Suçlar ortadan kalktı mı?

Hemen her şey bir çırpıda nasıl unutuldu?

Sanki iktidardaki parti yılların AKP’si değil; cumhurbaşkanı o partinin eski başkanı, eski başbakan ve tarafsız olması gerektiği halde AKP’liliğini saklamayan devlet temsilcisi değil. Sanki Anayasa ihlal edilmiyordu, hukuksuzluk diz boyu değildi. Sanki bu partinin lider ve bakanları Yüce Divan’lık değildi.

Sanki laiklik yok edilip gericilik yerleştirilmedi. Sanki Suriye halkına karşı savaş suçları işlenmedi. Sanki cinayet ve katliamların, hırsızlıkların hesabı soruldu.

Sanki darbe girişimini yapanlar yıllarca Erdoğan ekibinin ve AKP’nin büyük destekçisi ve paylaşımın ortağı değildi; suçların bir kısmını birlikte işlememişlerdi.

Kimi hukukçuların, “kaldırıldık” sözlerine dayanarak “yapılacak suç duyurusundan bir şey çıkmayacağını” söylemelerinden daha derinde gerçeklerin izi…  “Kandırıldık” demekle “masumiyet karinesi”ne sığınılması da fazla saflık.

Ortaklık, kadrolaşma ve paylaşımla ilgili her şey herkesin gözü önünde yapıldı, yıllarca sürdü. AKP’nin partileşme ve palazlanma sürecine cemaat katkısı yadsınamayacak kadar açık. Devletin tarihi ve arşivleri, medyanın yazı ve görüntüleri her şeyin kanıtı...

Dinsellik şemsiyesi altında nasıl buluşulduğu, genç beyinlerden başlayarak halkın zayıf halinden ve çaresizliğinden nasıl yararlanıldığı, eğitimden sağlığa, yerel/genel/halkoylaması gibi seçimlerden yargıya, emniyetten orduya, şirketlerden bürokrasiye nasıl birlikte yerleşildiği, siyasi davalarla nasıl kıyımlar yapıldığı yakın tarihte duruyor.

Yargıç/savcı sınavları ve eğitimi dahil birçok kadrolaşmayı, dinsellik kılıfı içinde birlikte yaptılar.   Kapatılan üniversite, dernek, vakıf, sendika, işletme, şirket ne varsa,  birçoğuyla ortak etkinlikte birlikte oldular.

Yasalarla oynanırken, özellikle 2008 ve 2010 olmak üzere Anayasa değişiklikleri yapılırken, hukuksuzlukları yaşatırken adımları birlikte attılar. Gülen himayesindeki kuruluşların düzenlediği konferanslara profesörleri ve milletvekilleriyle birlikte katıldılar, ABD’ye birlikte gittiler.

Sermayeyi birlikte palazlandırıp, işçi ve emekçiyi birlikte ezdiler. Halkı birlikte kandırdılar.

CIA başkan yardımcısı Fuller, “Türkiye’deki çağdaş dini hareketler” içinde “Fethullah Gülen hareketini” özellikle öne çıkararak “Türkiye’deki en geniş dini hareket” derken; “modern Türk devletinin sıkı islam karşıtı yapısına rağmen Türkiye, sadece Türkiye için değil, aynı zamanda genelde günümüz islamı için oldukça önemli iki dinamik islami hareket üretmiştir: gayet politik AKP ve büyük ölçüde apolitik cemaatçi Fethullah Gülen hareketi”  derken, AKP memnuniyet yüzünü saklamamıştı. Fuller, bu ortaklığı bir başka deyişle şöyle tanımlıyordu: “Gülen cemaatinin birçok üyesi bugün artık, Gülen hareketine bir alternatif olarak değil ama onun siyasi bir tamamlayıcısı olarak, AKP’ye katılmıştır”.

Darbe girişimiyle ortaya çıkan birçok suç, devlet içindeki bu kadar geniş ve derin ortaklık alanından geliyorsa, devleti yönetenler “kandırıldık” sözlerine sığınarak sorumluluktan kurtulamaz. Bu darbe girişimini hazırlayan tüm etkenler ve süreçler aynı devletin içinden çıktı.

