Sağlık yok hukuk verelim

Birey ve toplumla ilgili tüm yaşamsal alanlarda kullanabileceğimiz bir başlık attık. “Sağlık” sözcüğü yerine ne koysanız anlamı olur. Hem eşitsizlik üzerine kurulu kapitalist düzen adına hem de hukuksuzluğun liderliğinde liberal düzen adına, insanlara ve insanlığa verilmeyen ya da alınmak istenen her şey hukukla karşılanabilir.

Yakın tarihte bu durumu kaşarlanmış olarak yaşıyoruz. Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) son dönemde verdiği sokağa çıkma ve yaşam hakkı ihlallerine ilişkin kararları bu konuda tipik örnekler.

Bir de zorunlu aşı kararı var. AYM, 11.11.2015 günü ilginç bir karara imza attı. Anne ve babanın zorunlu aşı uygulamasına karşı çıkması sonucu, yerel mahkeme tarafından verilen tedbir kararı nedeniyle, başvurucunun maddi ve manevi varlığının korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğine karar verdi. Bir de bu konuda yasal düzenleme yok dedi.  Sonuçta, zorunlu aşı uygulamasını bireysel hak ihlali olarak gördü.

    AYM kararı, bireysel sağlık ile toplumsal sağlık arasındaki bağlantıyı görmüyor ve koparılmasına da destek veriyor. Nasıl, bireyin yaratıcı enerji kullanımında, yetenek, beceri ve kişiliklerinde “özgür gelişmesi”, toplumun özgür gelişmesi için gerekliyse, sağlığı da toplumun sağlığı için gerekli.

Sağlığın korunması, çok yönlü olarak en kamusal görev ve sorumluluk…

Türkiye’de “sıtma savaş” ve “verem savaş” mücadeleleri kamusal görev ve sorumluluğun örnekleriyle dolu. Eğer bu mücadeleler de zorunlu aşı uygulaması kararında olduğu gibi “özel hayat”, “yasallık gerekçesi” gibi nedenlerle hak ihlali olarak görülseydi, sıtmadan ve veremden kırılan bir toplum olurduk.

AYM, bireyin hakkı ve özgürlüğünü gerekçe yapan kararlarla, evrensel ilkeleri tersten okumayı kendince iyi kullanıyor. 2010 Anayasa değişikliğiyle getirilen bireysel başvuru için, “AİHM’ye başvuru azalacak”, “Türkiye hak ve özgürlükler için önemli adımlar atacak” gibi gerekçeler ileri sürülürken söylemiştik: “Türkiye’ye biçilen gerici yaşam tarzının önünü açan kararların da önü açılacak” demiştik. İşte, laiklik dinsel özgürlüğe feda edildi, zorunlu aşı da özel hayata ve yasallığa…

AYM kararını, aşıda devletin büyük alıcı olmasıyla birlikte piyasa mekanizmalarının geliştirilmesi ve genişletilmesi yönlerinden de okuyabiliriz. Aslında bu durum, kamu kaynaklarının sağlık aracılığıyla özele aktarılmasını, özel sektörün sağlıkta organizasyonunu öneren Dünya Bankası destekli Sağlıkta Dönüşüm Programı’yla da uyuşur. Bunu, aşı piyasasında rekabet olarak da tanımlayabiliriz.  

Hak ve özgürlüklerin, toplumun ve diğer bireylerin haklarını çiğnemek yolunda kullanılamayacağı, yalnızca kapitalist devlet anayasalarının değil, sosyalist devlet anayasalarının da konusu. Tabii iki farklı yapının bu ilkeyi uygulama amaçlarında farklılık var.

Kapitalist devlet, herkesi sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşatmak için kamu ve özeli birlikte devreye sokuyor, sözde kamu denetimi var ama sağlık tüm süreçlerde ya özelleştiriliyor ya da ticarileştiriyor; paraya teslim ediliyor.

Oysa tıbbi bakımın nitelikli olarak sağlanması, iyileştirme ve bakım ağının eksiksiz kurulması, hastalıkların azaltılması ve önlenmesi, tüm alanlarda geniş koruyucu önlemlerin alınması, endüstriyel ve çevresel sağlık,  birey ve topluma uzun ve aktif bir yaşamın sağlanması, bebeklerin ve yetişen neslin sağlığına özel önem ve ilgi gösterilmesi, devletin asli ve parasız görevi olmalı.

Kapitalist devlet, bu yükümlülüğün altına girmez/giremez. Sermaye düzeni, sağlık üzerinden kazanacağı para için, gericilik de bilime karşı savaşmak için izin vermez.

AYM’nin zorunlu aşıyı reddeden kararı, aşıyı piyasaya bıraktığı için sermayeye, aşılamayı bireyselleştirdiği ve keyfileştirdiği için de gericiliğe kapıları açmıştır. Toplumsal sağlık da bilim de yok sayılmıştır.

Sağlık, gericileşme ve piyasalaşmayı bir arada yaşayarak birey ve toplum için yıkıma uğratılırken, kapitalizm için pazar genişletiyor ve kâr artırıyor. Hukuk da buna destek veriyor.

İnsanlara gelecek sunamayan kapitalizm, kendi çıkışı için insanları feda etmekten kaçınmıyor. Kıyıda köşede kalmış, aşı gibi zorunlulaştırılmış toplumsal birikimler de ticarileştiriliyor. Fiili eşitliğin olmadığı toplumda, aşı yaptıramayanlar da dinsel dünyadan medet umar hale getiriliyor.

Geriye tek zorunluluk kalıyor: Sağlığın ve diğer tüm yaşamsal ilişkilerin bir bütün olarak değerlendirilerek, ortaklaşa bilince sahip bireylerin kendilerini toplumsal olarak ifade edebildiği bir düzen için mücadele etmek.