ve göç insanlarını patronlara yedek işgücü yapan, halkı kul olarak gören hep o tepeleyip geçmek isteyenlerdir. 

Çocuk işçiler, yarıyıl tatilinde okul harçlığını çıkarmak için çalışmaya giderken minibüsün altında yaşamını yitiren 16 yaşındaki Zinnur Tomay tepeleyip geçmek isteyenlerin düzeninin kurbanı değiller mi?

Tepeleyip geçmek isteyenler sömürü düzeninin sahipleridir. 

Tepeleyip geçmek isteyenler halkın kendisine ait olmayan araçlarla, kurum ve kurallarla yönetilmesinde ve sömürülmesinde söz sahibi olanlardır. 

Kurallar da halkın değildir, kurumlar da… 

Anayasa, uygulanan anayasa değildir. Hak ve özgürlükler herkes için değildir.

Muhalefet farklı siyaseti değil, farklı siyasi partilerle aynı siyaseti tanımlar. 

Din bir inanç değil, devlete ve hukuka yerleşmiş, siyaseti ve yaşam tarzını sarmış uyumlaştırma ilacıdır. 

Kendilerini demokrasiye, hukukun üstünlüğüne, yargının bağımsızlığına, laikliğe inandıranlar ve siyaset adına yetkili olduğuna inananlar aslında kendilerinin de içinde olduğu aynı düzenin parçasıdırlar. 

Sınıflı toplumu görmeyerek ya da göz yumarak içinde yaşamak isteyenler, tepeleyip geçmek isteyenlere yol açma işinin de parçası olurlar.

Paranın saltanatını yıkmak, gericiliği defetmek yerine düzenle uzlaşmayı yeğlemektir bunu adı. 

2010 Anayasa oylamasından sonra 2011 seçimini, 2017 Anayasa oylamasından sonra 2018 seçimini ikram etmek, 7 Haziran seçim yenilgisini kısa sürede telafiye girişmek bu uzlaşmanın törensel görüntüleridir.

Düzen içi mücadele, düzene dokunmayıp bir kişinin yenilgisi üzerine sıkıştırılmış mücadele daha baştan siyasal bağımsızlığı reddederek teslim olmak anlamına gelir. Bunun bir başka anlamı sömürü düzeni iktidarına kuyrukçuluktur hem de seçmeni de peşine takarak. 

Başkanlık seçiminde, başkan adaylarının “aynı başkanlık rejimi ve aynı siyaset” için ve yalnızca o siyasetin koltuğuna oturabilmek için seçim yarışına girdiği ve asılın kazandığı unutulmamalı. 

Belediye başkanlığı seçiminde de bir rantçı yerine başka bir rantçı adaysa, sonuçta halkın dediği olmayacak; seçim yalnızca rant ve talan yöneticisini belirlemiş olacak. Kişilerin adını farklı siyasi partilerin tabelası altında göstermek durumu değiştirmeyecek. 

Düzenle uzlaşmanın sonucu düzenin yaşamaya devam etmesidir. Yöneticilerin ya da partilerin adlarının değiştirilmesiyle düzen değişmiş olmaz. 

Lenin ne güzel söylemiş: Bunların hepsi “burjuva psikolojisine çaresizlikle teslim olmanın”, “burjuva demokrasisini bakış açısını eleştirmeksizin benimsemenin” sonucu. Buna bir de dinsellik tutkalı sürülürse sonuç garanti.

Angarya altında çalıştırılarak ezilen; yoksulluğun, ilkesizliğin, yozlaşmanın ve gericiliğin dibine itilen emekçi halkın, seçimlerde anımsanmaları dışında yok sayılması sürekli sermaye düzenini besliyor.

Sermaye sınıfı korunuyor, işçi sınıfının mücadelesi köreltiliyor.

Piyasacı ve gerici düzenden kurtulmak yerine onun içine gömülerek yaşamak, kısır bir tartışma içinde boğuyor her şeyi.

Çürümüşlüğü ayakta tutan siyasi taklitçilik, kapitalizmin dehşeti karşısında tepkisizliğin de besleyicisi. 

Kapitalizm ve taklitçilik, ideolojik ve siyasal mücadeleyle, paranın saltanatına karşı işçilerle, emekçi halkla alt edilebilir ancak. “Paranın saltanatı varsa halkın TKP’si var”.