Daha AKP kurulmadan, 2002 Mart’ında Genelkurmay Harekat Başkanlığının “PKK, DHKP/C ve İrticai Örgütlerin Avrupa'daki Faaliyetleri” adlı raporunda F. Gülen isimli cemaat liderinin “demokratik yollardan devlet kademelerinde kadrolaşarak, Atatürk ilke ve devrimlerini ortadan kaldırıp şeriat esaslarına dayalı bir devlet kurmayı ve bunu takiben dünya islam birliğini gerçekleştirmeyi hedeflediği” yazıyordu. Bu cemaatin yurt dışındaki faaliyetleri nedeniyle ilgili devletler tarafından Türkiye uyarılıyordu. Gülen hakkında Terörle Mücadele Kanunu’na göre cezalandırılması için dava açılmıştı. AKP/cemaat (Erdoğan/Gülen) ortaklığı bu rapor ve uyarılar bilinerek kuruldu; dava bilinerek devam ettirildi. Ve ilk yapılan işlerden biri, uyarı konusu okulların “bir ticari şirket olarak değerlendirilip temas ve ilişki kurulması” konusunda,  Abdullah Gül'ün başında bulunduğu Dışişleri Bakanlığı tarafından büyükelçilere genelge göndermek oldu.

Kapitalist/emperyalist işbirliği ve siyasal islam için bilerek başladılar, bilerek kadrolaştılar, bilerek yürüdüler; paylaşamadılar, hesaplaşmaya başladılar ama darbe girişimine kadar aynı devlet içinde çalışmaya devam ettiler.

Darbe girişimi suçtur. Bu suça karışanlarla yıllarca bilerek ve isteyerek ortaklık yapmak, dinselliğe sığınıp paylaşım hesaplarına girmek, ortaklık bozulduktan sonra devlet içinde göz yummaya devam etmek, pazarlıklar içinde olmak, suçu önemek için önlemleri almamak “kandırılmak”la açıklanamaz.

Hakkında dava açıldığı için yurt dışına kaçan liderin cemaatine ve ilişkilerine çıkar ve paylaşım adına göz yumduktan sonra, darbe girişimi nedeniyle “kandırıldık” demek, kandırılmak değil, kandırmaktır.

Devlet kandırılmaz, paralel devlet olmaz. Devlet içinde siyasal ya da hukuksal sorumluluğu olan kim olursa olsun, devlete karşı darbe girişiminde kandırıldıysa sorgulanması gerekir.    

Darbe girişimini önleyip bu girişimin suçlarını yargılamak, sorumluluktan kurtulmak anlamına gelmez; hele hele girişimden önceki suçları ve yargılanmasını ortadan kaldırmaz.

Daha önce açıklamıştık:

“Türkiye'yi, iktidar partisi genel başkanı ve başbakan olduğu dönemdeki tutum ve davranışları cumhurbaşkanlığı döneminde de devam eden, anayasa ve hukuk tanımayan, paranın ve dinin siyaset üzerindeki hakimiyeti için halka saldırıyı alışkanlık haline getiren, kriz ve şiddetten beslenen, aile servetine servet katan bir lider yönetiyor.

Onun liderliğindeki Türkiye'de sömürü, yağma ve talan, hak ve özgürlük ihlalleri de sürüyor. Onun liderliğindeki Türkiye eşitsizliğin, adaletsizliğin ve yasakların ülkesi.

Onun liderliğindeki Türkiye'de yobazlar akla, bilime, çocuklara ve kadınlara saldırıyor. Onun liderliğindeki Türkiye'de işçiler, kadınlar, gençler katlediliyor, halka karşı baskı ve şiddet sürüyor.

Onun liderliğindeki Türkiye'de bombalar can alıyor. Onun liderliğindeki Türkiye'de savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar devam ediyor” demiştik. “Gerçekler Erdoğandan Güçlüdür” demiştik.

Şimdi ne oldu? “Darbe girişimi önlendi”, “demokrasinin zaferi” diye suçlar ortadan kalktı, hukuksal alandan çıkarılıp dinsel alanda “günah” mı yapıldı?

Suç, aklın ve hukukun konusudur; günah ise dinin…

Suçlar yargılanmalı; emperyalizme, kapitalizme, gericiliğe, darbecilere ve suçlulardan hesap sormayı unutarak aklını bu sömürücülere teslim edenlere karşı mücadele netleşmelidir.